KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM

8.4K 840 61
                                    

Dokuz gün... Tam tamına dokuz gün geçmişti ve Jasen ile yanındaki arkadaşlarından henüz bir haber yoktu. Neredeyse her gün malikâneye gidip bir gelişme olup olmadığını soruyorduk ama oradakiler de tıpkı bizim gibi sadece beklemedeydiler.

Diğerlerinin yanında huzursuzluğumu saklamaya çalışıyordum. Çünkü beni üzgün gördükçe ağabeyim ve Jasen'den sonra en yakınım olan Rhilinler Kaia ve Gaton, beni teselli edecek bir şey bulamadıklarından sürekli diken üzerinde gibi duruyorlardı.

Bu nedenle gece olup da yatağıma çekildiğimde bolca yaşıyordum endişemi. İçimde artık daimi bir sıkıntı vardı. Birini elin kolun bağlı beklemek böyle mi hissettiriyordu gerçekten?

Acaba şimdi neredelerdi? Ne durumdaydılar? Başlarına kötü bir şey mi gelmişti yoksa? Jasen en kısa zamanda döneceklerini söylemişti ama günler geçtikçe ve her geçen gün onu göremeyince endişem katlanarak artırıyordu.

Hemen kötüyü düşünme! diyen mantığım gözlerini kısmış, benden başka her yere bakıyordu. Bu seferki yolculuklarının daha zorlu geçeceğini herkes gibi sen de iyi biliyorsun. Omuzlarında nasıl bir sorumluluk taşıyorlar, bunu göremiyor musun? Burada, yer altındaki Andhalath'da yaşayan neredeyse bütün Rhilinler için yollara düştüler. Bir amaçları, bir görevleri var. Bu yüzden biraz gecikmiş olmaları çok normal. Sen de takdir edersin ki, artık dışarıda da her şey karışmış durumda. Her zamankinden daha dikkatli davranmak zorundalar.

Eh, öyleydi ama işte aklımın önüme sunduğu gerçekleri kalbim elinin tersiyle bir kenara itiyordu. Haklısın ama Jasen, ondan ayrı geçen her gün bizi telâşa düşürüyor artık. Korkumuzu anlayabiliyor musun? Duygusal yanım ağladı ağlayacaktı.

Bize söz verdi, Jasen bugüne dek bize verdiği hangi sözü yerine getirmedi? Geleceğini söyledi ve biz ona inanıyoruz. Gönlünü ferah tut, bugün yarın onu göreceğimize inancımız tam bizim... Mantığımın kontrolü ele geçirmesine izin vermeliydim, yoksa duygularımla hareket ederek kendimi düşünmekten öldürecek raddeye getiriyordum.

Az daha suyun altında beklersen düşünmekten çok bizi boğarak öldüreceksin zaten! diye yakınan mantığıma başımı salladım ve havluya sarınarak dışarı çıktım.

Sabahın ilk saatleriydi. Buraya geldiğimden beri fazla uyuyamadığımı fark etmiştim. Zaten uyku problemi olan biriydim ama burada normalde olduğundan daha fazla ayakta kalıyordum. Üstelik bu değişim beni hiçbir şekilde, olumsuz anlamda etkilemiyordu.

Kıyafetlerimi giymemin ardından sessizce mutfağa indim. Ağabeyim ve çiçeği burnunda evli çiftimiz hâlen uyuyor olmalıydılar, bu yüzden kollarımı sıvadım ve ses çıkarmamaya özen göstererek onlar için bir kahvaltı masası hazırlamaya başladım. Kaen ve Gaton'ın Mepis'in farklı yerlerinden bulup getirdikleri yiyecekler fazla çeşitlilik göstermiyordu lâkin bunu dert eden de yoktu. Her gün belirli miktarda ayırdığımız yiyeceklerden yiyorduk, kişi başına düşen porsiyon miktarı gözle görülür ölçüde azalmıştı. Bu benim ve Kaia için sorun değildi, ikimiz de az bir parçayla idare edebilen kişilerdendik fakat Gaton ve Kaen için durum farklıydı. Onların vücudunun gereksinimi ne yazık ki bizimkinden çok daha fazlaydı.

Yiyeceklerle geldikleri ilk gün, Gaton bize Mepis'in son durumunu anlattığında beslenme konusunda kemer sıkma politikasının yapılmaya başlandığından bahsetmişti. Bundan böyle her Rhilin kendi evinde bu yeni düzene uyum sağlamakla yükümlüydü. Hiç kimse haftalık ihtiyacından fazlasını evinde depolayamayacaktı. Her aileye birer karne verilmişti. Seralardaki durum düzelene dek, haftalık ihtiyaçlar orada yazılanlara göre verilecekti. Yani, bundan böyle doymak için değil, yaşamak için yemek yenecekti.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now