ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM

6.8K 824 138
                                    


Dakikalar boyunca bağırıp durdum, dışarıdan birilerine sesimi duyurmak için uğraştım ama benimki nafile bir çaba oldu. Hiç kimse beni duymuyordu ya da duysa bile aldırış etmiyordu.

Deick beni şaşkına çeviren, kalbimin duyduklarını kesinlikle reddetmesini isteyen açıklamalarının ardından beni zindanda bir başıma bırakıp gitmişti.

Diğer Vhalaxlar'ın başında duracaktı... Onlarla birlikte Rhilinler'e saldıracaktı... Eski soyuna yapılabilecek en büyük kötülüğü yapacaktı...

Deick...

Dünya toprakları üzerinde görülüp görülebilecek en büyük ihanet onunkiydi belki de. Bunu ne aklım alıyor, ne de yüreğim kabullenebiliyordu. O Deick'ti; çoğu zaman umursamaz, hayata nanik yapan, asla gülmez dediğiniz kişileri bile yaptığı yorum ve esprileriyle kahkahalara boğan, dost bildiğim genç adam...

Kendi isteğiyle Vhalax olmadı! Duygusal yanım dişlerini sıkarak konuşurken bana tepeden baktı. Onu zorla bu hâle getirdiler!

Geçmişini hatırlıyor ama! Mantığım buz gibi sesiyle duygusal tarafımın korkuyla geri çekilmesine neden oldu. Bunu bildiği hâlde yaşamaya devam ediyor. Biz olsaydık, ne yapılacağını çok iyi bilirdik!

İç seslerimi susturup yeniden haykırdım. Birileri duymalıydı. Onları uyarmam gerekliydi. Yoksa kendilerini savunmalarına bile imkânları olmadan bir katliama kurban gideceklerdi.

Hücrenin kayalık duvarına yaklaştım, sağlam olan ayağımla ardı ardına tekmeler attım, ellerimle yumrukladım ve avaz avaz bağırdım.

Göğe dek yükselen bir feryadı duyduğum anda olduğum yerde kaskatı kesilip kaldım. Demek saldırıya başlamışlardı! Rhilinler'in çoğu, özellikle de en masum olanları; çocuklar, yataklarında öldürüleceklerdi!
Histerik bir kriz geçiriyormuş gibi hücrenin içinde dolanıp durdum. Keşke elimden bir şeyler gelseydi de onlara yardım edebilseydim... Gözlerim bir anlığına demir yatağa takılıp kalınca hiç düşünmeden üzerindeki çarşafı ve yastığı bir kenara atıp başlık kısmını yerinden sökmek için çabaladım. Eğer gücüm yeterse, bu parçalarla parmaklıklarda az da olsa bir açıklık oluşturmayı başarabilirdim. O zaman buradan çıkmak için bir şansım olabilirdi.

Düşüncem iyiydi, güzeldi de, gel gelelim demir başlığı bir santim bile yerinden oynatmayı başaramamıştım. Bütün öfkem ve sinirim bedenimde toplanıp ellerime doğru yayılırken, her defasında bu kez olacak gözüyle bakıyordum.

Pek kıymetli on beş dakikamı bu şekilde harcadım ama elime geçen kocaman bir hiçti...

Korku, üzüntü ve çaresizliğin kaynağını oluşturduğu gözyaşlarıma boğulurken, dışarıdaki seslerin miktarı da artmaya başlamıştı. Çığlıklar, bağırışlar, haykırışlar her yandan duyulabiliyordu.

Yüzyıllar sonra, Rhilinler ve Vhalaxlar arasında yeniden bir savaş başlamıştı...

Neler oluyordu acaba? Rhilin askerleri kısa sürede toparlanıp saldırı için hazır olmuşlar mıydı? Ya diğerleri? Malikânedekiler? Onlar ne durumdalardı? Oraya kadar gidebilmiş miydi Vhalaxlar?

Ağabeyim de onların yanındaydı. Mutlaka o da Rhilinler'le omuz omuza verip Vhalaxlar'a karşı duracaktı. Hiçbir şekilde onun incinmesini istemiyordum. Anneme sağ salim dönmeliydi. Bir hiç uğruna, benim yüzümden burada başına kötü bir şey gelmemeliydi.

Ya Jasen?

O kendini savunacak hâlde bile değildi. Her şeyden habersiz, hastane kanadındaki odasında yatıyordu. Yaralı bir hâlde...

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now