41.

5.4K 290 16
                                    

( Bugün başka bir bölüm daha paylaşacağım takipte kalın. Multimediada Derin ve Hazar var.)

Derin

Kuş sesleri kulaklarıma ulaştığında çok dirensem de gözlerimi araladım. Üşüdüğümü hissediyordum. Gözlerimle ısıtıcıyı aradım. Sönmüştü. Doğrulmak istediğimde Hazar'ın kolu izin vermedi. Ona doğru dönmek istedim ama kolu çok ağırdı. Daha fazla kıpırdanıp uyandırmamak için yeniden uyumaya çalıştım. Ama kendimi çok dinç hissediyordum. Temiz hava kendini hemen belli ediyordu. Acaba saat kaçtı? Sonra biranda gözlerim kocaman oldu. Biz tüm gece birlikte mi uyuduk?! İrkildiğimde uyandı.

" Derin? "

Dedi uykulu bir sesle. Kolunu gevşettiğinde ona döndüm. Gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu en sonunda yeniden yummaya karar verdi.

" İyi uyudun mu? "

Uykulu sesi tüm kusursuzluğuna küfrediyor gibiydi. Tüm çekiciliğiyle alay etse de ona tatlılık katıyordu. Ki bu bile çok kafa karıştırıcıydı. O Hazar Karaca'ydı. Kusursuzluğun simgesi. Tatlılık da neydi böyle? Gözlerini yeniden açtığında sorusuna cevap beklediğini fark edip gözlerimi kaçırdım.

" Evet. Sen? "

" Berjerden daha rahattı. "

Derken gülümsedi. Gözlerini yeniden yummuştu. Onu bir süre daha inceledikten sonra doğruldum. Kolu üstümden kayarken gözlerini açtı yeniden.

" Isıtıcı sönmüş. "

" Eski bir ısıtıcı. Oda sıcaklığı sabit kalınca sönüyor. "

Kirpiklerimi kırpıştırarak ısıtıcıya baktım. Isıtıcısı bile akıllıydı. Hem de eski! O da doğrulduğunda rahat etsin diye kanepede kaydım.

" Ben elimi yüzümü yıkasam iyi olacak. Yoksa uyanamayacağım. "

Ayağa kalktığında siyah tişörtünü düzeltti ve kollarını gererken parmak uçlarında yükseldi. Başımı yana eğmiş onu izliyor olduğumu banyoya girip kapıyı çektiğinde fark ettim ve kirpiklerimi kırpıştırarak başımı kapıya çevirdim. Acaba burası gündüz nasıldı? Kanepeden kalkıp ayaklarımı sürüyerek kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapı kolunu kavrayıp indirdiğimde tatlı bir rüzgar saçlarımla buluştu. Ne serin ne ılıktı. Rahatsız edici değildi. Dışarıya çıkıp kapıyı ardımdan çektim ve terasta ilerlemeye başladım. Terasın sonuna geldiğimde oturup etrafı incelemeye başladım. Etraf o kadar yeşildi ki.. cennet dedikleri böyle bir şey olsa gerekti. Hemen önümüzde geniş bir nehir vardı. Gözlerim biran ağaç evinin ön tarafındaki banka kaydı. Nehre dönüktü. İçimde bir şeyler oraya inmek için kıpırdandığında umutsuzca merdivene baktım ve iç geçirdim.

" Neyse.. buradan izleyeyim.. "

" Neyi? "

Biranda irkilerek ona döndüm. Elinde iki tane sandviç tutuyordu.

" Nehrin önündeki banka inmek istedim ama.. "

Dudağının kenarı hafif kıvrıldı.

" Nehrin gölle buluştuğu noktada manzara daha güzel. Oraya gitmek ister misin? "

İşaret parmağımla merdiveni gösterdiğimde başını önüne eğip sessizce güldü. Sonra başını iki yana sallayıp hafiften kaldırdı ve bana baktı yeniden.

" Bir şey olmaz. Sürekli burada oturacak değilsin herhalde. "

Yutkunurken önüme döndüm.

" Aslında.. "

AYRIKOTUWhere stories live. Discover now