27.

7K 334 18
                                    

Derin
Ama bu çok kısa sürdü. Çok fazla kısa. Gözlerindeki düşünceli ve endişeli tavır biranda yerini kibre bıraktı. Bana kibirli bir bakış atıp tek kaşını kaldırdığında yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. ' Tek kaş kaldırmaya alerjim var! Yapmayın şunu! ' O hızlı adımlarla okula doğru ilerlemeye başladığında beni de rahat bırakmadı tabi ki.
" Hadi Titrek. Acele et. "
Elimi yumruk yapmış sıkarken kaşlarımı çatmıştım. İçimde bir yerlerde katil bir Derin vardı ve onu gün ışığıyla tanıştırmak için can atıyordum. Tamam Sosyal fobisi olan insanlar birini öldüremez muhtemelen. Ama yine de hayali bile fena sayılmazdı. Onu boğarken.. Tamam boğmadan da olabilir belki.. Şey.. Vurabilirim.. Galiba... Ya da.. Temas gerektirmeyen herhangi bir şey? Biranda tepemdeki düşünce bulutu üflemişçesine dağıldı.
" Acele etten anladığın ne senin Allah aşkına? "
Başımı kaldırmamla göz göze geldik. Ben de onun uyarı dolu bakışlarını sindirdikten sonra başımı yeniden eğdim ve o önüne dönüp ilerlemeye başladığında ben de peşine takıldım. Peşine takılmam gerekiyor muydu ki? Hiç ses çıkartmadan arkamı dönsem gayet de kaçmayı başarabilirdim. Hem daha derse çok vardı. Ondan kurtulmayı başarırsam derse de sonradan girebilirdim.
" Aklından bile geçirme. " dediğinde son adımım havada kaldı ve ben dengemi kaybedip tökezledim.
" Bak zaten ameliyatlıyım ağrım var. Bir de seninle uğraşmayayım. Hadi. "
Kaşlarımı çattım. Zaten niye geldin ki sen okula? Hangi rahatsız ameliyatta yediği narkozu bile tam atamamışken, daha ameliyatın üstünden iki gün geçmişken okula gelir? Ayaklarımı sürüye sürüye peşinden ilerlemeye devam etmeme neden olan şey onun kurduğu son cümle oldu.
" Peşinden koşmaya çalışırken dikişlerim açılırsa vicdan azabından ölürsün ve emin ol ben yine de seni yakalarım. "
Evet. Böyle bir rahatsız işte. Tam olarak şu şekil bir rahatsız. Tıp literatüründe adının geçtiğini falan da sanmıyorum. Fazla inat ve mantıksız derecede takıntı hastalığı gibi bir şey olabilir. Birlikte okul merdivenlerini çıkmaya başladığımızda- aslında tam olarak da birlikte sayılmazdık, o benim beş basamak kadar önümden gidiyor ben de yavru ördek gibi tutarsız ve paytak adımlarımla onu takip ediyordum- etraftaki birkaç gereksiz insan dışında okul boştu. Hayır gerçekten anlamıyorum bunların bu saatte burada dertleri ne? Sinir bozucu. Birileri bunlara okula bir buçuk saat önce gelmeyle sınavda bir bok yapılmayacağını söylemeli. Bu kadar kasmaya gerek var mıydı ki? Daha iki sene var. Ben mi rahatım bu kadar anlayamıyorum. Yok yok sorun bende değil. Bu defa değil. Biranda vicdanımla olan rahatlatma savaşını beyin sarsıntım kesti. Evet resmen duvara çarpmışçasına sarsıldım ve tam merdivenlerden aşağı sırt üstü uçacakken koluyla belimi kavradı. Ben nefes nefese ona bakarken kaşlarını çattı ve dişlerinin arasından konuştu. Ama bu öfke değil acının verdiği bir tepkiydi.
" Kızım yavaş olsana canımı yaktın. "
Ben gözlerim kocaman olmuş ona bakarken devam ettirdi.
" Benden öldürerek kurtulmayı falan mı planlıyorsun? "
Ben utançla gözlerimi kaçırdığımda bana gülümsediğini düşündüren bir sesle konuştu yeniden .
" Aslında ne var biliyor musun? Belki de seni hiç kaldırmamalıyım. "
Biranda panikle ona baktığımda yanılmadığımı fark ettim sırıtıyordu. Ben doğrulmaya çalışıp başaramayınca küçük bir kahkaha patlattı.
" Bırakmamı mı istiyorsun? Peki. Sen bilirsin. "
Belimdeki kolunu gevşettiğinde koala gibi koluna yapıştım ve bu onu daha da eğlendirdi. Lanet! Kaldır artık uyuz! Allah'ım şimdi bırakacağım kendimi şuradan ya! En fazla ne olur ki? Birkaç kırıkla kurtarırım herhalde. Ben başımı zor bela arkama çevirdiğimde şaşkın denilecek bir sesle konuştu.
" Cidden mi? Düşmeyi göze mi alıyorsun? "
Ben ona tepki vermeyince beni kendine doğru çekti. Kokusunu çok yoğun hissedebiliyordum şimdi. Koluna sardığım ellerimi çekerken kokusunun biraz daha beynimi uyuşturmasına izin verdim. Düşüncelerimle boğuşurken onun sırtına çarpmayı nasıl başardığıma hala inanamıyordum. Yine ben ve yine derin mi derin hayal dünyam! Ondan uzaklaşmak için önüne geçip basamakları çıkmaya devam ettiğimde belimdeki kolu da kaydı.
" Hey Müzik Odasının yerini biliyorsun değil mi?! "
Adımlarımı yavaşlatmadan titreyen ellerimi yağmurluğumun ceplerine soktum. Hıı evet biliyorum geri zekalı!

***

Kapıyı yeniden kilitlediğinde ister istemez gözlerimi devirdim. Bu işkence daha ne kadar sürecekti böyle? Ağır adımlarla taburelerden birine ilerledi ve kontrollü bir şekilde oturdu. Otururken yüzünü buruşturduğunu yakalamıştım. Bininci kez: ' Bu çocuğun derdi neydi Allah aşkına?! ' Ben de ayaklarımı sürüyerek en uzaktaki tabureye ilerlemeye başladığımda seslendi. Hayır adımla değil!
" Tirek! "
Ne var Allah'ın belası?!
Durmadım. Ellerime hakim olmaya çalışarak ilerlemeye devam ettim.
" Titreeek?? "
Ah hadi ama sen böyle beynime komutlar gönderirken ellerimin rahat durması mümkün değil! Bir kez daha konuşacağını anladığımda mecburen durdum ama ona dönmedim.
" Dinledin mi? "
" Neyi? "
Dedim umursamaz çıkartmaya çalıştığım bir sesle. Evet konuşmuştum. Çünkü artık katlanamıyordum. O beni çileden çıkartnaya devam ettiği sürece ben de durmayacaktım!
" Müzik çalarını aldığından beri açmadın mı? "
Dedi şaşkınlığını gizleyemediği bir sesle. Ben de omuz silktim ve ilerlemeye devam ettim. Tabureye oturduğumda müzik aletlerine dönüktüm. Beni sadece sol profilimden görebiliyordu.
" Hadi aç. "
Beni-rahat-bıraksan-nolur??
" Hadi diyorum. Aç. "
Nefesimi tuttum. Sus artık.
" Sana diyorum. "
Allah'ın cezası kapa çeneni! Beynimin içinde tepinmeye devam etti.
" Hadi aç. "
Ben yine tepki vermeyince- aslında ellerim yeterince tepki veriyordu- ayağa kalktı ve bana doğru ilerlemeye başladı. O bana yaklaştıkça ben gerildiğimi hissediyordum. Bir adım daha.. Bir adım daha.. Lanet olasıca bir de ağır ilerliyordu! Tamam bunun sorumlusu da bendim tabi ki..
Biranda elini sırtımdaki çantaya atınca irkilerek ona döndüm. Öfkeli bakışlarımı ona diktiğimde konuştu yeniden.
" Müzik çalarını ver. "
" Daha geçen benim yanımda dinleme diyen sen değil miydin!!! "
Evet. Yine ben ve yine öfkelenince tutamadığım kelimelerim. Allah'tan uzun süre susmaktan dilim dolaşmıyordu. Gözleri kocaman açıldığında yüzümün yanmaya başladığını hissettim. Tamam kes artık şunu. Ne diye bakıp duruyorsun? Hadi ama yeter artık! Başımı önüme çevirdiğimde elini yeniden çantama koydu ve ben de hızla doğruldum. Fazla olmaya başlamıştı ama! Özel alan denilen bir şey vardı! Çanta karıştırmak da neyin nesi?! Biranda önünden geçtim ve koşar adım kapıya ulaştım. Sonrasında ise hatırladıkça yerin dibini aramaya başlamama sebep olacak bir şey yaptım. Yumruklarımı kaldırmış kapıya sertçe geçirirken bağırıyordum.
" İmdat! Kapalı kaldım!! "

***

AYRIKOTUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin