ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

8.4K 845 50
                                    

Saatler süren tünel yolculuğumuzun ardından Saroja sınırından Uthia'ya ayak bastık. Diğer bütün geçitleri elemek zorunda kalmıştık, çünkü Saroja Uthia'nın merkezine oldukça yakın bir yerdi ve biz de şimdilik tüm bu savaş ortamına rağmen popülâsyonun en fazla olduğu yerde saklanmak istemiştik.

Yani Vhalaxlar'ın bizden bekleyebileceğinin tam tersi bir hamle yapmıştık.

Varlığımızdan haberdar olsalar bizi en köhne ve ıssız yerlerde ararlardı. Cirit attıkları sokaklarda değil!

Küçük bir sokağı geride bırakıp bir başkasına geçiş yaptığımızda, bu şehrin renginin daha da solduğunu fark ettim. Zaten Uthia her daim kocaman, beton binalarıyla izleyenlere gri bir atmosfer sunuyordu ama şimdi durum daha da vahimdi. Kaen'i bulduğumuz o günden beri savaş giderek etkisini artırmış olmalıydı, tam anlamıyla sağlam görünen hiçbir yapı yoktu.

Andhalath'ın yer altındaki dünyasında uyum sağladığım hava da yoktu burada. Kasvetli, soğuk ve insanın bütün enerjisini sıfırlayan bir vaziyetteydi.

Neyse ki tedbirli davranıp her türlü hava şartına uygun kıyafetler almıştık. Birkaç dakika soluklanmak için tüm camları yere inmiş, vaktiyle gelen her müşterisini memnuniyetle karşıladığına emin olduğum bir restorana sığındık ve böylece hepimiz yağan yağmurdan ıslanan giysilerimizi kuru olanlarla değiştirdik.

Kimse konuşmuyordu. Herkes yapacağımız işe konsantre olmuştu. Fakat bu suskunluğun bir diğer nedeni de bendim. Deick ve Kaen dışında hepsi benden pek de hoşlanmıyordu. Jasen de mecburen öyleymiş gibi davranıyordu. Onların başına bu belâyı saran bendim sonuçta.

Ama göz göze geldiğimiz anlarda Jasen bana hiçbir şey söylemeden ve de hiçbir temasta bulunmadan güç veriyordu. Bu da devam etmem için beni tetikliyordu.

Mepis'ten ayrılırken çok canım yanmıştı çünkü. Gaton ve Kaia'dan başka sadece bir - iki kişi bana veda etmişti. Diğer herkes beni yok saymıştı. Bir ara kuşku duydukları ağabeyime veda edenlerin sayısı bile benimkinden çok çok fazlaydı. Onları anlamaya çalışıyordum ama yine de üzülmeme mani olamıyordum.

"Öncelikle bu geceyi geçireceğimiz bir yer bulalım," Woran tüm ekibi etrafında toplarken gözleri karanlığın çökmeye başladığı sokakta gezindi. "Biraz dinlenelim. Sonra daha emniyetli bir yer bulup oraya geçeriz."

Onu onayladık ve sahile inen sokağa giriş yaptık.

Burayı gördüğüm anda anılar birer birer önüme serildiler. Vhalaxlar'dan kaçıp da sığındığım ve Jasen'le karşılaştığım sokaktaydık. Birden olduğum yerde durdum. Baştan aşağı bütün sokağı inceledim.

"Cyra? İyi misin? Bir şey mi oldu?"

Ağabeyim durup beklediğimi fark edince geri dönüp bana endişeyle baktı. Yeniden Jasen'le göz göze geldik. O beni anlamıştı.

Başını çevirip birlikte kaldığımız binaya baktı.

"Sanırım şurada dinlenebiliriz," diye parmağıyla işaret etti. "fena bir yer gibi görünmüyor."

Önden giden Rhilinler çabucak binayı kontrol ettiler ve herhangi bir sorun olmadığını söylediler. Geri kalanlar olarak biz de onlarla birlikte ilerledik.

Apartmanın girişine ulaştığımızda durum içler acısıydı. Biz buraya sığındığımızda bakımsız ve boştu ama şimdi olduğu kadar tahrip edilmiş değildi. Bir zamanlar afili bir yer olduğunu gösteren duvarlardaki ve tavandaki işlemeler ve altın varaklar sökülmüştü. Üst üste yığılmış molozlar girişin büyük bir kısmını kapatmıştı. Bizden sonra buraya sığınanlara ve belki de apartmanın eski sakinlerine ait olan eşyalar dört bir yana saçılmıştı. Minicik bir ayakkabı, taş yığınının altından gözüme çarptı. Eğilip onu çekiştirdim. Muhtemelen yeni doğmuş bir bebeğe aitti. Gözlerimi kırpıştırarak akmak için hazırda bekleyen gözyaşlarıma engel olmaya çalıştım.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now