39.

5.2K 299 5
                                    

( Multimediada Derin var. Bundan sonraki bölümler için bölümlerle ilgili fotoğraflar koyacağım bakabilirsiniz. )

Hazar
Onu o halde görünce aklım gitti. İçim öyle büyük bir öfkeyle doldu ki onu orada bırakıp o eve gitmek istedim. Derin'e ne yaptıysa aynısını ona yapmak. O kadar korkmuştu ki, o kadar çaresizdi ki.. Lanet olsun! Onun bu çaresizliği beni deli ediyor! Ve tüm bunların sorumlusunun ben olduğumu bilmek.. Başımı çevirip yeniden ona baktım. Yola çıkalı kırk beş dakika kadar oluyordu ve yaklaşık yirmi beş dakikadır uyuyordu. Koltuktaki, kıvrılıp kolarıyla sardığı narin bedenine baktım. Gözlerimi biranlık yumdum ve aklımı toparlamaya çalıştım. Bağ evine gitmekten vaz geçmiştim. Onu ağaç evime götürecektim. Bu mevsimde kimse oraya gideceğimizi düşünmezdi. Hem oraya gitmeyeli yıllar oluyordu babamın orayı hatırladığını bile sanmıyordum. Muhtemelen ilk bakacakları yer bağ evi olurdu. Sonra ise annemin mezarının bulunduğu çiftliğimiz. Annemin ölüm yıl dönümü yaklaşmıştı ve babamın aklına gelecek tek yer çiftlik olacaktı. Ağaç ev aklına gelmezdi bile. Burayı hiç bir zaman sevmemişti zaten. Hep annemle gelmiştim buraya. Sonra o kaza olunca gelmeyi bırakmıştım. Çünkü babam benden nefret ediyordu ve ondan hiç bir istekte bulunmaya hakkım yoktu. Çünkü ben suçluydum. İç geçirdim. Ne tuhaf. Kimileri annelerinin yokluklarının acısıyla baş etmeye çalışırken kimileri ölmüş bir anneyi yaşayan bir anneye tercih edebiliyor. Belki de ölmüş bir anneye yaşayan bir 'anne' ye nazaran daha çok saygı duyulabilirdi. Gözlerimi Derin'den alıp yola çevirdim ve düşüncelerimi duymamak için teybi çok kısık bir sesle açtım. Yol uzundu ve tüm yolu beynimi kemiren düşüncelerimle baş başa geçiremezdim...

Derin
Gözlerimi açtığımda adımı telaffuz eden sesin kaynağını aramaya başlamıştım ki göz göze geldik. O an Hazar'la olduğum aklıma geldi ve koltukta doğruldum. Elini uzatıp kolumu kavradı ve beni yavaşça arabadan indirdi. İner inmez felç edici soğuk yüzümle buluştu ama bu kısa sürdü çünkü Hazar hemen üstüme ceketini attı. Tek eliyle kapıyı kapatırken diğer kolunu bana sardı ve birlikte ağaçların arasında ilerlemeye başladık. Soğuk yüzüme çarptıkça hücrelerimi hareketlendiriyor beynim uyuşukluğundan sıyrılıyordu. Birkaç saat önce annemle yaptığım tartışmanın ayrıntıları zihnime yeni yeni ulaşırken gözlerim dolmaya başladı. Deli gibi ağlayıp isyan etmek istiyordum. Neden benim de normal bir annem yok?! Ama bundan hemen vaz geçtim. Çünkü ne zaman isyana kalkışsam başıma daha kötü şeyler geldi. Titreyen ellerimi birleştirip dudaklarıma götürdüm ve üfledim. Soğuk beynime bile hükmediyordu. Sanki göz yaşlarım yanaklarımdan kayarken donacaklardı. Parmak uçlarım karıncalanmaya başlamıştı ve bacaklarımda yalnızca ince bir külotlu çorap vardı. Keşke bugün de pantolon giyseydim. Birlikte yaklaşık on dakika kadar yürüdükten sonra su sesi duymaya başladım. Şelaleden geldiğini tahmin ettiğim sese daha da yaklaştığımızda durduk.
" Geldik. "
Etrafıma bakındım birkaç ağaç ve biraz ilerideki nehirden başka bir şey yoktu.
" Ne yapacağız burada? "
Diye sorduğumu duydum. Sesim bana bile bir garip gelmişti. Saatlerdir ağlamaktan olsa gerek boğuk ve kısıktı. Boğazımı temizledim. Su içmeye ihtiyacım vardı. Ellerini omuzlarıma yerleştirdi ve beni tam olarak arkama çevirdi.
" Ağaca bak. "
Biranda gözlerim kocaman açıldı.
" Ağaç eviniz mi var?! "
Yeniden konuştuğunda gülümsediğini hissetmiştim.
" Evet. Annem ve bana ait. "
Kirpiklerimi kırpıştırırken ona döndüm.
" Burada mı kalacağız? "
" Evet. İçini görmek ister misin? "
" Bağ evine gideceğimizi sanıyordum."
" Aslında oraya gidecektik fakat karar değiştirdim. Bizi burada bulamazlar. "
Derin bir iç geçirirken başımı salladım.
" Peki. "
Hiç mi demek istiyordum ama demedim. Keşke hiç'in anlamı gerçekten de 'hiç' olsaydı. Kolunu omzuma attı ve birlikte ağaç eve doğru ilerlemeye başladık...

Hazar
İp merdiveni daldan söküp saldığımda gözleri kocaman açılmıştı yeniden.
" Bununla mı çıkacağız? "
Sesindeki endişeyi duyunca gülümsedim.
" Panik yapma gayet sağlam. "
Tamam belki en son çocukken gelmiştim buraya fakat annemi tartıyorsa onu da taşırdı. Hem Derin annemden daha zayıftı muhtemelen.
" Önden sen git. "
Biranda kaşları çatıldı.
" Hayır sen!"
" Derin. Önden gitmezsen aşağıda yalnız kalacaksın. "
Biran tedirgin bir şekilde etrafa bakındı.
" Burada.. hayvan.. var mıdır? "
Gözlerimiz buluştuğunda dudak büktüm.
"E ormandayız sonuçta. "
Biran panikle gözlerini büyüttü ve bana yaklaştı.
" Beni tut ama. Hemen arkamdan mı geleceksin? "
" Hayır. İkimizi tartamayabilir. "
Beni bile tartamayabileceğini söylemedim. Bilmesine gerek yoktu. O önden gitsin eğer beni tartmayacak olursa ben başımın çaresine bakardım. Kaç yıllık halattı sonuçta. Muhtemelen aşınmıştı. Çürümüştü de..
" Tamam. Sallanır mı bu? "
" Panik yapma da çık artık hadi. Ben ipleri tutacağım. "
İplere döndü ve yukarı doğru baktı.
" Düşersem beni tutarsın değil mi? "
Kahkaha atarken onu belinden kavradım ve ilk basamağa yükselttim. O sırada Derin çığlık atıyordu.
" Sallanıyor! Sallanıyor bu! "
İlk basamağa ayaklarını koyar koymaz ipleri sıkıca kavradı.
" Tut şunları sallanıyooor! "
Ben de ellerimi belinden çekip iplerin uçlarını kavradım.
" Tamam tuttum çık. "
Başını omzundan bana çevirdi.
" Tek elinle de sırtımı tutar mısın? "
Sağ elimi ipten çektim ve dediği gibi sırtına dayadım. Birkaç saniyelik konsantrasyon sürecinden sonra ikinci basamağa çıktı. Ama hareket ettikçe ip sallanıyor, ip sallandıkça da korkudan koala gibi ipe yapışıyordu. Nihayet basamaklar bitip evin terasına ellerini uzattığında seslendim.
" Kendini çek! "
" Yapamam! "
" Derin yaparsın sakin ol! Bak ellerinden destek alarak kendini yukarı çek! "
" Yapamaam! "
Dedi bu kez ağlamaklı bir sesle.
" Tek bacağını uzatmaya çalış! "
Dediğimi yapmak için ayağını kaldırınca ip sarsıldı ve biranda panikle iplere sarıldı yeniden.
" Dönecek bu! "
" Dönmez tutuyorum! Çek kendini! Bacağın ulaşır! Kendine güven azıcık!"
Bir süre ipin durmasını bekledi sonra yeniden elleriyle terasın ahşap zeminini kavradı.
" Dirseklerinden güç al! "
" Nasıl?! "
" Derin oraya sıkıca tutun ve sağ bacağını uzat! Sonra dirseklerinden güç alarak kendini yukarı çek! "
Bacağını yeniden kaldırdığında atmayı başarmıştı fakat bu sefer de kendini çekemedi ve o pozisyonda kaldı.
" Hazar! Düşeceğim! "
" Panik yapma! Geliyorum! "
Temkinli bir adımla ayağımı ilk basamağa atıp ağırlığımı yavaşça verdim. Biraz esnemişti fakat tartacak gibiydi. İkinci basamağa uzandığımda ip sallanmayacak kadar gerilmişti. Muhtemelen oraya çıkana kadar kopacaktı ama hızlı davranırsam kopmadan önce onu yukarı ittirebilirdim.
" Tartıyor mu! Çok gerildi! "
" Sorun yok! "
Üçüncü basamağa ayağımı uzattığımda ipten hafif bir gıcırtı çıktı.
" Hazaar! "
" Sakin ol! "
Dördüncü basamağa adeta uçarak geçtiğimde ip hem sarsılıyor hem de gıcırdıyordu. Beşinci ve altıncı basamağa da aynı hızla çıktığımda ipin tek tarafı kopmaya yüz tuttu.
" Hazaaaar! "
Kollarımı ona uzattım ve hızla ittim. Terasın zeminine adeta yuvarlanarak çıktığında ağlıyordu. Hareket etmemeye çalışarak aşağıya baktım. Atlamak için fazla yüksekti. Ama basamakları kullanarak da inemezdim. Muhtemelen basamakları kullanmak da atlamakla aynı şey olacaktı.
" Hazar?! "
Onun panik içindeki sesine kulaklarımı tıkadım ve bir basamak aşağı indim. Ama iyi bir fikir olmadığını da biliyordum elbette. Biranda sağ taraf koptu ve hızla sarsılarak sola doğru savruldum.
" Hazar!!!"
İp salınım hızını azaltırken sol tarafın eve bağlanan kısmı da aşınmaya başlamıştı. Bacaklarımı ipe sardım ve kayarak inmeden önce Derin'e baktım. Ellerini ağzına kapatmış beni izliyordu. Acısız olacağını söylememiştim zaten, bir taraflarımı kırmadan inmem bile bir mucizeydi.
İple beraber yere yapıştığımda ip yolu yarıladıktan sonra koptuğu için şanslıydım. Sırtım toprağa çarpınca yüzümü buruşturdum.
" Hazar! İyi misin?! "
" Sakin ol! Bir şey-im yok! "
İpi kavrayan ellerimi serbest bırakırken sırtımdaki acı hafiflemiş beynim ellerimin ve bacaklarımın içlerindeki acıyı algılamaya başlamıştı. Yavaşça doğruldum. Avuçlarımın kırmızılığı ay ışığı altında bile belli oluyordu.
" Ne yapacağız?! "
Diye sorduğunda ellerimi indirdim ve ona baktım.
" Sen beni orada bekle! Buradan kırk beş dakika kadar ileride süpermarket var! Merdiven bulup geleceğim! "
" Ne?! Ben burada yalnız mı kalacağım! "
" Derin anahtar kapının yanındaki saksının içinde! İçeriye gir beni bekle bir şey olmaz! Korkmana gerek yok! "
Huysuzlandığını duyabiliyordum ama yapabilecek başka bir şey yoktu. Ellerimi gömleğime sildim ve ilerlemeye başladım. Hem süpermarkete gitmek iyi olacaktı. Derin için birkaç parça kıyafet ve biraz içme suyu alırdım...

AYRIKOTUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin