DOKSAN YEDİNCİ BÖLÜM

6.9K 850 206
                                    

Mağaranın kızıl - kahve toprak duvarlarının çevrelediği geniş alanda toplanan kalabalığı gördüğümde, adımlarımı yavaşlattım ve Kaen'in hemen arkasına saklandım. Bizi gördükleri anda herkes tüm ilgisini bu tarafa yöneltmişti ve kesinlikle bana bakan gözlerde kızgın ve nefret dolu ifadeler vardı.

Çekingenliğimi anlayan Kaen sol elini geriye doğru uzatıp parmaklarıma ulaştı ve hafifçe sıktı. O an gerçekten de beni koruyacağını anladım, bu konuda yalan söylemiyordu.

Sıradanlar ve Rhilinler'den oluşan topluluk gelişigüzel toprak zemine oturduklarında, Jasen aralarından ilerleyip beni herkesten daha uzak tutacak bir yere gitti ve üçümüzün de hem Lexan'ı, hem de diğerlerini rahatlıkla görebileceğimiz bir noktada durdu.

Tepemizde uzunlu kısalı, baş aşağı duran sarkıtları izlerken kimseyle göz göze gelmediğim için memnundum. İlk defa aslında bir hiçmişim, ufacık bir değerim yokmuş gibi bakışlar atan insanların arasında bulmuştum kendimi ve bu çok tuhaf hissettiriyordu. Oysa Xosalica'dayken neredeyse ayaklarıma kapanacak Vhalaxlar'ın olduğunu görmüştüm ben.

Dışarısıyla kıyaslandığında, mağara çok daha sıcaktı. Sonradan fark ettim ki, belirli aralıklarla ateşler yakılmıştı ve insanlar bu bölgelere yakın olacak şekilde oturmuşlardı. Aralarında çocukların da olduğunu gördüğümde bakışlarımı yere çevirdim. Henüz çok küçüklerdi ve belki de çoğu ne olduğunu, neden burada olduklarını bile bilmiyordu.

Göz ucuyla hemen önümde bir çift ayağın durduğunu gördüm. Tereddütle de olsa başımı kaldırdığımda, Kaen'in annesini elinde havlu ve birkaç adet kazakla başımızda beklerken buldum.

Diğer ikisi ses çıkarmadan havluları ve kazakları aldılar. Ve bir an olsun duraksamadan üzerlerindeki ıslak giysileri çıkarıp kuru olanlarla değiştirdiler. Ben ise ne yapacağıma karar verememiş olmanın verdiği endişeyle öylece kalakaldım.

"Hadi güzelim sen de değiştir şu üzerindekini, yoksa hasta olacaksın."

Kaen kazağımı tutup çekiştirmeye başlamıştı bile.

"Ben hastalanmam," dedim hemen ve ellerinden tuttum. "Unuttun galiba ama ben bir Tasarım'ım. Senin gibi etkilenmem. Hem ayrıca, bu kadar insanın içinde soyunacak değilim."

Mavi gözlerin üzerinden bir sis perdesi gelip geçti.

"Bunu unutmuşum. Yani bir Tasarım olduğunu. Üzgünüm, hâlen eskisi gibi görünüyorsun ve ben kendimi öyle olduğuna ikna etmeye çalışıyorum."

"Tam olarak eskisi gibi değil," Jasen yüzüme bakmadan, gözlerini ilerimizdeki kalabalığa odaklamış bir şekilde konuştu. "Boyunun uzamış olduğunu fark etmedin mi? Eskiden böyle değildi."

Boyum mu uzamıştı?

Onu dikkatle izlediğimi hissetmiş olacak ki, yavaşça başı bana doğru döndü. Gözlerimiz kenetlendiğinde, aslında binlerce şeyin aramızda söylendiğini hisseder gibi oldum. Konuşmadan, sadece bakışlarıyla bana bir şeyler anlatmak ister gibiydi...

Onunla karşılaşmadan önce bile, görülerim sayesinde güzel yüzünün her bir ayrıntısını zihnime not etmiştim. Âdeta Tanrı'nın sanatsal bir çalışması gibiydi. Simetrik ve orantılı, sert yüz hatları, köşeli çenesi ve biçimli, kalkık burnu ancak bu şekilde anlatılabilirdi çünkü.

Bakışlarım giderek hayranlık boyutuna ulaşırken onun da görebileceği bir şekilde iç geçirdim. Beni tamamen darmadağın etmek konusunda oldukça başarılıydı. Biraz önce sayabileceğim milyonlarca sebep yüzünden endişe duyarken, şimdi ayaklarımın altındaki dünya durmuş, yalnızca karşımda duran bu güzel ve genç adama odaklanmıştım.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now