ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM

8K 838 62
                                    

Uthia'da lâpa lâpa kar yağıyordu...

Mayıs'ın son günlerini yaşadığımız bu dönemde normalde olması gereken güneş ışıklarının tüm gökyüzünü esir almasıydı ama zaten normal bir dönemde yaşamıyorduk ki!

Vhalaxlar günler önce, insanlara karşı bir savaş başlattıklarından beri tüm topraklarda oldukça zorlu hava koşulları hâkimdi. Soğuk, gri bir gökyüzüyle birlikte insanın içini donduran bir ayaz hep vardı ama genellikle kar değil, yağmur yağdırırlardı. Bu sabah uyanıp da pencereden baktığımızda, harabeye dönmüş sokakların bembeyaz, kadifeye benzer karla kaplandığını görünce şaşırmıştık. Bu durum insanları daha da zor bir duruma sokacaktı. Çoğu saklandığı yerden çıkmayı istemeyecek, kim bilir, belki de bitmeye yüz tutmuş erzaklarına yenilerini ekleme arayışına bile girmeyeceklerdi.

Bir süre sonra da açlık baş gösterecek ve teker teker can vermeye başlayacaklardı...

Ama tâbii, biz her şeyi göze almıştık ve bu yüzden şimdi sokaklar arasında olabildiğince görünmemeye çalışarak ilerliyorduk. Şehrin sanayi bölgesine gelmiştik. Bizim bulunduğumuz bölge daha çok teknoloji şirketlerine ev sahipliği yapan bir yerdi. Yani Uthia halkının en zenginlerine iş alanı sağlayan kısımdı.

Buradaki bütün binalar devasa boyuttalardı. Başımı kaldırıp en yakınımdaki yapının katlarını saydığımda yirmi beş katlı olduğunu gördüm. Kendi topraklarım olan Andhalin'de yaşayan çoğu insan bunu görse, dili kilitlenir, konuşacak tek bir kelime bile bulamazdı.

Yanan odun kokusunu aldığımızda Kaen beni kolumdan tutup çekti ve biraz önce büyüklüğüyle epey yakından ilgilendiğim binanın girişine saklandık. Diğerleri de hemen arkamızdan gelip yanımıza sığındılar. Kısık sesli konuşmalardan anlaşıldığı üzere, yalnız değillerdi. Matthone sessizce gidip bakacağını söyledi ve yanımızdan ayrıldı. Ağabeyim de kulak kesilmiş, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Önceki gece gördüğüm rüyamı hatırladım onu izlerken. Annem Kaen'i bırakmamı istemişti benden. Ona oğlum demişti ama bana kesinlikle kendisiyle bir yakınlık kurmamızı sağlayacak türde bir kelimeyle seslenmemişti. Dümdüz ve gayet açıklayıcı bir dilde konuşmuştu.

Hiçbir zaman beni kızı gibi görmemesi artık akla gayet mantıklı geliyordu. Şöyle bir düşününce, kim ona hak vermezdi ki? Kan emen bir parazit gibiydim onun hayatında, Kaen'in "gerçek" kardeşi maalesef ki üyesi olduğum Vhalax halkından biri tarafından daha anne karnındayken öldürülmüştü. Sonra biri çıkıp gelmiş, daha annem kaybının yasını tutamadan beni onun vücuduna nakletmişti. En nefret ettiği canlılardan biri, artık onun bedeninde can bulacaktı.

Gerçekler tüm acımasızlıklarıyla karşıma geçip beklerlerken tiksintiyle yüzümü buruşturdum. Anneme karşı hiç olmadığım kadar büyük bir minnet duygusu taşıyordum şimdi. Onun yerindeki kişi ben olsaydım, kendi ölümüm pahasına da olsa, o iğrenç yaratığı içimden söküp atardım.

Lâkin o Vhalaxlar'dan ölesiye nefret etmesine karşın doğmama izin vermişti. Yaşadığı tüm o korkunç günlere, travmalara rağmen beni kendi bedeninde beslemiş, zamanı geldiğinde hayata gözlerimi açmamda bana yardım etmişti. Tüm bunlar olurken de babama tek kelime bile söylememiş, ona gerçekleri açıklamamıştı. Beni kendi kızı gibi sevmesine izin vermiş, Kaen'in de küçük kardeşi olmama karşı çıkmamıştı.

Şimdi rüyamda benden istediği o tek şeyi yerine getirmek için varımı yoğumu ortaya koymam gerekiyordu. Başıma ne gelecek olursa olsun, Kaen yaşamalıydı. Yaşamalı ve annemizi gidip bulmalı, sonrasında hayatlarına devam etmelilerdi. Olması gereken şey buydu.

"Sıradanlar," diye fısıldadı geri dönen Matthone ve ben de onun konuşmasıyla birlikte düşüncelerimden sıyrılıp gerçekliğe dönüş yaptım. "küçük bir ateş yakmışlar ve onun etrafında toplanmışlar. Altı kişiler. Şartlar onları hayli zorlamış olmalı ki gündüz vakti kentin orta yerinde ısınmak için burada olduklarını herkese ilân eden bir işe kalkışmışlar."

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin