68.

3.7K 198 24
                                    

Merih
Hiç beklemediğim biranda titrek elini avcumun içinden çekti ve dudaklarıma kapadı. Ve ilk defa adımı telaffuz etti güzel dudakları.
" Merih.. "
Gözleri korkusuzca gözlerime kilitlenmiş içerisinde milyonlarca anlam barındıran bir ifadeyle bakıyordu. Yutkundum.
" Yapma.. "
Sesi titremişti. Tıpkı içimi titrettiği gibi bir yaprak misali.. Göz kontağını bozmamak için direttiysem de hızla kaçırdı gözlerini. Ve ellerini uzaklaştırdı bedenimden. Benle bütün temasını kestiğinde ürperdim. Gözlerimi yüzünün sınırlarında dolandırmaya devam ettim arsızca. Nasıl yapmayayım Derin? Söyle bana.. bir şey söyle bana.
Derin
İkinci dersin zili çaldığında çantamı kaptığım gibi sıramdan kalktım. Ve o an sınıfın kalabalığıyla yüzgöz olmak Merih'in kahveleri altında ezilmekten daha katlanabilir gelmişti. Yine de nefesimi tutarak kalabalıktan sıyrılıp kendimi koridora attım. Biran evvel sınava hangi sınıfta gireceğimi bulup sırama oturmak istiyordum.

***
Eve giden sokağı üç yıllık postallarımla arşınlarken bu buz gibi havada damla damla terliyordum. Sebebi yine çözümü kaçmakta bulduğum sorunlarımdı. Yutkundum. Sınavı bitirir bitirmez çantamı kaptığım gibi okuldan çıkmıştım. Vakit henüz öglen bile değildi. Ve dışarıda hiç bir canlılık belirtisi yoktu. Ellerimi montumun ceplerine tıkıştırırken üşüyen burnumdan gözle görülür bir buhar çıkarttım. Kış iyiden iyiye gelmişti. Ve ben altımdaki okul eteğiyle üşüyordum. Evin bahçesine yaklaştığımda annemin evde olmamasını diledim. Fakat daha ben kapıya ulaşamadan algıları beni fark etmiş ve bana kapıyı açmıştı. Soğuktan akmaya yüz tutan burnumu çekerken olduğum yerde durdum.
" Adet sancısı çekiyorum. Sınava girdim ve geldim. "
Ondan beklenmeyecek bir şekilde sorgulamadı ve kapının önünden çekildi.
Ayaklarımı postallarımdan çıkartıp içeriye doğru adımladığımda onun minik bedeniyle buluştu gözlerim. Şaşkın ifademi yumuşatmak için gülümsemeye çabaladım.
" Selam. "
Sükunetini korudu. Yapabileceği başka bir şey de yoktu zira. Gözlerimi anneme kaldırdığımda sordum.
" Hakanla.. konuştunuz mu? "
Kapıyı ardımdan kaparken başını sonra konuşuruz dercesine salladı. Üstelemedim.
" Ee napıyorsunuz? "
Montumu çıkartırken gözlerimi yeniden Rüzgar'ın minik bedenine dikmiştim.
" Rüzgar'ı doktora götürdüm. Biz de yeni geldik. "
Tek kaşım istemsizce havalanırken montumu portmantoya astım.
" Ne dediler? "
Annem omuz silkerken Rüzgar'ı koltuk altlarından kavradı.
" Aynı şeyler.. travmatik olduğunu konuşmaması için hiçbir neden olmadığını zamanla dilinin çözüleceğini söylediler. "
Gözlerim havalanan minik bedene uğrarken yutkundum. Zavallı çocuk küçücük yaşında yapayalnız kalmıştı. Biran buruk bir tebessüm ilişti dudaklarıma. Anlaşılan babam dünyaya iyi bir baba olmak için gelmemişti. Zira ikimize de babalık yapabildiği yoktu.

***
O gün hastaneye de gitmemiş, tüm gün odamda yatıp müzik dinlemiştim. Tabi bunun için önce müzik çalarıma yeni müzikler atmam gerekmişti. Zira ondan kaçarken onun sesine sığınmam hiç de iç açıcı değildi. Ertesi gün annemi bir şekilde atlatıp okula gitmemeyi başarmamın zaferini öğleye kadar uyuyarak kutladım. Annemin kafası öylesine doluydu ki benimle uğraşacak zamanı bile olmuyordu. Bu aslında işime geliyordu. Ve bu iyi bir şey mi emin olmasam da onun Rüzgar'a olan ilgisini kıskanmıyordum. Ve dahası Rüzgar'ın onun benimle geçirdiği zamanlardan çalmasını büyük bir sevinçle karşılıyor uzun zamandır ilk kez derin bir nefes aldığımı hissediyordum. Gözlerimi araladığımda odamın perdelerinin açılmış olduğunu fark ettim. Adet olduğum falan yoktu. Nitekim benim adet dönemlerim aşırı hafif geçerdi de.. ama annemle aramızdaki kopukluk böyle bir yalana karşı kayıtsız kalmasına sebebiyet vermiş bana da işin kaymağını yemek kalmıştı. Çıplak ayaklarımı yataktan sarkıtmama neden olan şey kapının sesi oldu. Kollarımı yukarıya kaldırıp bedenimi gererken annemin dönmemiş olmasını dilediğimi fark ettim. Fakat bu durumda kapıya gelebilecek kimse de kalmamış oluyordu. Odadan çıkıp basamakları hızla inerken zil bir kez daha çaldı. Gözümü merceğe yaklaştırıp baktığımda onun daima dağınık olan saçlarını yakaladı bakışlarım. Başını yere eğmiş kapıyı açmamı bekliyordu. Yutkundum. Neden buradaydı ki yine? Zil bir kez daha çaldığında başını kaldırdı ve o an mercekten beni fark etmesinden korkup kendimi geri çektim. Açmayacaktım. Bu ne ısrardı böyle? Ondan kaçtığım çok belli değil miydi? Ne diye kapıma gelmişti şimdi? Illa tamamlaması mı gerekiyordu o cellattan farksız kelimelerini? Illa tüketmesi mi gerekiyordu hepsini, ruhumu bedenimden çekmek suretiyle? Kapıda başka birinin sesini işittiğimde gözümü yeniden merceğe yaklaştırdım. Yan komşumuz Gül teyze her zamanki gibi balkonundan sokağı gözetlerken gözleri kapımıza gelen bu arabalı yabancı çocuğa takılmış olacak ki romatizmalı bacaklarını önemsemeden iskemlesinden kalkıp buraya kadar gelmişti.
" Birine mi baktın evladım? "
Merih kadının sesini işitince bedenini kapıdan uzaklaştırıp ona çevirmişti.
" Şey ben Derin'in arkadaşıyım.. bugün okula gelmedi de.. bir ödev teslimi yapmamız gerekiyordu.."
Gül teyze şüpheci bir tavırla Merih'in artık klasikleşmiş olan yalanlarını böldü.
" Allah Allah. Hiç de okulu asmazdı ama.. "
" Evet ben de açıkçası onun için endişelendim. "
Kadın Merih'i baştan aşağı süzerken sordu.
" Kimlerdensin sen böyle? "
Merih kısa bir afallamanın ardından konuyu değiştirdi.
" Ee ben sizi tutmayayım Derin'e bakıp döneceğim. "
Gül teyze sol elini havaya kaldırıp durdurdu.
" Bak çocuğum böyle genç bir kızın kapısı öyle ısrarla ısrarla çalınmaz. Gören eden olur. Kıza yazık. Hadi sen git şimdi bakayım. Yarın okula geldiğinde yaparsınız ödev şeysinizi.. hadi.."
Merih gözlerini mahcup bir tavırla kapıdan ayırırken başıyla hafifçe selam verdi ve bahçe kapısına doğru ilerlemeye başladı.

AYRIKOTUWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu