104.

2.8K 153 34
                                    

Derin

Üstüme giydiğim kabanın kapüşonunu başıma geçirdiğimde uzun adımlarla bahçeden çıkmıştım. Kışın sonlarına girmiştik artık fakat soğuk hava bir nebze olsun kırılmamıştı. En azından yağış yok diye kendimi avuturken bakışlarım hemen ilerideki siyah Audi'ye çarptı. Ben daha tepki veremeden Audi'nin ön kapısı açılmış ve Hazar içinden çıkmıştı.

" Günaydın. " dedi uykulu sesiyle. Karşılık vermek yerine homurdandım.

"Yürümek istiyordum. "

Huysuzluğumu fark etmesiyle geri adım atacağını sandım fakat o beni yine yanılttı.

" Tamam. Bana uyar, yürüyelim öyleyse. "

Arabanın kapısını kapatıp anahtarıyla kilitlediğinde bıkkın bir nefes çektim. Onunla bir buçuk saat yol yürümek mi yoksa arabayla on dakikada varmak mı?

" Tamam. Arabayla gidelim. "

Pes ettiğimi duyduğunda gülümsedi ve arabanın kilidini açtı. Arabaya yerleştiğimizde bakışları üzerimdeydi. Oturduğum yerde huzursuz bir şekilde kımıldandığımda sordu.

" Nasılsın? "

İlgili tavırları artık beni bunaltıyordu. Omuzlarımı silktim ve bedenimi cama döndürdüm.

" İyi. "

Konuşmaya niyetim olmadığını anladığında ses çıkartmadan arabayı çalıştırdı ve yola koyulduk. Yaklaşık on on iki dakika kadar sonra sessiz yolculuğumuz bitmiş ve okulun bahçesine girmiştik. Arabadan inerken bir teşekkür mırıldandım. Duyup duymadığından emin değildim fakat umursamadım. Neredeyse boş olan bahçede hızlı adımlarla ilerlerken birinin adımı seslendiğini işitmemle olduğum yerde durup arkama baktım. Merih, üzerindeki siyah paltonun yakalarını kaldırırken arabasının kapasını kapattı ve bana doğru gelmeye başladı. Bakışlarım refleksle biraz çaprazımızda kalan Hazar'a kaymıştı. Dikkatle bizi izliyordu. Yutkundum. Merih saniyeler içinde yanıma vardığında bakışlarım da tekrar ona çevrilmişti.

" Günaydın. " dedi pürüzsüz bir sesle.

" Günaydın. " diye mırıldandım.

" Konuşabilir miyiz? " diye sorduğunda iç geçirmemek için kendimle esaslı bir savaş vermek zorunda kalmıştım. İçimde deli gibi kaçıp gitme isteği vardı fakat artık yüzleşmem gerektiğini de görebiliyordum. Üstelik Hazar'ın bakışları üzerimizdeyken başka bir seçeneğim de kalmıyordu. Başımı hafifçe salladım. Bana gerçek bir gülümseme armağan ettiğinde bakışlarım yüzünde takılı kalmıştı. Yutkundum. Tek elini omzuma nazikçe yerleştirirken diğeriyle ilerideki çardağı işaret etti.

" Şurada oturalım mı? "

Sessizce baş salladım ve Hazar'ın koyu bakışları altında çardağa doğru ilerlemeye başladık. Çardakta yan yana oturalı birkaç dakika oluyordu fakat hala ikimiz de tek kelime etmemiştik. Gözleri saçlarımda gezinip durmuşsa da dudaklarından neden sorusu bir türlü dökülmemişti. O da bunun, isteğimle yaptığım bir şey olmadığını seziyor olmalıydı. Nihayet öksürerek boğazını temizlediğinde bakışlarımı ona çevirdim. Benimkilere dikilen sıcak kahveleri acıyla kıvranıyor gibi alev alevdi. Dolgun dudağını yaladı ve adımı telaffuz etti.

" Derin."

Sessizce devam etmesini beklerken ister istemez gerilmiştim.

Yutkundu.

" Üstüne çok geldim. " dedi usulca.

O an konunun Hazar'la olan ilişkimize yöneldiğini fark edip bakışlarımı kaçırdım.

AYRIKOTUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin