EPİLOG

6.6K 648 417
                                    

Bak, tatlı soğuk elinin içine koyuyorum bunu!
İşte, bu bizim sırrımız. Sen uyu!
Uyanacak, anımsayacak, anlayacaksın.

ROBERT BROWNING - Evelyn Hope

BİRKAÇ GÜN SONRA...


JASEN

Çevrede hâlâ keskin bir yanık kokusu vardı. Nefes aldığınızda genzinizi yakan, başınızın dönmesine yol açan ağır bir hava hâkimdi. Ama iki gün önceye kıyasla durumun biraz daha düzeldiğini fark etmiştim. Zira şu anda mide bulantısı çeken, ya da ateşlenip hastalanan hiç kimse yoktu.

Ayağımın altında ufalanan çatlak toprak parçalarını parmak ucumla dürterken, aslında göğüs kafesimde hissettiğim baskının, Vhalaxların nükleer silah kullanmasıyla bir alakası olmadığını biliyordum. İki gün önce, savaş meydanında, gün doğumunda onları mağlûp etmeyi başarmıştık. Biz de fazlasıyla kayıp vermiştik, lâkin onların durumu daha da kötüleşmişti ve içlerinden sağ kalmayı başaran bir avuç kadarı hızla sahili terk etmişti.

Onları yakalamak kolay olurdu, tabii normal şartlarda hareket etselerdi...

Fakat hepsi bir kanatlı Mutasyon'u kendisine tahsis edip, o meydandan uçarak kaçmayı başarmışlardı. Vurup indirdiklerimizin haricinde, gidişlerine engel olamadıklarımız da vardı.

İşte onlar, sadece dakikalar sonra, üzerimize bombalar yağdırmaya başlamışlardı. Gidip saklandıkları yerlerden aktif hale getirdikleri patlayıcılar bir bir düşerken, biz de çareyi otobüslere kaçıp sığınmakta bulmuştuk.

Kimyasal gazlardan etkilenenlerin sayısı yadsınamayacak kadar çoktu ve bu durumda Thamani'ye gelmekten başka çaremiz kalmamıştı. Vhalaxlar bizi yok etmek isterken, üzerinde yaşadığımız bu gezegene de, geri dönüşü olmayan türde zararlar veriyorlardı. Öyle ki, yanlış koordinatlar yüzünden birkaç bombayı kendi oldukları yere düşürmüşlerdi ve Xosalica'da saatlerce süren bir yangına ve bunun beraberinde getirdiği büyük çaplı hasara neden olmuşlardı.

Birçoğumuz atılan zehirli gazlardan kötü etkilendiği için, hemen buradaki hastane kanadında tedavi altına alınmıştık. O gün geceye dek süren koşuşturmalar yaşanmıştı ve ben de bu durumdan payıma düşeni almıştım.

Ne var ki, şu andaki nefessiz kalmışlık hissimin nedeni bu değildi. Hayır, kesinlikle bununla bir ilgisi yoktu.

Başımı kaldırıp rengi solmuş, gri bir tona bürünen gökyüzüne baktım. Beni ölüyormuşum gibi hissettiren şey, Cyra'ydı. Onun durumu...

Günlerdir gözlerini açmamıştı. Onu ardımda bırakıp Gaton'ı aramak için yanından ayrıldığımda, Kaen'in söylediğine göre yere düşmüş ve bir süre sonra da gözlerini kapatıp derin bir uykuya dalmıştı. Onu hareket etmez bir hâlde bulduğumda çıldırmıştım. Bunu bana yapamazdı, beni bırakıp gidemezdi. Yaşanılan onca şeyden sonra, pes mi ediyordu yani?

Gaton gece gündüz demeden şifreyi çözebilmek için uğraşıp durdu. Çok karışık olduğunu söylüyordu sürekli lâkin artık onu dinleyecek gücüm yoktu. Cyra'nın açılmayan gözlerine ve kıpırdamadan duran bedenine bakmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum.

En sonunda, bu sabah Gaton haykırarak yanımıza geldi. Şifreyi çözmüştü. Nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilemedim. Aslında hiçbir şey hissetmiyor gibiydim. İçim bomboştu, tüm duygularım Cyra'nın gözlerini kapatmasıyla birlikte uçup gitmişti.

Bir süre daha uğraşan Gaton, programı durdurduğunu söyledi, hatta bunu gösterdi. Ama Cyra'da hiçbir değişiklik olmadı. Başımı uzatıp göğsüne yasladım, kalp atışlarını duymasam, çoktan onun beni bu dünyada yapayalnız bıraktığını düşünmeye başlayacaktım. Zaten Deick sadece birkaç saatlik ömrü kaldığından bahsetmişti fakat her ne olduysa, o kritik saatlerin ardından Cyra yaşamaya devam etti. Tabii buna yaşamak denirse... O zamandan bu zamana kadar geçen günler boyunca, her dakika acaba bu son nefesi mi diye düşünmekten ve sürekli onu kontrol etmekten yorulmuştum artık.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now