66.

3.5K 197 8
                                    

Derin
Evin kapısına varmamla annemin kapıyı açması bir olmuştu. Kaşları yine her zamanki gibi çatık, donuk gözleri direkt olarak gözlerimin içine bakıyordu. Tek kaşı daima olduğu gibi tehditvari bir biçimde havalandığında yutkundum. Ne yapmıştım şimdi? Kendi kendimi sorgulamaya bile fırsat bulamadan konuştu.
Sesiyle dövdü demek daha doğru olurdu.
" Nereden geliyorsun?"
Gözlerimi kaçırırken ister istemez gerilemiştim.
" Hastane.."
" Bana yalan söyleme Derin! O domuzla birlikteydin dimi?!"
Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan yakama yapışan kuvvetli parmaklarla kendimi öne doğru savrulurken buldum.
" Be-ben bir şey yapmadım."
Parmakuçlarımda havaya kalkmış annemin delici gözlerine bakıyordum.
" Naptınız? Zaferinizi mi kutladınız? Onunla bir daha görüşmeyeceksin Ayrıkotu! Duydun mu beni?!"
Kirpiklerimi panikle kırpıştırırken kekeledim.
" Du-duydum."
Biranda yakamı bıraktı ve ben üzerine düştüm fakat son anda tırabzana tutunup kendimi durdurmayı başarmıştım. Bu sefer de ayakkabılar ile içeri girmeme bağırmaya başladı.
" Çık dışarı! Çık! Hem çalış hem temizlik yap hem çocukla ilgilen bu ne be yettin canıma!"
Her kelimesinde kulaklarıma kadar ürperiyor akıl sağlımı kaybetmemek adına mimiklerine bakmıyordum. Hızla dışarıya çıktım ve postallarımı çıkartmaya koyuldum. Fakat annem alay edercesine kapıyı yüzüme çarptı. Omuzlarımı önüme düşürmüş sabır dilenirken sırtımdaki çantada anahtarımı aramaya koyuldum.

Hazar
Odasının kapısına geldiğimde tıklatıp sessizce bekledim. Ancak karşılık gelmedi. Bir kez daha tıklattım bu kez içeriden oldukça boğuk ve uykulu bir ses yükseldi.
" Ne var?"
Kapıyı yavaşça açarken gözlerimle odayı taradım. Ancak duyduğum ses sandığımın aksine, çok çalışmaktan yorgun düşüp masa başında uyuyakalmış bir adamdan değil; önündeki koca viski şişesinin dibini gören adamdan geliyordu. Kaşlarım hızla çatılırken odaya daldım.
" Napıyorsun sen?!"
Sesim istediğimden de hiddetli çıkmıştı fakat buna aldırmadım. O da pek umursayabilecek halde değildi zaten. Başını yatırmış olduğu kollarından birini kuvvetlice çektim ve onu doğrulttum.
"Kalk. Odana gidiyoruz."
Sersem bir şekilde söylenmeden hemen önce kolunu silkmeye çalıştı.
" Rahat bırak beni!"
Kaşlarım daha da çatılırken kolunun altına girdim ve onu ayağa kaldırdım.
" Yürü. "
Birbirimize karşı hiçbir zaman sevgi ya da şefkat dolu cümleler kullanmazdık fakat birbirimiz için içten içe endişelenirdik. Bu da o anlardan biriydi. Babam pek sık kafayı bulan bir adam değildi hele ki bu derece hızlı içen bir adam hiç değildi. Bu hallerinin tek sorumlusunun Aydan olduğunu elbette biliyordum ama onunla bu haldeyken konuşmamın doğru olmadığını da biliyordum. Bilmemi istemeyeceği hislerinden bahsedebilirdi. Ve bu beni gerçekten yaralayabilirdi. Koridora çıkmadan önce masanın üstünde duran fotoğrafa kısa bir bakış attım ve bir kez daha onun yerine ben ölmüş olmayı diledim.

Derin
Sabah kalkıp mutfağa indiğimde annemi tezgahın başında bir şeylerle uğraşırken bulmak beni hem şaşırttı hem de meraklandırdı. Yine de sesimi çıkartmadan buzdolabına yöneldim. Kendi kendine söyleniyordu.
" Aptal herif! O kadar dil döktüm bir avukat ayarla bana diye bok gibi parası var ama anca kendi yesin, anca o domuz oğluna yedirsin. Hiç ortada kalmış öksüz ve yetim çocuğu düşünen olmasın. "
Elinde yoğurarak top haline getirdiği hamuru önündeki plastik kaba sertçe vurmasıyla irkilerek elimdeki salamı düşürdüm. Annem de benim çıkardığım sesten ürkmüş çığlığı basıvermişti.
" Kız sen sinsi sinsi beni mi dinliyorsun?!"
Gözleri yuvalarından çıkacakmışçasına açıldığında eğilip yerdeki salamı aldım ve buz dolabına adeta tıkıp kapağı da sertçe çarptım.
" Ha-hayır ben sandviç.."
Kesti.
" Başlarım sandviçine! Çık git defol gözüm görmesin!"
Korkudan hızla arkamı döndüm ve koşarak merdivenlere yöneldim.

***

Birisi omzumu dürttüğünde beden eğitimi dersinin bitip de öğle arasına girmiş olduğumuzu yeni idrak ediyordum. Kirpiklerimi kırpıştırarak başımı kaldırdığımda bana bakan sıcak kahve gözleriyle karşılaştım ve ne yaptığımın bilincinde olmayarak esnedim. Biranda ensemden yükselen sıcaklık yumurtadan yeni çıkmış kuş gibi açılan ağzımı kapatmama neden olurken gözlerimi kaçırdım. Eğlendiğini biliyordum ama sesine yansıtmadı.
" Öğle arasına girdik acıkmadın mı? "
Sıramda doğrulurken etrafa bakındım. Bizden başka kimse yoktu. Merih onu takmadığımı fark ettiğinde devam etti.
" Hazır kimse de yokken burada birlikte yiyelim mi? "
Gözlerimi yeniden onunkilere kaldırdığımda yutkundum. Benden izin mi alıyordu? Utançverici. Başımı çantamdan tarafa çevirmemle bugün yanıma sandviç getirmediğimi anımsadım. Kahretsin ne aptalım! Koskoca iki ders boşken ögle arasında o kantin kalabalığına girmek ya da aç kalmak arasında seçim yapmak zorunda kalacaktım. Uyumasam nolurdu sanki? Merih paniğimi sezmiş olacak ki seslendi.
" Derin? "
Bana titrek demeyi bıraktığı için ona minnettardım. Yüzüm hızla asılırken geveledim.
" Yemeğimi unuttum. "
Benim bile zor duyduğum sesimi duyar duymaz elini havaya kaldırdı.
" Sen dur burada ben ikimize de tost yaptırıp geleceğim hemen. Ee nasıl istersin, karışık? "
Başımı iki yana salladığımda atıldı.
" Kaşarlı. Kaşarlı tostlarımızı alıp geliyorum."
Ben onun panikle sınıftan çıkışına şaşkınlıkla bakarken aniden geriye döndü ve sordu.
" İçecek? "

***
Sınıf hızla boşalırken Merih yine benimle birlikte sırada oturmaya devam ediyordu. Gözlerim ondan tarafa kaydığında göz göze geldik ve bana doğru eğilip fısıldadı.
" Zamanın varsa hastaneden sonra stüdyoya gelir misin benimle? "
Yüzümdeki ifade hızla değiştiğinde ekledi.
" Şarkı söylemeye değil. Biraz konuşmak istiyorum sadece. "
O an çok enteresan bir şekilde kilitlendim kaldım. Gözlerimi bile çeviremedim. Ne konuşacaktı ki benimle müzik dışında?

AYRIKOTUजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें