🌚 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 🌝 (Düzenlendi)

18.6K 1.2K 62
                                    

"Ben de sizinleyim," Acho'nun sesi birkaç dakikadır bozmadığımız sessizliği bıçak gibi kesti. Her ne kadar o an duygularımı belli edemesem de Acho'nun da gelecek olmasına sevinmiştim. Çünkü o; Kaen'in en yakın arkadaşıydı.

"Tabii ki ben de," Ryim bana yandan bir bakış atıp gülümsedi. "Cyra'nın kardeşim için yaptığı iyiliği asla unutamam. Her nereye gidilecekse, ben de geleceğim."

Brais ve Zahin de geleceklerini belirttikten sonra tekrar işimizin başına döndük. İçimde garip bir sevinç vardı; bunca zaman insanlardan uzak durmuştum, fakat şimdi zor zamanımda herkes bana yardım etmek için gönüllü oluyordu. Hem de hiçbir karşılık beklemeden...

Bir sonraki Tasarım'ın kontrol işi bittikten sonra, domatesleri dökeceğim kasaya yaklaştığımda Daiwyn elime küçük, siyah bir nesne tutuşturdu. Soru soran bakışlarımı ona yönelttim ama bir şey söylemeden yanımdan geçip gitti.

Dikkat çekmemek için hemen pantolonumun cebine attım ve tekrar yerime geçtim. Bir süre oyalandıktan sonra, kimsenin bana bakmadığına emin olduğum bir anda geri çıkardım.

Elimde çevirip iyice inceledim, “Pager” denilen çağrı cihazıydı bu. Bir keresinde Kaen'in de elinde görmüştüm; yıllar önce, okula gittiği dönemlerde...

Birden titremeye başlaması, etrafa tedirginlikle bakmama sebep oldu. Ama kimse bizimle ilgileniyor gibi görünmüyordu. Bir mesajım vardı:

"Bundan böyle yanınızdan ayırmayın."

Demek ki yeni iletişim şeklimiz buydu. Artık göz hapsinde olduğum için grup üyelerinin benimle iletişime geçmeleri kendileri açısından tehlikeliydi.

Ancak bildiğim kadarıyla bu cihaza sabit bir hattan mesaj atılabiliyordu. Yani çok önceden kulağıma böyle bir şeyler çalınmıştı. Daiwyn her ne yaptıysa, bir şekilde başka bir yöntem keşfetmişti. Dâhi adam!

Serada bir saate yakın daha kaldık. Her şey normal seyrinde devam etseydi, okuldan sonra kesinlikle bu işte çalışabilirdim. Toprağa yakın olmak ve onu hissetmek iyi gelmişti.

Eve dönüş yolunda tek başınaydım. Kimseden benim için fedailik yapmasını bekleyemez ve de isteyemezdim. Zaten kendilerini yeterince tehlikeye atacaklardı. En azından bu gecelik rahat etsinler istedim, tabii bu durumda ne kadar rahat olunabiliyorsa...

İçim hiç rahat değildi. Gerçekten. Kendim için endişelenmiyordum, çünkü bu noktadan sonra hayatımı umursamıyordum. Elimden bana ait olan her şeyi almışlardı; çocukluğumu, hayallerimi ve ailemi... Tüm bunlar olmadan yaşamanın ne anlamı vardı ki? Boş yere oksijen tüketmek demekti bu.

Ama diğerleri için aynı şey söz konusu değildi. Bu çürümeye yüz tutmuş dünyada hâlen kırıntılarıyla avundukları umutları vardı. Bunu ellerinden almaya hakkım var mıydı?

Kes sesini! dedi iç sesim, kendine işkence etmeyi bırak. Kimseyi, hiçbir şey için zorlamıyorsun sen. Hepsi istediği için seninle geliyor.

Yatağıma girene dek sürekli kendimle harp içindeydim. Mantıklı yanım beni ikna etmeye çalışırken, daha duygusal olan kısmım hâlen susmak bilmeden konuşmayı sürdürüyordu. İkisinden de nefret ediyordum!

İç savaşım, her iki tarafın da kendi menziline çekilmesine kadar devam etti. Ve ben de güçlükle de olsa uykuya daldım.

Kesinlikle rüya görüyor olmalıydım, çünkü daha önce böyle bir yere ne gitmiştim ne de orasıyla ilgili bir şey duymuştum.

Loş ışıkla aydınlatılan bir odadaydım. Esteva'dan çok farklı bir yerdi. Hatta Uthia'dan bile farklıydı. Genelde büyük binalar Uthia'da olurdu ama orayı bildiğimden burasının orasıyla bir ilgisi yoktu.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now