ALTMIŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM

7.6K 808 111
                                    

Yerinde olan ve kullanılan bir akıl her zaman
Cehennem'i Cennet, Cennet'i Cehennem yapabilir.
Nerede olması önemli değil, ben hep aynı olacaksam...

John Milton - Kayıp Cennet

Gecenin çöküşüyle birlikte soğuk da etkisini gösterir oldu. Az önce sıcaktan pişeceğimi düşünürken, şimdi kazağımın yakasını burnuma kadar çekmiş, nefesimi içime doğru üfleyerek ısınmaya çalışıyordum. Çöl iklimi hakkında az bir fikrim vardı, sabahları insanı delirtecek kadar ısınan hava, akşam olduğunda birden buz kesiyordu ama buna canlı olarak tanık olmak bambaşka bir şeydi.

Odanın içerisinde adımlayıp pencerenin kenarına yaklaştım. Burada tek başıma ne yapacaktım? Tamam, Mepis'teyken de bir hücreye kapatılmıştım ve yine yalnız başına kalmıştım. Lâkin orada, arada sırada beni kontrol etmek için ve açlıktan ölmemem için yiyecek bir şeyler getiren muhafızlar oluyordu. Ayrıca kale şehrin tam merkezinde olmamakla birlikte öyle çok da ıssız sayılan bir yerde değildi.

Burada ise, kendimi evrenin bir köşesine bırakılmış gibi hissediyordum. Ne bir ses vardı, ne de benden başka yaşayan bir canlı olduğuna dair bir iz... İnzivaya çekilen insanlar gibi, yaşamdan neredeyse tamamen kopuk bir hâldeydim.

Üşüyor olmama rağmen pencereyi açtım ve parmaklıkları sıkıca kavradım. Bir - iki kez silkeler gibi yaptım ama yerinden oynamıyordu. Oldukça iyi kaynamıştı bağlantı yerine. Sapasağlamdı. Tam da Raiden'dan beklenecek türde bir önlemdi.

Bana aklımı başıma toplamam için buraya gönderildiğimi söylemişti. Kendince beni cezalandırıyordu. Beni bu şekilde yıldırabileceğini mi sanıyordu gerçekten? Bu kadar saf biri olamazdı, değil mi? Onun gibi habis birinden beklenmeyecek kadar umut dolu bir bekleyişti bu. Boşunaydı. Ne yaparsa yapsın, asla duygularımdan ve doğru bildiğim, inandığım gerçeklerden vazgeçmeyecektim.

Bize daha ne yapabilir ki? Bundan sonra yapacağı en büyük kötülük bizi öldürmek olur ki biz bunu seve seve karşılayacak durumdayız. Onun yanındayken yaşamanın hiçbir anlamı yok. Gerçi, yaşadığımızdan da emin değiliz ya! Yalnızca nefes alıp veriyoruz. Bunu doğadaki bitkiler de yapıyor. Duygulardan yoksun, sadece hayatını idame etme çabası...

Bu düşünülünce ölüm daha mantıklı geliyor. Değer verdiğimiz herkesten fersahlarca uzaktayken ve bir daha onları görüp göremeyeceğimizden emin değilken bir daha uyanmamak üzere uykuya dalmak, işte bu çok daha cazip bir fikir...

Duygusal yanıma katılmamak elde değildi, doğruyu söylüyordu. Her kelimesinde haklılık payı vardı. Raiden'ın düşündüğü ve uygulamaya koyacağı pis fikirlerine âlet olmaktansa, temiz bir sonla bu hayattaki hikâyemi bitirmek daha kabul edilebilirdi.

Ama olaya bir de diğer taraftan bakarsak, biz yok olsak bile, Raiden kötülük yapmaya devam edecek. Belki yarım biri olacak fakat bu onu durdurmaya yetmeyecek. Bizi bulmak uğruna neler yaptığını bir düşün! Onca masum insanın ve Rhilin'in kanı kendi ellerine bulaştı. Şehirleri, köyleri yakıp yıkmaları emrini verdi. Ne için? Sadece bir kişi için; bizim için...

Tüm bu insanlar boşuna ölmüş olmaz mı biz de buraları terk edersek? Üzerimizde onların vebalini taşıyor gibi hissetmiyor muyuz zaten? Ya öldüğümüzde de bu peşimizi bırakmazsa? Gideceğimiz yer her neresiyse, orada da gelip bizi bulursa? Nasıl huzura ereriz o zaman? Sonsuzlukta bile bize benliğimizi kaybettirecek bu düşüncelerle yaşamayı ister miyiz?

Hayır, çoğu zaman olduğu gibi, gel sen yine beni dinle. Raiden'a inat yaşamaya devam etmeliyiz. Dedikleri kadar güçlüysek, onun diğer yarısını temsil ediyorsak, o Vhalax'ı durduracak tek kişi de biziz demektir. Biz hiçbir zaman değişmedik ve değişmeyeceğiz, Raiden'ı yok etsek bile aynı kişi olmaya devam edeceğiz. Bizden bekleneni yapmalıyız. Bunu sadece kendimizi düşündüğümüz için değil, ardımızda bıraktıklarımız için yapmalıyız...

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now