🌚 ON SEKİZİNCİ BÖLÜM 🌝 (Düzenlendi)

9.9K 1K 70
                                    

Dişlerimi sıkarak, karanlıkta Jasen'in arkasına uzattığı eline tutunup ilerliyordum. Kalbim deli gibi göğüs kafesime çarpıyordu, bir yolunu bulup oradan dışarı fırlamasından korkuyordum. Ve hâlâ kaçıyor olmamıza inanamıyordum!

Oysa çoktan kendimi ölüme hazırlamıştım; tamam, her insan gibi ben de sonumu kucak açarak beklemiyordum ama çarelerin tükendiği bir noktada ister istemez kendinizi içinde bulunduğunuz duruma alıştırmaya çalışıyordunuz.

Düşünce selinin içinde kaybolduğum esnada, birden binada bizden başka kimsenin olmadığı hissine kapıldım.

"Neredeler?" dedim fısıltı içinde, göz bebeklerim karanlıkta her ayrıntıyı görebilmek için iyice büyümüşlerdi. "Nöbet tutuyorlardı. Sürekli beni kontrol etmeye geliyorlardı."

Jasen parmaklarımı hafifçe sıktı.

"Sen şimdi ayrıntıları düşünme. Buradan bir çıkalım, sonra neyi merak ediyorsan sor," fakat aniden durunca başımı sırtına çarptım. "Yine de, dokuz dilli olduğun zamanlara dönüp de beynimi pişirmeye kalkma, olur mu güzel kız?"

Dokuz dilli mi?

"Şu konuşana bak!" dedim homurdanarak. "Hiç değilse benim ağzım laf yapıyor. Senin gibi kukuman kuşları misali öylece oturmuyorum bir kenarda. Ağzından bir kelime alabilmek için şekilden şekle girmek gerekiyor."

Jasen son kapıdan çıkıp da kendimizi bir hole attığımızda gözlerini kısıp bana baktı.

"Hem geveze, hem beni karşısına almanın ne demek olduğunu anlamayacak kadar deli cesaretine sahip, hem de provokatör. Ve ben bir de seni kurtarmaya çalışarak buraya kadar geliyorum. Şanslı ben!"

Gücüm yettiği kadar sağlam durup ellerimi belime yerleştirdim.

"Hani bil diye söylüyorum, seni kaçman için zorlayan bendim. Söylediklerini duyan da seni buraya zorla getirttiğimi sanacak."

Dişlerini gösteren sırıtışı yüzünü kapladığında, buna daha çok sinirlenmem gerekirken benim de yüz hatlarım yumuşadı. Hatta onunla güldüğümü bile söyleyebilirim.

Tam o sırada, dışarıda bir yerde acı bir fren sesi duyuldu. Jasen avına odaklanmış bir yırtıcı gibi kulaklarını dikti, gülümsemesi yavaş yavaş solarken yeniden elimi tuttu.

"Hadi, hemen gidelim buradan."

Dışarı çıktığımız anda, ciğerlerim temiz havayı içime çekmek için öyle acele ettiler ki, sanki boğulmaktan az önce kurtulmuş bir insan gibi, ağzımı açıp kapayarak mümkün olduğu kadar çok miktarda oksijen solumak istedim. Bu arada, gökyüzünden döne döne düşen kar tanelerini görünce küçük bir şaşkınlık yaşadım. Uzun zamandır kar yağmıyordu. Bayağıdır Vhalaxlar yağmura kafayı takmışlardı çünkü.

"İşte, araba hemen şu tarafta."

Jasen'in eliyle işaret ettiği yere doğru yürürken, sokağı başka bir arabanın farları aydınlattı. Parlak ışıklar arkamızdan vurmasına rağmen gözlerimi kısmadan duramamıştım. Hızla ilerleyen araba bize doğru yaklaşıyordu. Jasen bir an bana baktı, sonra hiçbir şey söylemeden beni kucakladığı gibi koşmaya başladı.

Sanki kucağındaki bir bez bebekmiş gibi, bu kadar rahat hareket ediyor olması hayret vericiydi. O da bir Tasarım, bunu ne de çok unutuyorsun! diye kınadı beni mantıklı yanım. Bugüne kadar tanıdığım ya da gördüğüm bütün Tasarımlar ki bunların hepsi Vhalaxlardı, bana ve benim gibi olanlara hayatlarına edilen birer hakaretmişiz gibi baktığından, Jasen'i bir sıradan gibi algılıyordu galiba beynim. Irkın iyi olan bölümü Rhilinleri bilmediğimizden verdiğim tepki de gayet normaldi.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now