YÜZ BİRİNCİ BÖLÜM

7.4K 827 214
                                    

Hazırlıklar tamamlanıp sonunda beş kişi yolculuk için hazır olduğumuzda, son bir kez daha mağarada toplandık ve Rhilinler ile sıradanlar, benimle birlikte gidecek olan dörtlüye içten ve hayli uzun süren bir veda konuşması yaptılar. Bu süre boyunca onları toplandıkları alanın merkezine çağırmışlar ve sanki o an ne kadar çok onları izler ve bakarlarsa, gidişimizin ardından o kadar çok akıllarında kalacaklarmış gibi hissettirmişlerdi bana.

Ben ise...

Kendimi onlardan ayrı bir köşeye çekilmiş hâlde, yalnız başıma bekler bulmuştum. Kaen ve Jasen ısrarla yanlarında olmamı söylüyorlardı fakat ben bunu istememiştim. Çünkü ne olursa olsun, hâlen bana olan negatif tavırların değişmediğini biliyordum. Şimdi onlara yardım ediyorum diye kadim düşmanlığımıza bir son vermemişlerdi. Eh, en azından sahte davranışlar sergilemiyorlardı. Yüzüme gülüp ben gittikten sonra arkamdan ne türde konuştukları hakkında kafa yoracağıma, şu anda olduğu gibi mümkün olduğu mertebede benimle iletişime geçmemeleri ve umursamamaları çok daha iyiydi.

Bacaklarımı çaprazlayıp, sırtımı sert, kaya duvara yaslayıp onları izlediğim anda, Kaen ve Lyenia'nın kucaklaştıklarını gördüm. Birlikte ne kadar güzel göründüklerini bir türlü aklımdan çıkaramıyordum. Kaen annesinin minyatürü gibiydi âdeta. Her ikisinde de soylu bir güzellik, insanın gıptayla iç geçirmesine neden olan, sıkı ve sarsılmaz, yoğun bir sevgi bağı vardı. Lyenia oğlundan neredeyse iki baş daha kısaydı. Dolayısıyla onu izlerken ve gülümserken başını geriye doğru atmış, benim durduğum yerde bir boyun ağrısı hissetmemi sağlayacak şekli almıştı.

Annesinin yüzünü avuçlarının arasına alan Kaen de gülümsedi ve ona öpücük verdikten sonra yanından ayrıldı. Şimdi direkt benim olduğum yere dönmüştü bakışları. Bir süredir onları izlediğimi anlamış mıydı, bilemiyorum ama tebessüm edip ona iyi olduğum mesajını gönderirken onun da gülümsediğini gördüm.

Gözlerimi onun üzerinden çekip mağaranın diğer noktalarına yönelttiğimde, Jasen'in etrafını saran kalabalığın içerisinde tek tek herkesle kucaklaştığını gördüm. Onu seven ve onun adına endişelenen çok fazla kişi vardı. Küçücük bir çocuktan tutun da, yaşı konusunda bir tahminde dahi bulunamadığım derecede yaşlı insanlar ellerinden tutuyor, duyamasam da ona iyi dileklerde bulunuyorlardı.

Bir ara gözleri kalabalığın arasında dolandı, bir şeyler arıyormuş gibi... Hemen akabinde bakışları benimkilerle buluştu ve böylece aradığı şeyin ne olduğunu öğrenmiş oldum.

Yanındaki insanların çoğundan daha uzun olduğundan beni görme konusunda bir sıkıntı çekmiyordu. Kendisine bir şeyler anlatan insanları duymuyormuş gibi, hipnoz edilmişçesine bana bakıyordu. Benim de ondan aşağı kalır bir yanım yoktu hani. Muhtemelen saniyeler sonra Kaen yanımda belirecekti lâkin ben de âdeta kıpırdamadan Jasen'i izlemeyi sürdürdüm.

Ne gülümsedi, ne de herhangi bir tepki verdi. Öylece seyretti beni. Bu öyle bir noktaya ulaştı ki, sanki tenimin altında atan kalbimde hissettiklerimi, kafatasımın içerisinde dolaşıp duran ona dair düşüncelerimi hisseder ve okur gibi görünüyordu. Ona hayran olan yanımın bu durumdan hiç de rahatsız olmadığını biliyordum. Aksine, her şeyi onun gözlerinin önüne sermemizi istiyordu. Aramızda gizli – saklı hiçbir şeyin kalmamasından yanaydı. Ne var ki diğer yanım muallâktaydı. Bize bu kadar kolay erişilmesini istemiyordu. Bu zamana dek, kendimize kural olarak koyduğumuz nadir şeylerden biri de buydu çünkü. Kimsenin bizim çabuk çözülen, parçaları kolaylıkla yerine oturan bir puzzle gibi olduğumuzu düşünmesine dayanamazdık.

Yine de her şeye rağmen, Jasen'in herkes olmadığını hissediyordum. O; başkaydı. Benim için asla tam manasıyla idrak edilemeyecek bir sırdı. Ve bu nedenle de çok daha özel ve güzel geliyordu.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt