YÜZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

7.7K 804 192
                                    

O son kilometreler boyunca Kaen ve Jasen'den hayatımın önceki dönemlerine ait olan anılarımı dinledim. Kaen zaten biraz da olsa bir şeyler anlatmıştı, dolayısıyla onunla konuşmam çok uzun sürmedi ama daha evvel Jasen'le nasıl tanıştığımızı ve kaçırılma olayına kadar olan zaman dilimini üstü açık olarak hiç konuşmamıştık.

Anlatırken, olayları bire bir yaşıyormuşçasına bir coşkuya teslim olmuştu. Gözlerinin içi gülüyordu ve bu benim küçücük bir kırıntı dahi olsa bir şeyleri öğrenmek için hevesimi giderek artırıyordu.

"Demek beni boğmaya kalktın, ha?" dedim dudaklarımı büzerek. "Bu kulağa hiç de romantik bir ilk karşılaşma anı gibi gelmiyor."

Sesli bir şekilde gülerken başını salladı.

"Sen de elinde olsa beni bıçaklayacaktın. Bunu aklından geçirmiştin. Galiba biraz farklı anlamışız her şeyi. Birbirimizi ilk gördüğümüz anda evet, elimiz ayağımız titredi ama bu o anda bir diğerimizden aldığımız elektrik sayesinde hissettiğimiz çarpılmadan değil, korkudan oldu."

"Bana bundan hiç bahsetmemiştiniz!" Kaen'in sahte öfkesiyle gözleri irileşti. "Demek ben bunca zaman boyunca kardeşimi öldürmeye niyetlenmiş bir adama güvendim, öyle mi? Şimdi de tutup onu yanına oturttum," omuzlarımdan tutarak beni kendisine doğru çekti. "Merak etme bebeğim, bu porselen bebek sana bir şey yapamaz. Yoksa o sürrealizmi temsil eden bir tablo gibi olan suratını dağıtırım."

"Sıradan, sakin ol ve şimdi yavaşça Cyra'yı bırak. Farkında mısın bilmem ama şu an kız kardeşini nefessiz bırakarak öldürecek olan sensin."

Başım Kaen'in göğsüne yapışmış hâldeyken kıkırdadım. Zor ve önceden tahmini mümkün olmayan bir vakti yaşıyorduk ama buna rağmen mutluluğun tüm hücrelerime yayılmış olduğunu duyumsuyordum.

"Her neyse," Jasen Kaen beni bırakmayınca kibarca ellerimden tutup yine kendisine doğru çekti. "Önemli olan şimdiki zaman Kaen. Bak, artık birbirimizi öldürmeye çalışmıyoruz," bunu söylerken bir an ciddîleşip gözlerime baktı. "Öyle değil mi?"

Bakışlarım suratında gezinirken yutkunup başımı salladım. Eğer azıcık da olsa içimde ırklarımızın körüklediği düşmanlıktan dolayı ona zarar verme fikri varsa, o düşünce buhar olup gitmişti. Jasen'e asla kötü bir şey yapamazdım, yapmazdım. Bunu Raiden'ın yanındayken bile içten içe biliyordum. Her ne kadar dilim onu düşman olarak bellese de, yüreğim bunu kabullenmeme konusunda bana karşı oldukça direnmişti.

Sanırım şu an duygusal yanıma kocaman bir teşekkür etmeliydim. Genelde mantığımla karar versem de, arada bir duygusallaşıp aklımın öne sürdüğü tavsiyelerin tam tersini yaptığım da oluyordu.

Jasen de öyleydi. Fark ettim ki, söz konusu o olduğunda hep daha duygusal oluyordum.

İp gibi, incecik uzanan yolun çölle birleştiği noktaya geldiğimizde Gaton aracı durdurdu. İnanılmaz derecede ısınmıştı hava. Kış buraya hiç uğramamış gibiydi. Kat kat giyindiğimiz kıyafetlerimizi çıkardık ve sanki bizi harekete geçirecek ilâhî bir mesaj bekler gibi, sessizlik içerisinde oturmaya devam ettik.

En sonunda Jasen kendi tarafındaki kapıyı açtı ve sıcak bir hava dalgası tüm aracın içini doldurdu.

"Pekâlâ, sanırım gitme vakti."

Mecburen iki büklüm bir şekle soktuğu uzun bacaklarını yay gibi gerdi ve çevik bir hareketle kendisini dışarıya attı.

Onun hemen arkasından ben de araçtan çıktım. O kadar tekdüze bir manzaraydı ki, içimden acaba bu çöl sonsuzluğa dek uzanıyor mu diye bir soru yükseldi. Kendi eksenim etrafında birkaç tur atmama rağmen göze çarpan hiçbir ayrıntının olmadığını gördüm. Bu durumda Lymnler'i nasıl bulacaktık ki?

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now