6.

10.8K 464 16
                                    

Merih
( Multimediadaki Merih)

Onu Müzik Odasına sürüklerken elimin altındaki bedeninin tir tir titrediğini hissedebiliyordum. Benden korkuyor muydu gerçekten? Tamam biraz kabalık etmiştim. Hatta hala ediyordum. Biran gözlerimi kavradığım koluna diktim. Onu çalışmaya sürükleyerek götürmeyi ben de istemezdim ama başka türlü de gelmiyordu. En azından neden gelmek istemediğini söyleyebilirdi değil mi? Kapıyı açıp onu içeri ittirdiğimde kolunu bıraktım ve kapıyı çekip kilitledim. Biranda irkilerek bana döndü. Yalnızca iki saniye kadar gözlerime korku ve panikle baktıktan sonra yine başını çevirdi. Bu kızın benimle derdi neydi?

" Korkma. Sadece çalışacağız. "

Geriye doğru birkaç adım attı ve biranda dizlerinin üstüne yığıldı. Ağlıyordu. Yine. Hadi ama kötü bir şey yapmıyorum ben! Ona doğru ilerledim ve tam önünde durdum. Gözlerini ayaklarıma dikti.

" Sorun ne? "

Ses çıkartmayınca ben de yere oturdum ve başımı eğip göz teması kurmaya çalıştım.

" Konuşmazsan halledemeyiz. "

Geriye doğru sürükledi bedenini küçük küçük hıçkırırken.

" Benden korkuyor musun? "

Yine ses çıkartmadığında iç geçirdim.

" Benden korkmana gerek yok. "

Sessizlik.

" Hadi ama bir şeyler söyle. "

Başımı sabırsız bir şekilde geriye attım ve ağlamasının kesilmesini bekledim.

" Bana yardım etmek zorundasın. Bu şekilde anlaşamayız. "

Başımı yeniden ona çevirdiğimde dizlerini kendine çekip yüzünü de dizlerine kapatmıştı.

" Pekala. Biz de sen konuşana kadar burada otururuz. "

Derin

Tam kırk dakika olmuştu. İkimiz de pozisyonumuzu bozmadan öylece oturuyorduk. Bir ara başımı kaldırdım ve gözleriyle karşılaşıp yeniden yatırdım. Git artık! Beni rahat bırak! Neden anlamıyorsun istemiyorum! Yarım saat önceki konuşmasından beri tek bir kelime bile etmemişti. Acıktığımı hissediyordum. Kahvaltı da yapmamıştım. Karnımın guruldamaması için dua ettim. Zaten yeterince utanıyordum. Lütfen git artık! On dakika daha böyle geçtiğinde konuştu yeniden.

" Yarın öğlen burada buluşalım. "

Başımı iki yana salladım hızlıca.

" Gelmezsen ben gelirim Derin. "

Gözlerim yeniden dolmaya başladığında ayağa kalktı.

" Hadi kalk. Acıkmışsındır. "

Başımı ürkek hareketlerle dizlerimden kaldırdım ve dudağımı ısırırken tek elimin üstüne abanarak kalktım. Eteğimi temizlerken kapıyı açtı.

" Yarın öğlen. Burada ol. " deyip çıktı.

...

Bir daha karşıma çıkmadı. Aslında karşıma çıkmaması için ben dışarıya çıkmadım da denebilir. Çıkış zili çaldığında her zamanki gibi okulun boşalması için bir süre bekledim ve sonra kulaklıklarımı takıp çantamı aldım ve sınıftan çıktım. Merdivenlerden inip kapıya yöneldiğim sırada dünkü sarışın çocuk yine yolumu kesti.

" Selam. Bu hafta seni konuşturmam gerek. "

Başımı çevirdim ve adımlarımı hızlandırdım. Benle beraber ilerlemeye başladı.

" Seninle evine kadar gelebilirim. Sadece bir kelime çıksın ağzından. "

Delirdin mi! Bacaklarım titremeye başladığında yüzüm alev alev yanıyordu. Olduğum yere çakıldım kaldım. Başımın döndüğünü hissediyordum. O ise hala konuşuyordu. Söylediklerini zor algılıyordum.

" Hadi ama şarkı söylesen de olur. "

Ellerimle tutunacak bir şeyler aradım ama bulamadım ve biranda gözlerim karardı. Bedenim sola doğru devrildiğinde biri beni tuttu.

" Derin! İyi misin?! "

Gözlerimi zorlukla açıp ona baktım. Gözleri çok koyuydu. Fazla koyu. Ve bu rahatsız etti. Gözlerimi yumduğumda bağırdı ama bu kez bana değil.

" Siktir gitin neresini anlamadın lan! "

Hazar. Bir kez daha bana yardım etmişti. Ona teşekkür borçluydum büyük ihtimalle. Ama bunu yapabileceğimi sanmıyordum. Beni kucağından indirip girişteki koltuklara bıraktığında gözlerimi açtım. Önüme diz çökmüştü. Çok yakındı. Fazla yakın. Biran panikle doğruldum. Rahatsız olduğumu fark edince ellerini havaya kaldırıp geriye gitti.

" Yeterli mi? "

Başımı hızlıca salladım. Teşekkür etmelisin Derin. Aptal bir ' Teşekkür ' kelimesi bile çıkmaz mı lanet ağzından! Çenemin titremesinin önüne geçemiyordum. Hadi ama titreyen ellerimle mi başaracaktım bunu?!

" İyi misin? " dedi bir kez daha.

Gidersen daha iyi olacağım!

" Seni bir daha rahatsız edeceklerini sanmam. "

Gözlerimi yumdum yeniden ve ellerimi sıkıp dizlerimin arasına sıkıştırdım. Yüzüm kıpkırmızı olmalıydı. Bana neden yardım ediyordu ki? O kimseye yardım etmezdi. Bana acıyor muydu? Ah. Çok utanç verici.

" Gitmemi istiyorsun sanırım. "

Yutkundum.

" Pekala gidiyorum. Ama iyi olduğunu anlamamı sağlayacak bir hareket yapamaz mısın en azından? "

Başımı hafifçe salladım.

" Peki. "

Doğruldu ve uzaklaşmaya başladı. Ayak sesleri kaybolduğunda gözlerimi açtım ve yanağıma inen minik yaşı elimle sildim. Bu çok utanç vericiydi. Kendini bana yardım etmek zorunda mı hissediyordu? Hayır. Gerçek Hazar böyle biri değildi. Pisliğin tekiydi. Yakışıklı bir pislik. Babasının kopyası gibiydi aslında onun gibi uzun boylu esmer ve adeta bir erkek güzeli. Sadece babasından daha yapılıydı. Ve tabi babası bir ' Beyefendi ' iken o ' Ukala Pislik' in tekiydi. Neredeyse kimseyle anlaşamıyordu. Az konuşur konuştuğunda da karşısındakini rencide ederdi. Kızların yarısı ona aşıktı ve o tamamı bile kendisine aşık olsa dönüp bakacak biri değildi. Kızlarla sadece kısa süreli takılırdı. Gözlemlerime ve kulağıma gelen dedikodulara göre - hadi ama biraz fazla çekingenim diye duymuyor ya da görmüyor değilim -çabuk sıkılan biriydi. Ve aslında kızlardan nefret ediyordu. Belki de tüm insanlardan. Aslında bazen onun bu hallerini kendime yakın hissediyorum. O da yalnız takılıyordu ben de. Ama o insanların yüzlerine bakmaktan çekinmiyordu. Aksine o mantığı zorlayacak derecedeki koyu gözlerini karşısındakinin gözlerine öylesine yoğun dikiyordu ki bir şey diyeceğiniz varsa da unutuyordunuz. Ve bana iyi davranması iyi bir şey değildi. Bu yakın zamanda kötü şeyler olacağına işaretti. Çok kötü şeyler...

AYRIKOTUWhere stories live. Discover now