91.

3.1K 173 6
                                    

İnci

Oturduğu yerde arkasına yaslanırken homurdandı.

" Otur artık şuraya başımı döndürdün. "

Adımlarım bu defa ona doğru yöneldiğinde öfkeyle tısladım.

" Beni de sildi şimdi anlıyor musun? Durduk yere beni de yaktın. "

Kaçıncı kez olduğunu sayamadığım bir hamleyle yüzünü sıvazladı.

" Böyle bir tepkiyi ben de beklemiyordum. Ama merak etme siz aranızı düzeltirsiniz. "

Sesli bir şekilde nefes verirken tam karşısında durdum. Omuzlarım da pişmanlıkla çökmüştü.

" Seni suçlamak istemedim. Sadece.. gerginim işte. " diye savunmaya çalıştım kendimi.
Omuz silkmekle yetindi. Ellerim bir kez daha saçlarıma gittiğinde sıkıntıyla çekiştirdim. " Ne yapacağız? "

Özgür sol dirseğini masadan kaldırıp elini ensesine atarken mırıldandı.

" Onu yalnız yakalamamız gerek. "

Gözlerim hızla büyürken aynı anda reddettim.

" Yo yo hayır bu defa beni karıştıramazsın! " Gözleri benimkilere kalktığında kekeledim " Gö-gördük işte. Hem artık beni dinlemez bile. "

Masanın üstüne bıraktığı pakete uzanırken başını salladı.

" Farkındayım. "

Derin

Tüm gece uyuyamamış ve sadece olan biteni düşünmüştüm. Fakat düşünmek, beni saatler öncesine göre bir adım bile ileriye taşımamıştı.
Sıkıntıyla soluduğumda midemin gurultuları kulaklarıma ulaştı. Dün o odadan hızla çıkıp koşarak odama girdiğimden beri tuvalet için bile dışarı çıkmamıştım ve saat şu an 11.00'i geçiyordu.
Midem bir kez daha guruldadığında yataktan kalktım. Açlık konusunda inanılmaz dayanıklıydım. Üç gün hiç yemek yemeden durduğum olmuştu. Ama bu mide gurultularımı engelleyemiyordu.
Ayaklarımı sürüyerek gardırobun önüne ilerledim ve Cihan'ın bugün biraz erken gelmesini umarak kıyafetlerle bakışmaya başladım.

Stüdyodan Cihan'ın peşisıra girdiğimde hemen arkamızdan kapı bir kez daha açıldı ve Fırat içeriye girdi. O üstündeki karı eliyle silkelerken ben de durup ona dönmüştüm.

" Hoş geldin. " dedim buruk bir tebessümle.

O da aynı şekilde karşılık verdi.

" Günaydın. "

Benim sormak isteyip de yüz bulamadığım o soruyu hemen arkamda beliren Merih yöneltti.

" Kardeşim. Baban nasıl? "

Fırat başını hafif yana yatırıp dudaklarını birbirine sıkıca bastırdıktan sonra mırıldandı.

" Bekliyoruz işte. "

Geçen hafta Fırat'ın babası işyerindeyken kalp krizi geçirmiş ve merdivenlerden yuvarlanmıştı. Yani en azından benim bildiğim kadarıyla durum böyleydi. Bu sebeple de birkaç gündür maaile hastanedelerdi.
Bakışlarımın can sıkıcı boyuta ulaştığını sezdiğimde gözlerimi onun üzerinden ayırdım ve stüdyoya döndüm.

Babasının durumuna üzülüyordum çünkü anladığım kadarıyla Fırat için önemi büyüktü. Gerçi ben babamı en son çocukken görmüş olmama rağmen kaybı beni derinden etkilemişti. Ne olursa olsun baba figürü önemliydi işte. Ve sanırım insan, hiçbir yararı dokunmasa dahi onun orada bir yerde var olduğunu bilmek istiyordu. Ve şimdi o yoktu. Hiçbir zaman yoktu. Ama bu başkaydı. Bu defaki gidişinde olma ihtimallerini ve umutlarımı da beraberinde toprağın altına götürmüştü. Hiçbir zaman varlığının farkına varmadığım umutlarım...

AYRIKOTUWhere stories live. Discover now