128.

1.5K 93 34
                                    

Selam son iki bölüm kaldı.

Derin

Öğle arası zili çaldığında İnci yine yanımızda bitmişti. Tüm gün hemen hemen hiç konuşmamış olmamı Merih'le yaptığımız ayrılık konuşmasına bağlıyor olmalılardı ve bu işime geliyordu. Kimseye açıklama yapabilecek durumda hissetmiyordum kendimi. İnsanın en yakınlarından bir şeyler gizlemek zorunda kalması çok zordu. Önümdeki defteri kapatıp sıramın altına kaldırırken Özgür de yerinden kalktı.

Bir süredir her öğle arasında yaptığımız gibi kantine gidip karnımızı doyuracak ve muhabbet edecektik. Daha doğrusu onlar muhabbet edecek bense onları dinleyecektim. Anlatacak şeyim olmadığından değil, anlatacak gücüm olmadığından. Sırayla sınıftan çıktık ve kalabalığa karışıp kantinin yolunu tuttuk. Gözlerim sürekli etrafta o ikisini arıyordu. Tüm gün hiç görmemiştim. İçimi kemiren düşünceye kulak asmamaya çalışıyordum fakat zaman ilerledikçe şüphelerim de kuvvetleniyordu. O ikisi hafta sonunu ağaç evde geçirdikten sonra tatillerini uzatma kararı mı almıştı? O yüzden mi okulda yoktular? Derin bir nefes çektiğimde kantine giriş yaptık. Kabaca etrafı kolaçan ettim fakat yoktu. İçimdeki huzursuzluk büyürken İnci ve Özgür'ün peşine takılıp ilerideki masaya vardım.

Tüm öğle arası boyunca gözüm kapıdaydı, arada bir de masada dönen muhabbeti dinlemeye çalışmıştım. Bir ara muhabbet bu sabah Merih'le yaptığım konuşmaya gelecek olmuşsa da ustalıkla savuşturmuştum. Konuşmak istemiyordum. Onlar da anlayış gösterdiler. Ama yine de İnci yarışmadan çekilmemiz hakkındaki üzüntülerini dile getirmeden edemedi. Ben de üzgündüm. Ama bazen işler istediğiniz gibi gitmezdi işte. Bu benim için her zaman böyleydi. Ders zilini işittiğimizde içimdeki huzursuzluk da maksimum seviyeye ulaşmıştı. Yoklardı. Demek ki dönmemişlerdi. Sertçe yutkunurken oturduğumdan sandalyeden kalktım ve sınıfın yolunu tuttum. Günün geri kalanı hareketsizdi. Çıkışta yine son bir umut kırıntısına sarılıp Hazar'ın arabasına bakınmıştım ama değişen bir şey yoktu. Omuzlarımı önüme düşürüp bahçeden çıktım ve ağır adımlarla ilerlemeye başladım.

Yol boyunca kendimi o ikisinin baş başa ne yaptıklarını düşünmekten alıkoyamamıştım. Ağaç ev küçüktü. Tek kanepe bir berjer vardı. Nasıl uyumuşlardı ki? Hazar bende yaptığı gibi berjere oturmuş Nida da kanepeye mi uzanmıştı? Yoksa kaçınılmaz son mu gerçekleşmişti? Koskoca üç geceyi o tekli koltukta uyuyarak geçirmesinin imkanı yoktu. Sıkıntıyla soludum. Sanki hayatımın sonbaharında gibiydim. Bir yıl kadar önce yaşantıma kalabalık bir grup aynı anda dahil olmuş ve şu günlerde hepsi bir bir ayrılmaya başlamıştı. Kızamıyordum bile çünkü bana katlanmaları imkansızdı. Kim sürekli depresif, hayatı boka batmış bir kızı çekmek ister ki? Elbette onların da kendilerine iyi gelecek insanlara ihtiyacı vardı ve günü gelince fırsatını bulup gideceklerdi. Olan buydu. Ben hastalıklı biriydim. Toksik. Kendim başta olmak üzere herkese zarar veriyordum. Kaderim buydu.

***

Ertesi günlerde Nida ve Hazar'ı yine okulda görmeye başlamıştım. Her zamanki gibi bir arada takılıyorlardı. Ama sanki her zamankinden daha samimiydiler. Ya da kıskanç beynimin kuruntusuydu bu. Bilmiyordum. Gerçekliğinden emin olduğum tek şey Hazar benden vaz geçmişti.

Bana verdiği aptalca sözleri tutamayacağını daha da doğrusu tutmasının kendi harcı olmadığını anlamıştı. Kendine yeni bir yol çizmişti ve o yolda beni yanına almayacaktı. Doğru olan buydu belki. Onun için kesinlikle en doğrusu buydu. Ona mutluluk vermemin bir yolu yoktu çünkü. İnsan kendisiyle mutlu değilse bir başkasını mutlu edemez. Bir yıldır onca çabaya rağmen bir adım ilerleyememiştik. Çünkü ben mutlu olabilecek biri değilim.

Nida mesela. Mutlu olan ve mutlu eden biri. Şanslı doğan, dizinde hiç yara izi olmayanlardan. Benim ise avuçlarım, diz kapaklarım paramparça. Onun gibiler yürürken göğe, Güneş'e, yıldızların güzelliğine bakar. Ben ise ayağımın dibindeki taşlara. Bu hiçbir zaman değişmeyecek. Bu yüzden hükmen mağlup olduğum bu savaşa girmemeye karar vermiştim. Onunla yarışmayacak ve kendimi daha da yaralamayacaktım. Hazar'ı da daha fazla yanımda kalmaya zorlayamazdım. Şimdi olmasa sonra giderdi. İnsan tükendiğinde gider. Babam gibi.

AYRIKOTUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin