ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM

7.7K 830 100
                                    

Tamamı ikinci el otomobillerden oluşan büyük bir depodaydık. Pille çalışan el fenerlerinin fırsat verdiği ölçüde etrafı incelediğimizde, aynı zamanda burada araç tamirinin de yapıldığını görmüştük. Deponun arka kısmına denk düşen yerde, duvarda birbirinden farklı şekil ve boyutlarda el âletleri asılıydı. Hiçbirinin de isimlerini bilmiyordum ama bayağı işe yarar şeyler olmalıydılar, çünkü yanımdaki bütün Rhilinler - Kaen de onlara dâhildi - sanki aynı anda transa geçmiş gibi o yöne doğru koşmuşlardı. Sanırım bin yıllık ömrüm bile olsa, asla bu âlet edevatların ne işe yaradığını anlayamayacaktım.

Jasen'le alt kattaki ofiste konuştuğumuz esnada, ağabeyim ve Deick geri dönmüşlerdi. Soluk soluğa bir hâlde bizi de yanlarına aldıktan sonra üst kattaki ofiste beklemekte olan diğer Rhilinler'e Andhoras'a gönderdiğimiz üç kişilik Vhalax ekibinin geri döndüğünü ve ikizimin görüşmek için bir yer belirlememizi istediğini onlara ilettiklerini söylemişlerdi.

Galiba hayatım boyunca hiç bu kadar heyecan duymamıştım. Kendimi sürekli bu ana hazırlıyordum elbette ama bunu bire bir yaşamaya gelince, işte bu noktada kendimi strese girmekten geri alamıyordum. Acaba karşılaşmamız nasıl olacaktı? Beni görüce ne yapacaktı? Ya ben? Ben ne yapacaktım?

Bu sorular kafamın içerisindeki tilkilerle birlikte dolanıp dururken, Jasen görüşme için eski bir depodan bahsetmişti. Orası her türlü açıdan bize uygundu. Saroja'daki geçide de yakındı. Yani bir aksilik çıkması ihtimalinde kaçmamız için elverişli bir bölgedeydi.

Herkes toplanıp bu kararı onayladığında, bu kez Matthone ve Rhodin'in öncülük ettiği beş kişilik bir grup Vhalaxlar'a görüşme için belirlediğimiz yeri ve zamanı belirtmeye gitmişlerdi. Onları üst düzeyden Vhalaxlar'ın karşıladığını anlattıklarında mide bulantımın giderek arttığını hissetmiştim. Raiden kendisini anlaşılan epey bir sağlama almıştı.

Yolda hiç kimse konuşmamıştı. Zaten o an kimsenin konuşabileceğini de zannetmiyordum. Herkes işine odaklanmış durumdaydı ve bütün dikkatlerini etrafa veriyorlardı. Bir - iki kez Kaen'le konuşmayı denedim fakat dilim dolanıp duruyordu. Ağzımdan anlamsız ve garip sesler çıkmasını istemediğimden ben de sessiz kalmayı tercih etmiştim.

Sürekli takip ediliyormuşuz gibi bir hisse kapılıyordum. Buna bir de akşamüstünün yarı karanlık hâli eklenince, gölgelerden bile şüphelenir duruma gelmiştim. Mantıklı yanım yaptığımın paranoyaklıktan başka bir şey olmadığını söylüyordu lâkin duygusal yanım yine de attığımız her adımda tıpkı bir lemur gibi gözlerini kocaman açarak kuşkulanmaya devam ediyordu.

Ne var ki depoya ulaştık ve içeri girdiğimiz ilk dakikalarda kapalı bir ortamda kalmaya tahammülü olmayan bir klostrofobik gibi hissetsem de, devamlı arkamızdan birilerinin geldiği yönündeki takıntımı kapının dışarısında bıraktım.

Havasızlık nedeniyle içerisi tabir-i caizse bayatlamış gibi kokuyordu. Bu yerin sahibi acaba ne zaman terk etmişti burayı? Daha da önemlisi; hâlâ hayatta mıydı? Ama nedense içgüdülerim bana onun çoktan evrenin boşluğuna doğru savrulup gittiğini söylüyorlardı. Eğer yaşasaydı, mutlaka burada bir izi olurdu.

Sütlü kahve rengindeki bir aracın kuyruk kısmına yaslanıp beklerken, Rhilinler ve ağabeyim âletleri bir kenara bırakıp yanıma geldiler. Kıyafetlerinden dolayı görünmüyordu ama hepsi de silâhlılardı. Ağabeyim de onlarınkinden birini alacağı sırada, çantamdan kendisine ait olan kemik rengi silâhı çıkarıp ona uzatmıştım. Silâhını görünce son zamanlarda hiç olmadığı kadar mutlu olmuştu. Ben nasıl bana hediye ettiği bıçağı artık bir organımmış gibi görüyorsam, Kaen de aynı şekilde bu silâha o gözle bakıyordu.

"Birazdan burada olurlar," Matthone kolundaki saate bakıp yarısı kırık cama doğru döndü. "Tam bu saatte buluşmayı teklif ettik. Dakiklerdir ve eminim bir an önce Cyra'ya kavuşmayı istiyorlardır."

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin