69.

3.5K 202 19
                                    

Derin
Kafamda milyonlarca soru işareti ile sıramda otururken Merih'in varlığını hissetmiyordum bile. Birkaç ders öncesinde başıma altından nasıl kalkacağımı bilmediğim bir bela almış kendimi, en azından annenin kulağına gitmeyecek Derin diye avutuyordum. 17 yaşıma kadar bir kez bile kopyaya teşebbüs dahi etmemiş olan ben adından başka hiçbir şeyini bilmediğim bir çocuk yüzünden şimdi bu haldeydim. İşin ironik tarafı çocuk bunu yaparken fayda falan gütmemiş yalnızca iyiliğimi istemişti. Fakat şuan ikimiz de bu yardım girişiminin mağdurlarını oynuyorduk. Bu durumun benden götürdükleri ile ondan götürdükleri ise ölümüne kapışırdı. Ben tedavi sürecimin ďört ayını henüz yeni doldurmak üzereyken böyle bir girişimde bulunabilecek cesareti damarlarımda hissedemiyordum. Tanımadığım biriyle laboratuar falan temizlemek istemiyordum. O ise çoktan birinciliği kaptırmış olmalıydı. Biran birinciliğin onun için ne anlam ifade ettiğini düşünürken buldum kendimi. Bizi kimin ispiklediğinin peşine düştüğüne göre bu durumdan hiç de hoşnut olmamıştı. Biran içim ürperdi. Hazar gerçekten de bunu yapmış olabilir miydi? İyi de neden yapsındı ki? Zilin sesi algılarıma ulaştığında öğle arasının bittiğini idrak edip huzursuzca kımıldandım. Ders Kimya'ydı. Mithat hoca her zamanki dakikliği ile sınıfa girdiğinde bir devekuşu misali kafamı sırama yatırdım.

***

Kimya dersi ne kadar ağır geçtiyse diğer iki ders bir o kadar hızlı geçmiş ve gün yine bitmişti. Herkes sınıftan apar topar çıkarken ben yine sıramda oturmuş öylece ellerimi izliyordum. Aslında Kimya laboratuarına gitmem gerektiğinin farkındaydım fakat bu kalabalıkta hareket etmek istemiyordum. Merih'in beni dürtmesiyle ondan tarafa döndüm ve hiç dinlemek istemediğim o kelimeleri büyük bir suratsızlıkla karşıladım.
" Hastaneden sonra.."
Aniden kesmiştim.
" Hayır. Hastaneye gitmeyeceğim. Işim var. Beni yalnız bırakabilir misin? "
Merih şaşkınlığının gözlerinden okunduğu bakışlarını bir süre daha yüzümde gezdirdikten sonra derin bir iç çekerek sırasından kalktı. Kabalık mı etmiştim? Inanılmaz gergindim ve beni geren her şeyden kaçmak istiyordum. Ne şekilde olursa olsun. Sınıfta yalnız kaldığımda sıkıntıyla sıramdan kalktım ve sarsak adımlarla kimya laboratuarının yolunu tuttum. Onu daha fazla bekletmem hoş olmazdı. Merdivenleri ağır ağır çıkarken daha şimdiden bunaldığımı hissediyordum. Kim bilir laboratuar ne haldeydi? Hademelerin laboratuarlara girmeleri yasaktı ve buralarin temizliğini bölüm hocaları kendileri yapardı. Bazen gönüllü öğrencilerin de yardım ettiğine şahit olmuştum. Ve ben tabi ki bu tarz bir gönüllülüğün kıyısından bile geçmezdim. Şimdi ise boktan bir sebepten boktan bir duruma düşmüştüm. Ortada bir suçlu var mıydı varsa kimdi muamma. Çünkü içerisinde bulunduğumuz vaziyet öylesine giriftti ki neresinden tutsam elimde kalıyordu. Derin bir nefes alırken Kimya laboratuarının önüne gelmiştim. Elimi uzatıp kapıyı açmaya kalktığım sırada o tanıdık ses doldurdu kulaklarımı.
" Derin? "
Havada kalan elimi aşağıya indirirken gözlerimi onun dipsiz bir kuyuyu andıran koyu kahvelerine çevirdim. Sınıfından yeni mi çıkıyordu? Geç değil miydi? Gözleri sorgularcasına kapısını açmaya yeltendiğim Kimya laboratuarına kaydıktan sonra yine yüzümü buldu.
" Napıyorsun burada? "
Tam cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki laboratuarın kapısı biranda açılarak sırtıma vurdu. Ben dengemi zor bela sağlamış şaşkınlıkla kapının diğer tarafındaki iri çocuğa bakarken o biranda ellerini bana uzatıp endişeyle sordu.
" İyi misin? "
Kolumu kavrayan iri parmaklarından refleksle sıyrılırken baş salladım. O da ellerini çekip konuşmaya devam etti. Bu çocuk ne kadar iriydi böyle? Doğrulup bir adım yaklaştığında başımı onunla beraber yukarıya kaldırmıştım.
" Ben de sen gelmeyince kaçtığını düşünmüştüm. "
Derken gözleri arkamızda dikilen Hazar'ı buldu ve başıyla resmi bir selam verdi. Hazar da aynı şekilde karşılık verdiğinde nihayet konuşabilmiştim.
" Ee şey Çağın sen başla ben hemen geliyorum tamam mı? "
Titreyen sesimle kurduğum bu uzun soluklu cümlem karşısında başını sallamakla yetindi ve yeniden laboratuara girdi. Kapıyı üstüne kapatırken yeniden Hazar'a dönmüştüm. Daha ben bir şey diyemeden lafı ağzıma tıktı.
" Tedavin işe yarıyor anlaşılan. "
Yüzündeki ifadesizliğe karşı sesindeki neşe ister istemez benimle alay ettiğini düşünmeme neden olmuştu. Kaşlarımı çattım. Dudaklarımı bir kez daha belirsizliğe araladığımda bir kez daha onu kelimeleriyle çarpıştı nefesim.
" İsmini bile öğrenmişsin. "
Kirpiklerimi ne diyeceğimi bilememenin verdiği şaşkınlıkla kırpıştırırken bana tepeden küçümseyici bir bakış attı ve ilerlemeye başladı. Kısa bir afallamanın ardından peşine takıldım.
" Hazar! Dur."
Durup omzunun üstünden bana baktığında hızla önüne geçtim. O da başını tekrar bana döndürdü.
" Sen mi söyledin? "
Kaşları ne dediğimi anlamlandırmaya çalışırcasına çatılırken karşılık verdi.
" Neyi ben mi söyledim? "
Etrafı paranoyak bir şekilde kolaçan ettikten sonra fısıldadım.
" Çagınla beni.."
Kaşları daha da çatılırken tekrarladı.
" Çağınla sen? "
Gözlerimi devirmemek için büyük bir çaba sarf ederken tamamladım.
" Bizi işte.. bana kopya verdiğini."
Kaşları ne anlam barındırdığını kavrayamadığım bir ifadeyle havalanırken beni tiye alan kısık bir sesle sordu.
" Benim.. Sizle ne gibi bir derdim olabilir ki? "
Sadece yutkundum. Haklıydı. Ne derdi olabilirdi ki? Karşılık vermediğimi görünce yanımdan geçti ve merdivenlere yöneldi.

***

Laboratuarın mutfağında kendime yer bulmuş, bulaşık eldivenlerini de uzun parmaklarıma geçirmiştim. İçimden bunun daimi bir görev paylaşımı olmamasını dilerken elinde paspasla içeriye girdi.
" Hala başlamamışsın? "
Önümdeki lamellerden birini elime alırken iç geçirdim. Bulaşık yıkamaktan nefret ederdim. Diğer elime süngeri aldığımda arkamdaki varlığını hissedip gerildim. Neden gitmiyordu? Alnımdan çeneme minik bir ter damlasının süzüldüğünü hissettiğimde sordum.
" N-neye bakıyorsun? "
Kollarını göğsünde kavuşturup kalçasını tezgaha dayarken gözlerini çehremde dolandırdı.
" Bana pahalıya patladın küçük. "
Alt dudağımı istemsizce dişlerimin arasına çektiğimde elimdeki lamel çatladı. Ve dudaklarımdan ufak bir inilti çıktı. Avcumu bu denli sıktığımı eldivendeki kesikten sızan kanı gördüğümde fark ettim ve hızla suyu açtım. Eldivenleri bir çırpıda ellerimden çıkartmış avcuma biriken kanı arındırmaya çalışırken lavabonun içine attığım eldivenleri kavradığını gördüm. Sonrasında onları tezgahın altındaki çöp kovasına attı. Ve gayet sakin hareketlerle yan tarafımdaki çekmeceden bir kağıt mendil çıkartıp bana uzattı. Uzattığı kağıt mendili sağ elimle kavrarken diğer elimi de musluğun altından çıkartmıştım. Elimdeki peçeteyle kesiği kuruladım ve ardından elimi ikinci raftan alıp açtığı yarabandına uzattım. Elindeki yarabandını bir çırpıda kesiğe yapıştırıp musluğu kapattı.
" Çekil bugünlük ben yaparım. "
Onu ikiletmeden ayakaltından çekilirken teşekküre benzer bir şeyler geveledim. Fakat oralı olmadı bile.

***

Önde o arkada ben merdivenleri adımlarken ellerimi yumruk yapıp ceplerime sokmuştum. Kurmuş olduğu cümle beni suçladığını mı gösterirdi? Ama benim ne suçum olabilirdi ki? Ondan hiçbir şey istememiştim. Yardım etmek isteyen kendisiydi. Ben kendi içimde olan biteni sorgularken aniden durunca ben de durmak zorunda kaldım. Sonra yavaşça bana döndü ve yüzüme doğru eğildi.
" Üstünü karalamayı nasıl oldu da akıl edemedin? "
Gözlerimi onun yeşil gözlerinden ayırmaya çalışırken yutkundum. İşte burada her şey düğüm oluyordu. Bu bariz bir şekilde benim aptallığımdı. Kabul ediyorum. Ama zaten az vaktim kalmışken ve o şaşkınlıkla başa çıkmaya çalışırken nereden düşünebilirdim ki böyle bir şeyi? Hem bizi kim niye şikayet etsindi ki.. omuzlarım sıkkınlıkla önüme düştüğünde konuştu yeniden. Sesi de kendi gibi sakin çıkıyordu.
" Düşün. Ya seni çekemeyen biri var ya benim birinciliğime göz diken biri. Düşün küçük surat. Kim bu ispiyoncu? "
Gözlerimi bir kez daha onun sakin bakışlarına kaldırdığımda gülümsedi. Kocaman sıcak bir gülümsemeyi karşıladı bakışlarım. Ve kirpiklerim bile irkildi. Bu neydi şimdi? O yeniden önüne dönüp uzaklaşmaya başlamadan hemen önce sesi buldu kulaklarımı.
" Görüşürüz. "
Yutkundum. Görüşmesek demek istedim. Sustum. Kendimi ona karşı inanılmaz mahcup hissetmiştim. Ve sanki onunkine nazaran zaten ufacık kalan bedenim iyice yerin dibine girmişti. Oysa yüzünde ya da sesinde küçümseyici bir tavır sezmemiştim. Ama beni suçladığını iliklerime kadar hissetmiştim işte. Ve büyük ihtimalle o gün benim yanıma oturduğuna bile lanet ediyordu. İçimden cılız bir ses yükseldi yine, iyi de benim ne suçum var ki?
Yanaklarıma hücum eden kanın getirdiği yanma hissinden kurtulmak istercesine basamakları hızla indim ve kendimi bahçeye attım. Ve gözlerim şaşkınlıkla onun varlığını karşıladı. Arabasının kapısına dayanmış cebinde olmayan eliyle sigarasını çekiyordu. Koyu gözleri direkt olarak benimkileri bulduğunda ürperdim. Hazar. Beni mi beklemişti?

Merhaba ne düşünüyorsunuz bu bölüm hakkında? :)


AYRIKOTUWhere stories live. Discover now