🌚 ON İKİNCİ BÖLÜM 🌝 (Düzenlendi)

10.7K 1K 28
                                    

Öğle vaktine değin süren yağmur, saatler biri gösterdiğinde dinmişti. Güneş gökteki yerini almış, her şey olduğundan çok daha parlak ve canlı görünür olmuştu. Tatlı bir serinlik de vardı. Kutlama için her şey ayarlanmıştı.

Önceki günlere nazaran daha kalabalık ve canlı olan sokakta, Jasen'in koluna girmiş yürüyordum. Topuklu ayakkabıların bana göre olmadığını ne yazık ki bir kez daha somut bir şekilde öğrenmiştim. Normal zamandaki hızıma oranla çok yavaştım.

"Bir daha söyle," dedim serzenişte bulunarak. "Neden bu ayakkabıları giymek zorundayım?"

"Çünkü bu ayakkabılar sayesinde boyun biraz daha uzun görünüyor ve sen tam anlamıyla bir Tasarım'a dönüşüyorsun."

Maalesef ki haklıydı. Tasarım kadınlar da en az erkekler kadar uzun boylu oluyorlardı. Sıkıntılı bir ses çıkardım, her konuda tek tip olmanın neresini seviyorlardı ki?

"Olaya bir de iyi tarafından bak," dedi Jasen, köşe başından dönüp rengârenk meydana doğru ilerlerken. "Şanslısın ki, incecik bir kızsın. Ya eni boyu bir olanlardan olsaydın? O zaman seni bir Tasarım'a benzetmek için korselerin içine tıkmak zorunda kalacaktık."

"Şişmanlara laf etme," dedim ama bir yandan da kıkırdıyordum.

"Asla. Sadece sana olasılıklardan bahsediyordum."

"Olasılıklar demişken, Roliath'ın küçücük de olsa gelmeme ihtimali var, biliyorsun, değil mi?"

"Biliyorum. Her zaman öyle değil midir zaten? Bazı şeyleri göze almalısın. Ama nedense içimden bir ses geleceğini söylüyor."

"Umarım haklısındır."

İnsan güruhuna yaklaştıkça sesler de yükselmeye başlamıştı. Dört bir yandan müzik sesi meydanı dolduruyordu. İnsanlar sanki bu çok normalmiş gibi, yiyip içiyor ve görünüşe göre gönüllerince eğleniyorlardı. Kimse bizim gibi mecburiyetten dolayı burada bulunduğuna dair bir izlenim sergilemiyordu.

"Cyra?"

Jasen topluluğun içine karışmadan önce beni bir kenarda durdurdu.

"Evet?"

Etrafa kısacık bir bakış atıp gözlerini üzerime çevirdi.

"Sırt çantalarımızı saklamalıyız. Bu şekilde oraya gidemeyiz."

Etrafımda tam bir tur attıktan sonra gözüme az ilerimizde, portakal rengi bir bina çarptı. Kolay kolay unutulacak gibi değildi.

"Oraya saklayalım," dedim parmağımla işaret edip. "Hem yakın hem de akılda kalıcı."

Beş dakika sonra çantalarımız turuncu binanın arka tarafındaki çöp konteynerinin yanında, kimsenin ilgisini çekmeyecek şekilde duruyordu. Hatta Jasen çöpten çıkardığı büyük bir kartonu açarak üzerlerine gelişigüzel örtmüştü.

"İşte bu kadar," ellerini birbirine sürttü. "Bunu da hallettiğimize göre artık gidebiliriz."

Geri döndüğümüzde dikkatimi çeken ilk şey, kalabalığın coşkusunun iyice artmış olduğuydu. Festival havasında dans edenlerin arasından güçlükle sıyrılıp kurulan platformu göz hapsimizde tutabileceğimiz bir noktaya geldik.

"Her şey istediğimiz doğrultuda ilerlerse, buradan sonra nereye gideceksin?"

Yüksek desibelli sesten dolayı Jasen kulağıma eğilip konuşmuştu. Ona Cunn Kasabası’ndan bahsetmenin vakti gelmiş miydi?

Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım, o da aynı şekilde beni izliyordu. Gözlerinde beni kuşkuya düşürecek tek bir işaret görseydim, planlarımı ondan saklayacaktım ama düşündüğüm gibi olmadı. Bugün itibariyle dört günümü birlikte geçirdiğim bu yabancı, bana tuhaf bir şekilde güven duygusu veriyordu.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now