🌚 OTUZ İKİNCİ BÖLÜM 🌝 (Düzenlendi)

8.2K 943 49
                                    

** Bölüm Şarkısı: Anathema - One Last Goodbye


☀☀☀

B

ir topak kedi tüyünü zorla yutmaya çalışıyormuşum gibi, boğazımda baskı oluşturan bir ağrı hissettim.

"Öyle bir şey yapmıyorum," dedim nice sonra. "Sen yanlış anlamışsın."

Hah, bravo! Nasıl da anlamlı cümleler kuruyorsun öyle! Basbayağı paçayı kurtarmak için lafı gevelediğin nasıl da belli oluyor!

Kesinlikle mantığım doğru söylüyordu ama kelimeler ağzımdan çıkıvermişti işte.

Jasen'in biçimli kaşı havaya kalktı, bitkin görünen ifadesine rağmen yaptığı mimiklerde oldukça başarılıydı.

"Dün sana konuşmalıyız demiştim, bunu gerçekten de yapmalıyız."

Ne anlatacak bize? Eğer ağzını açıp da Haileen’dan bahsedecekse koş, hiç durma, uzaklaş buradan! Bunu kaldıramayacağımızı sen de benim kadar iyi biliyorsun.

Duygusal yanım arkasını dönüp hızla uzaklaşmaya başlamıştı bile.

"Şimdi olmaz," dedim ben de hemen, "Biraz işim var, sonra konuşuruz."

Zaten benim de ona kısa bir veda konuşması yapmam gerekiyordu. Ne söyleyecekse, ben giderken söylemesi daha iyiydi. Nasıl olsa söylediklerini de burada, onunla birlikte geride bırakıp gidecektim.

Bir şey söyleyecek gibi oldu, benim yeniden Deick'e doğru yürüdüğümü görünce başını salladı.

"Peki, öyle olsun."

Dışarı çıkınca üzerimdeki tüm ağırlıktan silkinerek kurtulmak istedim. Ve bunu yaptım da. Bundan böyle, Esteva'daki Cyra gibi davranmam gerekiyordu. Erimeye başlayan buzdan parmaklıklarıma sıkıca tutunmalıydım, kimseyi kendimle birlikte kişisel hapishaneme çekmeye hakkım yoktu.

Deick bana gördüğümüz her şey hakkında bilgi vermeye devam ederken kaleye doğru ilerlediğimizi fark ettim. Bu kesimde yükselti daha fazlaydı ve sınırlı sayıda, tek tip müstakil, bahçeli evler göze çarpıyordu.

Şehir kalesine ulaşınca durmadık. Arka tarafında uzanmaya devam eden yola girdik ve bir müddet daha yürüdük. Şimdi ormanlık bir alandaydık. Kuş seslerini duyabiliyordum, sihirli bir şarkının notalarını mırıldanır gibi ötüyorlardı.

Nihayet yemyeşil bir tepeye ulaştık. Zirvesinde fazla büyük sayılmayan bir yapı yükseliyordu. Üst kısmı yuvarlak, toprakla birbirine teğet geçecek şekilde yerleştirilmişti.

"Burası Mepis'in ve yeraltındaki Andhalath'ın en yüksek yeri. Buradan gökyüzünü inceliyoruz. Dışarıdaki dünyada yaşayanlar gibi, astronomik çalışmalarımızı buradan yapıyoruz."

Deick anlatırken sesi yumuşamış, birden sevgi ve işine duyduğu saygıyla birleşmişti. Tepeyi tırmanana dek fazla konuşmadık, zira hem yorulmuştum hem de söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum.

Tırmanışımız tamamlandığında, rasathaneye ilk ulaşan Deick oldu. Metal kapıyı açıp benim geçmem için bekledi.

"Benim çöplüğüme hoş geldin güzellik," dedi sırıtarak. "Sakın çok beğenip de ben de burada kalabilir miyim falan demeye kalkma, kusura bakma, burayı hiç kimseyle paylaşamam."

Ona dil çıkarıp içeri girdim.

Yukarıdan, sağ çaprazımızdaki yuvarlak kesitten hafif bir ışık süzülüyordu; güneş ışığı...

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now