YÜZ ON ALTINCI BÖLÜM

5.9K 718 310
                                    

"Rüzgâr beni alıp götürecek, bilinmez diyarlara...
Cenk zamanı geldi dostlar, bu karanlık topraklara...
Gün cesaret günüdür, haydi, toplanın yanıma.
Ne şan ne de şöhret, yakışmaz yiğit adama...
Yarın belki unuturlar, bizi geride kalanlar.
Öyleyse söyleyin benimle, bakidir bu şarkılar...
Kim bilir, belki bir gün, buluşuruz başka bir dünyada.
Şimdi gitme vaktidir, hoşça kalın nidalarıyla..."

Aracın içerisindeki Tummalı bir adam, dakikalardır aynı şarkıyı söyleyip duruyordu. Her defasında coşkusu daha da artıyordu sanki, öyle ki bu etrafında oturan diğer insanlara da bulaşmıştı. Şarkının ikinci tekrarından sonra, onlar da adama katılıp hep bir ağızdan söylemeye başladılar. Farklı farklı ses tonlarının birbirine karışması belki biraz kafa ütüleyen türde bir şeyin ortaya çıkmasını sağlıyordu ama o anda hiç kimse bundan şikayetçi olmadı. Üstelik Rhilinler ve Lymnler de onlara destek olmak ister gibi, sözlerini bilmeseler de, şarkının melodisini mırıldanmaya başladılar.

Kaen'in de parlak bakışlarla onları izlediğini gördüğümde başımı omzuna yasladım. Sanki onun harekete geçmesi için yalnızca yapmam gereken buymuş gibi, hemen kollarını omuzlarıma doladı ve bana sıkıca sarıldı.

"Sen de benim arkamdan şarkı söyleyecek misin Cyra? Lütfen yaratıcı ol ve güzel bir şeyler yaz. Hatta bir miktar beni övsen, fena olmaz hani."

Gülümseyebileceğime hiç ihtimal vermememe karşın, kıkırdamaya başlamıştım bile.

"Seni övmeme gerek yok ki. Yüzüne baktığım anda zaten bana ilham gelir. Fakat seni uyarayım, benim kelimelerle aram pek iyi değildir. Öyle hissettiğim her şeyi kâğıda dökemem. Bence sen bu konuda Jasen'den yardım al. Bu güne dek rastladığım ağzı en iyi laf yapan kişi o çünkü."

Kaen Jasen'e bakıp sırıttı.

"Aman kalsın. Şimdi Jas senin için özenle seçip söylediği sözcükleri adıma bir şarkı yazabilmek uğruna kullanırsa, hiç hoş olmaz. Düşünsene, sana aşkını ilan ettiği o duygu dolu kelimeleri bana söylediğini? Öyyykkk! Lütfen bebeğim, adamı zaten zar zor kabullendim, bu saatten sonra aramızda yeniden bir uçurumun açılmasına neden olma."

Jasen yapmacık bir edayla homurdandı.

"Sanki ben de sana öyle şeyler söylerim de! Kusura bakma güzel çocuk ama hiç ilgimi çekmiyorsun. Sana değil şarkı, not bile yazmam. Ne gerek var?"

Tummalıların sesleri giderek yükseldiği için bizi duymamışlardı. Kıkırtım boyut değiştirip kahkahaya geçiş yaptığında zor da olsa kendimi susturmayı başardım.

"Neyse," dedim Kaen'i teselli eder gibi omzunu okşarken. "Üzülme, ben bir şeyler karalamaya çalışırım. Lâkin şimdi neden buna gerek duydun, hiç anlamış değilim! Sana bir şey olmayacak, kimseye bir şey olmayacak. Bu nedenle arkandan söylenecek bir şarkıya ihtiyacın yok."

"Ben kendimi garantiye alayım dedim. Olur da buralardan göçüp gidersek, sence bana yazık olmaz mı? Ardımda hiçbir şey bırakmamış olacağım. Dünya için ne büyük bir kayıp!"

"Kaen, sen Jasen'in yanında kala kala ona benzemeye başlamışsın, fark ettin mi? Sende de böyle ufaktan bir kendine tapınma olayı söz konusu."

"Eh, üzüm üzüme baka baka kararır diye bir deyim var ya Eski Dünya'dan kalma, galiba bizim durum da o misal. Bendeki de ne şans ama! Benzeye benzeye bu erkek güzeline benzedim."

"Cidden çok şanslısın sıradan. Ben muhteşemim bir kere! Aferin sana, kendine olabilecek en iyi rol modelini seçmişsin."

İkisinin atışmasını bir kenara bırakıp, zırhlı aracın küçücük olan penceresinden dışarıya baktım. Hâlâ gece vaktiydi ve yağmur yağmaya devam ediyordu. Araç şimdi çamurlaşmış olan toprak yolda sallana sallana kaleye doğru giderken, Vhalax askerlerinin de aynı şekilde bize doğru geldiğini hatırladım.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now