20.

7.8K 368 12
                                    

( Pinhani - Bir varmışım bir yokmuşum geçecek parçada youtube da bulamadım dinlemenizi tavsiye ederim )

Merih

Öğle arasını haber veren zil çaldığında çantamı alıp sınıftan çıktım ve hızla koridoru geçip sınıfına doğru ilerlemeye başladım. Kapıları kapalıydı. Dersten çıkmamış olmalılar. Kollarımı göğsümde kavuşturdum ve beklemeye başladım. Dakikalar bibirini kovalarken hala kapı açılmamıştı. Belki de dersleri boştu. Kapıyı hızla açtım ve boş sınıfa adımımı attım. Ya da benim boş sandığım sınıfa. Hazar beni görünce yarım oturur vaziyette dayandığı sıradan kalktı ve Derin' e son kez baktı.
" Çıkışta ben götüreceğim seni. "
Derin hafifçe başını sallarken Hazar bana ifadesiz bir bakış atıp yanımdan geçti. O gidince Derin başını yeniden eğdi. Bir süre hiç bir şey diyemedim. Ne diyebilirdim ki? Hesap soracak değildim ya! Hem banane öyle değil mi?
" Öğle arası zilini duymadın galiba. "
Ses çıkartmayınca hatta tek bir mimik bile oynatmayınca benim zaten atmak için yer arayan tepem attı.
" Derin! Sana-öğle-aralarında-Müzik-Odasına-geleceksin-dedim-duydun-mu?!"
Derin irkilerek başını kaldırınca göz göze geldik. Göz göze gelebilmek için illa ki bağırmam mı gerekiyordu?!
" Kalk. "
Kaşlarımı çatmış kalkmasını beklerken bir şey diyecek gibi oldu ama sonra tekrar başını eğdi.
" Kalk. "
Bu kez yutkunarak doğruldu ve çantasını koluna takıp dengesiz adımlarla önümden geçti.

***
İçeri girer girmez kapıyı kilitledim ve anahtarı cebime atıp onun için tabure almaya yöneldim. Duvar dibine otura otura üşütecekti. Tabureyi önüne bırakıp yeniden sahneye doğru ilerlemeye başladım.

Ben nice depremler gördüm
Kolay kolay yıkılmam
Her defasında kaybetsem
Yine de hiç üzülmem
Aslında bu kadar kırılgan değildim
Kendi yarattığım düşmanlara yenildim
Bir kayboldum sonra tekrar belirdim
Masallardaki gibi
Bir varmışım bir yokmuşum
Bir varmışım bir yokmuşum
Sen bana imkanlar sundun
Ben bunu kabul edemem
Şimdiye kadar yalnızdım
Öyle pat diye değiştiremem
Aslında bu kadar kırılgan değildim
Kendi yarattığım düşmanlara yenildim
Bir kayboldum sonra tekrar belirdim
Masallardaki gibi
Bir varmışım bir yokmuşum
Bir varmışım bir yokmuşum
Korkarsam sakince ıslık çalarım
Ben susmam sen de susma ki korkmayalım
Maalesef az sonra gitmem lazım
Huyum böyle aynı yerde hiç kalmamışım
Bir varmışım bir yokmuşum
Bir varmışım bir yokmuşum

Derin

Şarkıyı bitirdikten sonra elindeki gitarı bıraktı ve yanıma gelip cebinden müzik çalarımı çıkarttı.
" Son zamanlarda en çok dinlediğin parçaymış bu. Pinhani'yi ben de dinlerim."
Tepki vermeden elindeki müzik çalara bakmaya devam ettim. En son ne dinlediğimle neden ilgileniyordu ki? Neden benimle ilgili bir şeyler öğrenmeye bu kadar hevesliydi?
" Müzik çalarını alabilirsin. "
Diyerek müzik çaları bana uzattı. Ben de hafif titrek elimle bir çırpıda aldım onu.
" Ama mümkünse ben yanındayken takma şu kulaklıklarını. "
Hiçbir şey demeden müzik çaları çantama attım. Ve o an aklıma ilaçlarımı almam gerektiği geldi. Tok karnına almam gerektiği. Ama onun karşısında yemek yiyemezdim. Bunun düşüncesi bile ellerimin yeniden titemeye başlamasına ve yüzümün alev alev yanmasına yetmişti.
" İyi misin? "
Endişeli bir sesle sorduğu bu soru karşısında dirseklerimi dizlerime dayayıp başımı da ellerimin arasına almakla yetindim.
" Derin. Yine mi? Yüzüme bak. "
Üstüme gelme iyi değilim işte aptal!
" Derin. "
Sabırsız bir şekilde ismimi yinelerken kolumu kavrayıp dizlerimden ayırınca başımı kaldırıp ona baktım yeniden.
" Neden titriyorsun? "
Kaşları çatıktı. Bunun nedeni endişe etmesi mi yoksa öfkeli olması mı anlayamadım. Anlayabilecek durumda da değildim zaten.
" Derin?! "
Titremelerim daha da arttığında panikledi. Evet resmen panikledi.
" Derin kendine gel! "
Bu ilk defa olmuyordu. Neden bu kadar telaşlanmıştı ki? O telaşlandıkça ben daha da huzursuzlanıyordum ve titremesinler diye kastığım bacaklarım da sonunda pes etmişti. Titremelerim o kadar arttı ki biranda tabureden düştüm. Ben düşünce kolum Merih'in güçlü parmakları arasında kalmıştı. Merih biranda kolumu bıraktı.
" Derin ne oluyor kendine gel! "
Ben cenin pozisyonu almış titreme nöbeti geçirirken onun sesi gittikçe azalıyordu. Sonra biranda kesildi...

Merih

Nihayet gözlerini açtığında elimdeki su şişesini yere bıraktım ve doğrulmasına yardım ettim. Başını dizlerimden kaldırırken kaşlarını çattı.
" İyi misin? "
Eliyle ıslak yüzünü sildi. Suratının neden ıslak olduğunu anlamaya çalıştığını düşündüğümden su şişesini işaret ettim.
" Ayılman için ıslatmam gerekti. İyi misin? Hastaneye gidelim mi? Revire götürecektim fakat.. "
Biranda su şişemi kavrayıp su içmeye başladığında sözlerimi yuttum. Şişedeki tüm suyu içip dudağını yaladığında göz göze geldik. Utanarak şişeyi elinden düşürüp başını eğdi ve bedenini benden uzağa sürükledi. Zilin sesini duyduğumda dank etti.
" Sen.. Aç mısın? "
Biranda gözlerini kocaman açıp benimkilere dikti ve sonra yine utanarak başını eğdi. Ne aptalım! Açlıktan şekeri düşmüş olmalı. Kız resmem benim inadımdan ölecek. Tek elimin üstüne abanarak ayağa kalktım ve cebimdeki anahtarı çıkartıp kapıya yöneldim. Anahtarı deliğe soktuğumda o da kalkmaya yeltendi fakat ben onun çıkmasına müsade etmeyecektim.Gerekirse tüm gün burada kalacaktık ama çıkışta Hazar'la zerre kadar umrumda olmayan o lanet yere gitmelerine izin vermeyecektim. Çıkar çıkmaz kapıyı çektim ve yeniden kilitledim...

Derin

Kapıyı üstüme kilitlediğinde aptal gibi kaldım. İçimden deli gibi bağırıp nereye gittiğini sormak geçiyordu fakat yapamayacağımı da biliyordum. Doğrulmaya çalıştığımda başım döndü ve yeniden dizlerimin üstüne çöktüm. Sonra aklıma ilaçlarım geldi. Nereye gittiğini bilmiyordum fakat o gelene kadar şu lanet olası sandviçi bitirip ilaçlarımı almalıydım. Dizlerimin üstünde çantaya doğru emekledim ve zaten açık olan ağzına elimi sokup sandviçi kavradım. Hızla yemeye başladığımda hapları yutacak su bırakmadığımı fark ettim. Ama bunu şimdilik kafaya takmayacaktım çünkü deli gibi acıkmıştım. Hem belki de onun çantasında su vardır. Sandviçin yarısını mideye indirdiğimde bir kez daha doğrulmayı denedim ve sendeleyerek de olsa ayağa kalktım. Çantasını koyduğu tabureye doğru ilerlerken sandviç bitmek üzereydi o kadar hızlı yemiştim ki ekmek mideme oturmuştu ve inanılmaz derecede huzursuz ediyordu. Normalde annemin bardağından bile su içmeyen ben şimdi tanımadığım bir çocuğun çantasında su arıyordum. Onun sesini duymamla çantayı yere düşürmem bir oldu.
" Ne arıyorsun? "
Öfkeli miydi? Sesi inanılmaz soğuk çıkmıştı. Sorusunu yinelediğinde ensemden aşağı doğru bir sıcaklığın indiğini hissettim ve evet o lanet olası şeyi yaptım!

Merih

Biranda beni ittirerek kapıya koştu ve yanındaki çöp kovasının önüne diz çöküp istifra etmeye başladı. Bu iğrenç. Ben yüzümü buruşturup arkama döndüğümde o da öğürmeyi kesmişti.
" İyi misin? "
Dedim sanki kusan benmişim gibi ağzımda acı bir tat vardı. Tabi ki yine sadece sustu. Kantinden aldığım kaşarlı tostu ilerideki masanın üzerine bırakırken ona doğru ilerlemeye başladım...

Derin

Bana doğru gelen siyah botlara bakarken utancımdan yerin dibine girmiştim. Neden geliyor bu şimdi? Beni utandırmaktan zevk mi alıyor? Allah'ım...
Tam olarak önümde durdu ve elindeki suyu uzattı. Suyu almak için uzandığımda botları dizlerime değdi ve ben de hemen geri çekildim. Bu defa o da çömeldi. Suyu bana yeniden uzattığında nefesini hissedebilecek kadar yakınımdaydı. Suyu titreyen elimle aldım ve kapağını açtım. Ama o böyle burnumun dibine girmişken suyu içmemi nasıl bekliyor ki?! Başımı sağıma çevirdim sanki bakışlarından kurtulabilecekmişim gibi. Uzun bir süre aynı pozisyonda yüzümü inceledikten sonra nihayet doğruldu.
" Ben şunu dışarıya çıkartayım. "
O çöp kovasını alıp kapıyı açtığında utançla dudağımı ısırdım. Ne olur içine bakmasın ne olur! Bir dakika.. Bir dakika kapı açık mıydı?! Girerken kilitlememiş miydi? Biranda yerimden doğruldum ve kapı koluna uzandım. Kapıyı kendime doğru çekip dışarıya adımımı attığımda burun buruna geldik.
" Nereye? "
Yutkundum ve başımı eğdim.
" Lavabo. "
Kelimenin tam manasıyla gevelemiştim. Basit bir 'Lavabo'sözcüğünü bile düzgün telaffuz edememiştim. Hırıltılı çıkan sesim ise başka bir olaydı. Biranda gülmeye başladığında utancım tavan yaptı. Ne diye gülüyordu bu şimdi? Soluk alış verişimin hızlandığını fark ettiğimde geriye döndüm ama içeri girmeme izin vermeden kolumu kavradı.
" Lavabo bu tarafta. "
Beni sürükleye sürükleye lavaboya götürürken gülümsemeye devam ediyordu. Ayaklarım birbirine dolaşıp durduğundan birkaç kez sendeledim. Gülme artık! Aptal!
" Demek seni konuşturmak için korkutmak gerekiyor he? "
Ben utançtan iyice küçülmüşken lavabonun önüne gelmiştik. Kolumu bıraktı ve kapıyı açtı. Kolunun altından içeriye girerken bana bakan gözlerine bakmamaya çalıştım.

AYRIKOTUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin