🌚 YİRMİNCİ BÖLÜM 🌝 (Düzenlendi)

10.2K 1K 52
                                    


Vhalaxların okuttukları ya da anlattıklarından arda kalanlarla hayal kurmanız pek mümkün değildi. Çünkü size her şeyi sığ ve kalıplaşmış bir hâlde sunarlardı. Örneğin; mavi, yalnızca maviydi. Lacivert ya da turkuaz gibi tonlarını düşünmenizi istemezlerdi. Düş gücünüzü birden fazla alternatifi düşünerek genişletmeniz onlar için iyi değildi.

Bu yüzden, geceleri yatağıma çekildiğimde ya da gizli saklı okuduğum kitaplardaki dünyaları hayal etmeye çalıştığımda zihnimde beliren imgeler fazla gelişmiş olmazlardı. Renklerin gücüne ya da duyguların çeşitliliğine bir yenisini katmam çok zor olurdu.

Yine de, Vhalaxlar kadar özgür yaşasaydım bile, şu an önümde uzanan dünyayı daha önceden hayal etmiş olmam olanaksızdı. Onların bile dudaklarını uçuklatacak türdeydi.

“Nasıl, beğendin mi?” diye sordu Jasen, benim hayranlık dolu bakışlarımdan ve yarı açık kalan ağzımdan pek bir keyif alıyor gibiydi. “Burası Mepis şehri. Uthia’dan ya da okyanustan bağlantılı olan bütün geçitler önünde sonunda buraya çıkar. Aynı zamanda, bizim de yaşamımızı sürdürdüğümüz yer.”

Hâlâ kendimi farklı iki dünyanın ortasında kalmış gibi hissediyordum ve bu sebeple adımımı atmaya çekiniyordum. Bunu fark eden Jasen beni kapıdan içeriye doğru çekti ve ayaklarım bu yeni toprakların üzerine bastı.

Turuncu ve sarı renkteki lambaların aydınlattığı sokaklara tepeden bakıyorduk. Güneş ışıklarının buraya ulaşması olası olmadığından, her daim ışıklandırmayla idare ediyor olmalıydılar. Bu, bana çok daha güzel gelmişti; zira her zaman, çoğunluğun aksine, karanlıkta aydınlıktan çok daha fazla güzelliğin saklı olduğuna inanırdım.

“Buna inanamıyorum,” diye fısıldadım. Dev binaların aralarına itinayla yapılmış olan rekreasyon alanları, çeşit çeşit ağaçlardan oluşan gezi parkları ve rengârenk tabelaların işaret ettiği sokak araları muhteşem bir görüntü sunuyordu. Vhalaxlar burayı görseler, eminim kıskançlıktan kudururlardı.

“Hadi gidelim,” Jasen sağ tarafımıza doğru dönüp patika yolda yürümeye başladı. Yol, kıvrıla kıvrıla aşağıdaki düzlüğe iniyordu. “Bizimkileri bulalım ve açlıktan ölmeden önce midemizi doldurmaya çalışalım.”

“Bizimkiler kim?” dedim arkasından ilerlerken.

“Birlikte kaldığım insanlar tabii ki.”

Gözlerim sırtına sabitlenmiş bir hâlde yürürken, bu zamana dek onun aslında yalnız yaşadığını falan düşünmüştüm. Ağabeyi ve küçük yeğenine olanları anlatmasından sonra bu fikir zihnimde yer etmişti.

Fakat nedense ailesinin geri kalanına dikkatimi vermediğimi fark ettim. Elbette bir annesi ve babası vardı. Onlar da burada mıydı? Ya da en doğru soru; yaşıyorlar mıydı? Bu soruları ona hiç sormamıştım. Gerçi oturup uzun uzun hayat hikâyemizi anlatmamıştık birbirimize. Jasen de tıpkı benim gibi, söylemek istediklerini söylemişti, o kadar…

Nihayet engebeli yolu bırakıp önümüzde çarşaf gibi uzanan geniş caddeye ulaştık. Birbirine karşılıklı olarak konumlandırılmış yüksek binaların arasındaki yol o kadar büyüktü ki, daha önce böyle bir şey görmediğimden emindim.

Her yandan Rhilinler caddeye akın ediyorlardı. Birbirleriyle sohbet edenler, gülüşenler, hararetli bir şekilde tartışanlar vardı. Ve her birinin yüzünden ne kadar mükemmel oldukları açıkça okunuyordu.

Vhalaxların tek tip insan kuralı, anlaşılan Rhilinler için geçerli değildi. Onlarda erkekler uzun ve kaslı yapıda olurlardı. Kadınlar ise erkeklerden biraz kısa olmakla birlikte, sıradanlara kıyasla uzun boylu ve inceciktiler.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin