65.

3.8K 210 21
                                    

İki ay sonra..

Derin
Hastaneden çıkarken ellerimi ceplerime soktum ve derin bir nefes çektim. Hafif hafif atan yağmur soğuğu da beraberinde getiriyordu. Dışarıya doğru ilk adımımı attığımda gözlerim onu aradı. Fakat yine yoktu. İç çekerken ilerlemeye başladım ve kimseyle göz teması kurmadan seri ama tutarsız adımlarla hastanenin sokağından çıktım. Eve gidene kadar kafamdaki düsünceleri dağıtmaya çalıstım ve bunu yine kafamın içinde şarkılar söyleyerek yaptım.

Anahtarı yuvasında çevirip kapıyı açtığımda karşılaştığım manzara hiç de beklediğim türden değildi. Annem elinde bir tabak kurabiye ve bir bardak sütle mutfaktan çıktığında beni görüp durdu.
" Sen mi geldin? "
Neyse ki soruyu cevaplamamı beklemeden içeriye girmişti. Ayaklarımı postallarımdan çıkartıp içeriye girdiğimde onun sesini işittim. Tatlı, her türlü acıdan uzak bir kahkaha sesi. Kapıyı hızla ittirip salona yöneldiğimde gözlerimiz buluştu. Masmavi gözleri heyecanla parıldadığında gülüşünün yerini ufak bir tebessüm almıştı. Ben de gülümsemeye çalışarak el salladım.
" Hoşgeldin. "
Kirpiklerini kırpıştırmakla yetindi sonra gözlerini benden ayırıp yeniden televizyona yöneltti. Ben de bakışlarımı anneme çevirip fısıldadım.
" Buna iznin var mı? "
Omuzlarını umarsızca silkerken önündeki kurabiye tabağına elini uzattı.

***
Bugün okul çıkışında Hazar'la konuşabilmeyi istiyordum ancak bunu ona nasıl haber edebileceğimi bilmiyordum. Ben bu işin içinden nasıl çıkacağımı düşünürken zilin sesi dikkatimi dağıttı. Harika. Kimya sınavım vardı. Herkes panikle kalemliklerini kapıp sıralarından ayrılırken dün yeterince iyi çalışmamış olduğum için kendime kızdım. Ne gerek vardı sanki kafaya üvey kardeşimi takmaya. Biran üvey kardeşim kelimesi ürpermeme neden oldu. Kimseyi kardeşim olarak göremiyordum. Belli ki göremeyecektim de. Merih' in kolumu dürtmesiyle kendime geldim ve gözlerimi onun parıldayan kahvelerine kaldırdım.
" C1 şubesinde onuncu sıradaymışsın. "
Gözlerim istemsizce büyürken teşekkür etmeyeceğimi bildiğinden olsa gerek başarılar dileyerek yanımdan ayrıldı. Bana bu iyiliği neden yapmıştı? Bir insan bana neden iyilik yapardı? Evet teşekkür edememiştim ama beni, o kalabalığa karışıp listede adımı arama paniğinden kurtardığı için ona minnettardım. Aslında düşününce bir süredir benim üzerimdeki baskısının yerini sefkat ve merhamet almış gibiydi. Bu düşünce istemsiz bir şekilde gerilmeme neden olduğunda sınıfın yeniden dolmasını beklemeden sıramdan kalktım.

***

C1 sınıfının kapısından hayalet gibi süzülerek girdiğimde kimseyle göz teması kurmamaya çalışarak onuncu sıraya doğru adımladım. Yanımda kimin oturduğuna bilr bakmadan sıraya yerleştiğimde titreyen ellerimle kalemliğimden kalemlerimi cıkartmaya başlamıştım ki önümdeki çocuk bana dönünce irkilerek ona baktım. Ve dudaklarımdan bir anda adı çıkıverdi.
" Ha-hazar."
Koyu gözlerini önce bende sonra yanımdaki çocukta gezdirip yeniden önüne döndü. Ben de kimsenin görmemesi umduğum bir tavırla omzunu dürttüm. Başını hafif döndürdüğünde kulağına eğildim.
" Çıkışta.. konuşabilir miyiz? "
Hiçbir şey demeden yeniden önüne döndüğünde hoca da sınıfa girmişti.
" Herkes yerine yerleşsin. Sıraların üzerindeki notları kaldırın."
Sınıftaki uğultu yavaş yavaş azalırken yanımdaki çocuğun kaçıncı sınıf olduğunu anlamaya çalıştım fakat şaşılmayacağı üzere çocuğu tanımıyordum. Fizikçi elindeki kağıtları her bir kademeye ayrı ayrı dağıtırken uçlu kalemimin kafasına bastım. Dün pek çalışamamıştım fakat ortalama bir not alabileceğimi umuyordum. Kimyayı pek sevmesem de dersleri dinlerdim. Kağıt önüme geldiğinde derin bir nefes aldım ve elimdeki kalemi sıkıca kavradım ve tepeye adımı yazdım. Derin Karaçınar.

***
Hoca son on dakikaya girdiğimizi haber verdiğinde yirmi dakikadır olduğu gibi hala üçüncü soruyla uğraşıyordum. Lanet kimyacı yalnızca üç soru sormuş bense sadece bir buçuğunu çözebilmiştim. Yeterli bir not alabilmek için bu soruyu çözmem şarttı. En azından formülü anımsasaydım.. Son beş dakika kaldığında sınıf yarı yarıya boşalmıştı. Hazar da kağıdını alıp doğrulduğunda sıkıntıyla iç geçirdim fakat sonra çok garip bir şey oldu. Yanımdaki çocuk hocanın boşluğundan istifade önümdeki kağıda formülü yazdı. Ben hem panik hem şaşkınlıkla hocaya bakarken o çoktan yerinden kalkmıştı. Gözlerimi önce kağıttaki formüle sonra kapının önünde dikilmiş bana bakan Hazar' a çevirdim. Ve son dakikaya girdiğimizi ögrenmemle kaleme sarıldım.

***

Okul dağıldıktan yaklaşık yarım saat sonra merdivenleri inerken onu bahçede bulamayacağıma dair bir hisse kapılmış huzursuzlanmıştım. Okul kapısından çıktığımda etrafa göz gezdirdim ama onu göremedim. Omuzlarım sıkkınlıkla önüme düşerken hafiften atan sulu kar montumdan içeriye girmişti. Refleksle irkilirken ellerimi fermuarıma götürdüm ve bir çırpıda yukarı çektim. İleriye doğru bir adım atacakken başıma kapanan kapüşonumla olduğum yere çakılmış kalmıştım. İçimde bir yerlerde minik bir umut yeşermeye yüz tuttuğunda paniğim yavaş yavaş geride kalıyordu. Yutkundum. Ve geniş omuzları görüş açıma girdi.
" Üşüteceksin. "

***
Arabayı sahile çektiğinde hiç konuşmamış olsak da ikimiz de arabada kalmak konusunda hemfikir gibiydik. Dışarıda, henüz karın kıramadığı bir soğuk vardı. Ben gözlerimi camıma yapışan su damlalarına dikmiş birbirlerine karışarak kaymalarını izlerken boğazını temizledi.
" Bugün randevun yok muydu?"
Biranda gözlerimi ona çevirdim ve başımı yana yatırıp dudağımı büktüm.
" Ben onu unutmuşum."
Derin bir nefes alırken önüne döndü ve elini vites koluna attı.
" Hastaneden çıktığında seni alırım. "

***
Merdivenleri teker teker temkinli bir şekilde inerken ceplerime sokuşturduğum ellerimi çıkartmış, ona söyleyeceklerimi toparlamaya çalışıyordum. Aslında en başta merak ettiğim şey iki aydır neden beni hiç arayıp sormadığıydı. Babamın ölüm haberini almamdan sonra birkaç kez uğramış sonrasında ise okulda bile karşıma çıkmamıştı. Bu süreçte onun yokluğuna alıştığım kadar Merih'in varlığına da alışmış sayılırdım. En azından artık sırada sabit bir şekilde oturabiliyor, ellerim titremeden yazı yazabiliyordum. O da bu süre boyunca bana hükmetmekten vazgeçmiş kendini geri çekmişti. Pek konuşmayan ama sorun da yaşamayan iki sıra arkadaşı oluvermiştik. Aslında onunla aynı sırayı paylaşmak o kadar da kötü değildi. Ara sıra yaptığı besteleri gösteriyor tepkimi ölçüyordu. Ve ben genellikle hepsine hayran kalıyordum. Düşüncelerimi Hazar'ın sesi böldü.
" Derin! Bu taraftayım."
Sesini işitmemle olduğum yerde durup ona doğru döndüm ve adımlarımı ondan tarafa yönelttim. Ellerimi de yeniden ceplerime sokmuştum. Yanına vardığımda arabanın yolcu kapısını açtı ve binmemi bekledi. Ben de onu fazla bekletmemek için hızlıca içeriye yerleştim. Kapıyı üstüme kapatıp sürücü tarafına dolanırken yüzünde gergin bir ifade sezmiştim. Bunun benden kaynaklanıyor olmamasını umarak başımı ona çevirdim. Arabaya yerleşip kapıyı çekti ve direkt kontağı çevirip arabayı çalıştırdı.
" Ellerini uzat şimdi ısınır araba."
Ona itaat ederek ellerimi ceplerimden çıkarttım ve hemen dizlerimin önündeki klimalara uzattım. Ve dediği gibi birkaç dakikaya kalmadan klimadan sıcak hava üflemeye başladı. Sıcağı seviyordum. Yola çıktığımızda nereye gittiğimizi sorma gereği duymamıştım çünkü tenha bir yere gittiğimizden emindim. Bu da benim için yeterliydi. Arabayı bir kafenin önüne çektiğinde bana döndü.
" Merak etme pek iş yapan bir yer değil. Üst katında şömine var karşısına oturur konuşuruz."
Başımı hafifçe salladım.

***
Hazar biri tarçınlı biri tarçınsız iki sahlep söylemiş ve başını bana çevirmişti.
" Hastalığın ne durumda? "
Omuzlarımı silkerken ona baktım.
" Tarçını sevmez misin?"
" Alerjim var."
Gözlerim onla ilgili yeni bir şey öğrenmenin heyecanı ile parıldarken gülümsedim. O da bakışlarını şöminede yanan odunlara dikip konuyu değiştirdi.
" Evet, dinliyorum. "
Bakışlarımı bir süre yüzünde gezdirdikten sonra kucağımda birleştirdiğim ellerime diktim ve başladım.
" Annem Rüzgar'ı evlat edinecek. "
Tepkisiz kaldı. Zaten bildiği bir şey olmasına yordum.
" Hakan'la yani.. babanla araları bu yüzden açıldı sanırım öyle değil mi? "
Bu defa gözlerini bana çevirdi.
" Sen ne biliyorsan ben de onu biliyorum Derin. "
Gözlerimi dudaklarından ayırıp iç geçirdim.
" Yani bu durumda evlenmekten vaz geçtiler? "
Cevap vermedi. Devam ettim.
" Aslında bu hep istediğimiz bir şeydi öyle değil mi? "
Gözlerimi yüzüne dikmiş vereceği tepkiyi merak ediyordum. Ama tek bir mimik dahi oynatmadı.
" Evet."
Yutkundum. Hani beni kurtaracaktın, yalnız bırakmayacaktın diyemedim. Başımı hafifçe sallarken konuyu değiştirdim.
" Yani artık bizim de görüşmemize gerek yok? "
Cevaplamadı. Gelen sahleplerden tarçınsız olana uzandı ve garsonu başıyla selamladı.
" Hadi iç de seni eve bırakayım. Annen meraklanmasın. "
Annem meraklanmasın.

AYRIKOTUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin