35.

5.6K 301 15
                                    

(Multimediada Hazar var. )

Hazar
Yüzüme o kadar çaresiz bakıyordu ki içimden bir küfür daha patlattım. Ailelerimizin kararları neden bizi bu derece etkilemek zorundaydı sanki? Derin bir iç geçirdim ve ellerimi omuzlarına yerleştirdim.
" Gerek kalmayacak. Güven bana.. "

Derin
Tek derdim annemle babanın evlenmesi olsaydı, belki söylediklerin içimi rahatlatabilirdi Hazar. Fakat gerçek farklıydı işte. Bambaşkaydı. Sen gidersen ben daha da yalnız kalacağım. Daha da bir başıma. Tek. Kimsesiz. Benim gerçeğim bu işte! Benim gerçeğim kimsesizlik. Üstündeki gömleği çıkartıp yere bıraktığında gözlerimi onun kusursuz bedenine diktim. Kusursuz olmak mutlu olmak değildi ve Hazar bunun en iyi örneğiydi. Onun hakkında bildiklerim belki çok azdı ama içindeki dalgaların kıyıya vuruşlarını hissedebiliyordum. Öfke dolu dalgalar. Öfke ve çaresizlik.. Evet. Her ne kadar güçlü durmaya çalışsa da içindeki çaresizliği görebiliyordum. Benden pek de farkı yoktu aslında. Benim nasıl içimde babamı kaybettiğim günkü çocuk yaşamaya devam ediyorsa, onun için de aynı şey geçerliydi. Göğsüne çarpan serin rüzgarı önemsemeden sahile doğru ilerlemeye başladı. Soğuğun düşüncelerini arındırdığını düşünüyordu ve belki de haklıydı...

Merih
Gözlerimi onlardan ayırmadan arabanın içinde oturalı iki saati geçiyordu ve geldiklerinde yaptıkları kısa konuşmadan sonra birbirlerine bakmamışlardı bile. İkisi de kumsala oturmuş sessizliklerini dinliyordu. Derin tıpkı Müzik Odası'nda yaptığı gibi dizlerini kendine çekmiş başını da dizlerine yatırmış pozisyondaydı. Hayır rahat bir pozisyon olduğu da söylenemezdi ki bu kız gerçekten tuhaftı. Hazar ise onun birkaç adım ötesinde bacaklarını hafif açarak dümdüz uzatmış, ellerini arkada iki yanına kollarını gerecek şekilde kuma dayamıştı. Üstü hala çıplaktı. Uzun bir süre daha bekledikten sonra saatlerce öylece oturacaklarını fark edip arabayı çalıştırdım. Dikişlerimin sızlaması dayanılmaz bir hal amıştı ve artık bir şeyler yapmam gerekiyordu. Günlerdir çok dikkatsiz davranmıştım...

Derin
Arabaya yerleştiğimizde tedirgin bir şekilde onu izliyordum. Kafası baya dolu olmalıydı. Arabayı çalıştırıp elini koltuğuma uzattığında göz göze geldik. Sonra başını arkaya çevirdi ve arabayı park halinden çıkarttı.
" Ne yapacaksın? "
Yeniden önüne döndüğünde teybi çalıştırdı.
" Neyi? "
" Nerede kalacaksın? "
Omuz silkerken müziği değiştirdi. Pinhani'nin sesi arabayı doldururken kirpiklerimi kırpıştırdım.

'Ben nice depremler gördüm
Kolay kolay yıkılmam
Her defasında kaybetsem
Yine de hiç üzülmem
Aslında bu kadar kırılgan değildim
Kendi yarattığım düşmanlara yenildim
Bir kayboldum sonra tekrar belirdim '

" Yazlıkta kalacağım. "
Başımı yeniden cama çevirdim ve müziği dinlemeye başladım.

'Masallardaki gibi
Bir varmışım bir yokmuşum
Bir varmışım bir yokmuşum
Sen bana imkanlar sundun
Ben bunu kabul edemem
Şimdiye kadar yalnızdım
Öyle pat diye değiştiremem
Aslında bu kadar kırılgan değildim
Kendi yarattığım düşmanlara yenildim
Bir kayboldum sonra tekrar belirdim
Masallardaki gibi
Bir varmışım bir yokmuşum
Bir varmışım bir yokmuşum
Korkarsam sakince ıslık çalarım
Ben susmam sen de susma ki korkmayalım
Malesef az sonra gitmem lazım
Huyum böyle aynı yerde hiç kalmamışım
Bir varmışım bir yokmuşum
Bir varmışım bir yokmuşum'

Arabayı evimin önünde durduğunda ona son kez baktım ve kapıyı açıp dışarı çıktım.
" Yarın alırım. "
" Gerek yok. Bugün kimse rahatsız etmedi zaten. "
" Peki sen bilirsin. İyi geceler. "
" Sana da. "
Kapıyı kapatıp gitmesini bekledikten sonra ellerimi üstümdeki ceketin ceplerine soktum ve ilerlemeye başladım. Hazar'ın ceketinin ceplerine. Ah.. vermeyi unuttum.. Ben kapının önünde durmuş ceketi incelerken kapı biranda açıldı ve annemin hiç de hoş olmayan yüz ifadesiyle karşılaştım.
" Geç. "
Yüzümü buruşturmamak için büyük bir savaş verip converselerimi ayaklarımdan çıkartırken annem üstümdeki cekete bakıyordu.
" Hazar'ın mı bu? "
Adını sanki bir sürüngenden bahsediyormuş gibi telaffuz etmişti. Ne diye bu kadar nefret ediyorlardı ki birbirlerinden? Tamam belki Hazar'a hak verebilirdim ama annemi tanısaydı. Tanımadan bu kadar nefret etmesi tuhaf.. Cevap vermediğimi görünce ceketi üzerimden adeta parçalarcasına çıkarttı ve yere fırlattı.
" Bir daha onunla görüşmeyeceksin! Duydun mu beni! Seni de etkiliyor o çocuk! Sen eskiden böyle dik kafalı değildin! Ama ben sana ne yapacağımı bilirim hanımefendi! Biz bir evlenelim de ikiniz de göreceksiniz! "
Gözlerim biranda yanmaya başlayınca eğilip yerdeki ceketi kavradım ve hızla merdivenlere yöneldim. Karşısında ağlamaktan nefret ediyorum! Onun karşısında aciz kalmaktan nefret ediyorum!

***
Kulaklıklarımı taktım ve postallarımı ayaklarıma geçirip evden çıktım. Kapıyı çekmemle Hazar'ın ceketini merdivenin tırabzanında asılı unuttuğum aklıma geldi ve kendime lanet ede ede anahtarımı aramaya başladım. Ben anahtarı bulmuş deliğe sokarken kapı açıldı. Annem yine tek kaşını kaldırmış yüzüme bakarken midemin ağzıma geldiğini hissettim. Kırk yılın başında yakalanmadan çıkmayı başardım diyorken.. Göz teması kurmamaya çalışarak dizlerimin üstünde içeriye girdim ve uzanıp ceketi kavradım. Sonra yine göz teması kurmadan doğruldum ve uzaklaşmaya başladım. Annemse arkamdan bakmaya devam ediyordu. Konuşmaması iyi bir şeydi tabi ama bakışları bile sinirlerimi altüst ediyordu. Çok yorulmuştum.. Artık kaldıramıyordum.. Sol yanağımdan çeneme minik sıcak bir yaş süzüldüğünde ceketi diğer elime alıp yanağımı sildim. Deli gibi ağlamak kendi etrafımda dönerek şarkı söylemek istiyordum. Etrafıma göz gezdirdim ve yalnız olduğumu fark edince Merih'in sesine eşlik etmeye başladım.
" Bu hayat da bizi böyle yakamızdan tutacaksa hadi böyle yaşa derken kalbimize sormuş mu? "
İkinci kez nakarata girdiğim sırada onun sesiyle irkildim ve kulaklık kulağımdan düştü. Tam karşımdaydı. Benimle şarkı söylüyordu. Burada. Karşımda. Nakaratı bitirdiğinde gülümsedi.
" Dinliyorsun. "
Yutkundum.
" Bu arada günaydın demeyi unuttum."
Ben yine tepki vermeden ona bakarken yanıma geldi.
" Arabam serviste ben de yürümek zorunda kaldım. Sen nerede oturuyorsun? "
Ben kirpiklerimi kırpıştırarak ona bakmaya devam ederken o sağında bir yeri işaret etti.
" Bak şu sokakta oturuyorum ben. Demek komşu sayılırız. Bundan sonra bana eşlik edersin artık. "
Ellerim yeniden titremeye başladığında ceket kaydı ve yere düştü. Merih eğilip onu alırken konuştu yeniden.
" Hazar'ın değil mi bu? "
Gözlerimi çaresizce etrafta gezdirdim. Ama kaçabileceğim hiçbir yer yoktu. Bomboş Allah'ın belası bir sokaktı işte! Ceketi bana uzattığında yeniden göz göze geldik. Tüm suratımın kızardığına yemin bile edebilirdim!
" Al. "
Ceketi titrek elimle kavradığımda ellerini ceplerine soktu.
" Serin öyle değil mi? "
O karşısına dönmüş etrafını incelerken tırnaklarımı elimdeki deri cekete geçirdim. Napıyor bu? Hiç bir şey olmamış gibi mi davranacağız? Arkadaşmışız gibi? Hiçbir zaman bana arkadaşmış gibi davranmadı ki. Ne diye şimdi havadan sudan konu açıyor? Allah'ım sen aklımı koru..
" Hadi geç kalacağız. "
İlerlemeye başladığında bir süre olduğum yerde kalakaldım ama sonra onun pürüzsüz sesi doldurdu kulaklarımı yeniden.
" Derin hadi. "
Derin? Adımı ağzından bir kez daha duymuş olmanın verdiği aptallıkla ceketi elimden bir kez daha düşürdüm ve hemen sonra onu yerden alıp Merih'in peşine takıldım. Bu sırada o da ilk dersinin fizik olmasıyla ilgili düşüncelerini paylaşmaya başlamıştı. Merih ve ben arkadaş mı olacaktık? Merih ve BEN??

AYRIKOTUWhere stories live. Discover now