ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM

8.2K 854 87
                                    

Vhalaxlar'ı Andhoras Kıtası'na göndereli üç gün olmuştu. Şehirdeki diğer Vhalaxlar'a yakalanmak istemediğimizden, kaçak yolcular gibi Cunn'a bıçak sırtında bir yolculuk yapmıştık. Bize gidip pek sevgili (!) ikizime haber vereceklerini söylemişlerdi ama bir parçamız - bu parça büyük bir kısmı temsil ediyordu - onlara tam olarak güvenemeyeceğimizi bildiğinden, limanlara dek onlarla birlikte gitmeye karar vermiştik.

Uthia'nın üzerine çökmüş gri sis perdesi, sessizlikle birleştiğinden ürkütücü bir atmosfer her yanımızı kuşatmıştı. Rıhtımdan kopup gelen serin, tuzlu su kokusu burun deliklerimi doldururken bakışlarım Jasen'e kaymıştı. Onun kokusuyla özdeşti içime çektiğim hava, masmavi okyanusun insanı baştan çıkaran ama aynı zamanda garip bir dinginlik veren tarafıyla örülmüş, başka hiçbir şeyde bulamayacağınız kutsal bir koku...

Uthia'nın diğer birçok yerine oranla çok daha dar sokakların yer aldığı bir kasabaydı Cunn. Mahalleler bu dar sokaklar sayesinde birbirinden ayrılıyorlardı ve ince, uzun şeritler hâlinde okyanusun bu taraftaki kıyısına dek uzanıyorlardı.

Rastgele girdiğimiz bir sokak boyunca ilerlerken, her iki yanımızın da ahşap evlerle ve tüccar dükkânlarıyla dolu olduğunu görmüştüm. Çoğu evin dış yapısı aşınmıştı, kış geldiğinde okyanustan bu yana doğru esen sert rüzgârlarla birleşen azgın dalgalar yapılarda kalıcı hasarlara neden olmuşlardı. Fakat artık bunun için endişe duyacak insanlar barınmıyorlardı o evlerin içerisinde. Lekeli ve kırık camlar her şeyin göstergesiydi.

Bir zamanlar eminim ki benim hoşlanacağım türden bir yerdi. Bir kere; kocaman, enginliğine akıl sır erdirilemeyecek okyanusun kıyısında bir kasabaydı. Buranın sakinleri herkesten çok Dünya'nın sınırında yaşayan insanlardı. Daha özgür, daha saf bir güzellikle birlikte.

Her şeyin tepetaklak olmadığı vakitlerde, belki de günde yüzlerce gemi bu rıhtıma yanaşıp taşıdıkları yükleri ve insanları boşaltıyorlardı. Yakınlarını beklerken insanların duyduğu heyecanı âdeta kendim yaşıyormuşum gibi hissetmiştim. Onca karmaşanın yaşandığı bu yerde her kafadan bir ses çıkıyor olsa gerekti, göğe doğru birbirinden bağımsız binlerce ses her gün buradan yükseliyordu. Yani kısaca; gerçekten hayatın yaşandığına dair somut olan kanıtlardı. Savaştan önce, daha az tehdit altındayken ve bir nebze de olsa daha az korkarken...

İskeleye yaklaştığımızda çok fazla seçeneğimizin olmadığını açık bir şekilde görmüştük. Bütün büyük ve güvenilir görünen gemiler Vhalaxlar'ın kontrolündeydi. Bizim oraya yaklaşmamız söz konusu bile olamazdı.

Öte yandan, az sayıdaki diğer seçeneklerimizle mukayese edildiklerinde, Andhoras'a çok daha hızlı bir şekilde gidecekleri de aşikârdı.

Biz ne şekilde hareket edeceğimizi düşünedururken, Deick kısa süre sonra harekete geçeceği belli olan devasa gemiye baktıktan sonra bize dönmüştü.

"Pekâlâ," demişti çenesini kaşırken, buraya geldiğimiz günden beri hiçbiri tıraş olmadığından sakalları çıkmaya başlamıştı ve o pek bu duruma alışık değildi. Sürekli rahatsızmış gibi elleri sarı sakallarının üzerinde geziniyordu. "bu Vhalaxlar'ı o gemiyle gönderelim. Kimse onlardan şüphe duymaz. Zaten ne amaca yönelik bir yolculuğa çıktıklarını söylerlerse, gemi batsa ile bu üçünü sırtlarında taşıyarak Andhoras'a götürürler. Biz sadece kenara çekilelim ve onların hareket etmesini bekleyelim."

Kimsenin emin olmadığını görebiliyordum. Vhalaxlar'a şüpheyle bakıyorlardı ki ben de aynen onlar gibi düşünüyordum. Sırf bana söz verdikleri için arkamızdan iş çevirmeyecekleri ne malûmdu?

Lâkin başka seçeneğimiz de yoktu. Raiden'i ele geçirmek için tek ve mutlak şansımız buydu. Sanırım söyledikleri kadar beni önemsiyor olmasını ve bu sayede buraya gelmesini dilemekten başka seçeneğim yoktu.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin