SEKSEN DOKUZUNCU BÖLÜM

6.7K 766 190
                                    

Ama ben neyim ki?
Geceleyin ağlayan bir küçük çocuk,
Işığa kavuşmak için ağlayan bir küçük çocuk....
Tek bildiğim dil ağlamaktır benim.

ALFRED TENNYSON - IN MEMORIAM (ANISINA)

Son bir haftadır olduğu gibi, yine karargâhtaydık. Sabahın erken saatlerinde başlayan, bitmek bilmeyen toplantılar, gecenin geç saatlerine kadar sürüyordu. Üzerinde titizlikle çalışılan tek bir konu vardı: Topraklarımıza gizlice girmeyi başaran Rhilin, Lymn ve sıradanları bulup gereken cezayı almalarını sağlamak...

Ama ben bu cezanın sadece bir yaptırımdan ibaret olmadığını biliyordum. Raiden onları bulduğu takdirde hepsinin öldürülmesini isteyecekti. Hem bu isteğini saklama gereği bile duymuyordu. Ona göre Vhalaxlar hariç, diğer ırklara mensup insanların yaşama hakkı yoktu. Boş yere gezegenimizin kirletilmesine ve kaynaklarımızın tükenmesine neden oluyorlardı.

Bir Vhalax olarak ben de Rhilinler'e karşı saftaydım elbette lâkin ikizim kadar katı kurallarımın olduğu söylenemezdi. Kendilerine ait olan topraklarda bize bulaşmadan yaşadıkları takdirde sonsuza dek varlıklarını sürdürebilirlerdi, benim için bir mahsuru yoktu.

Sıradanlara gelince, halkımın burun kıvırarak baktığı işlerde çalışıp bizlerin ihtiyaçlarının büyük bir kısmını karşıladıkları için onlara nankörlük edecek değildim. Adalet her yerde, aynı şekilde işlemeliydi bence. O insanlara bunca şeyi yaptırıp ardından tahammül edilmeleri olanaksızmış gibi sergilenen yapmacık davranışlardan hiç haz etmiyordum.

Önümüzdeki birkaç saati daha uyanık geçirebilmek için artık kaç defa aynı şeyi yaptığımı saymayı bırakarak, bir kez daha kahve kupamı doldurdum ve yanı başımda çoktan uyumaya başlayan Deick'e bakıp iç geçirdikten sonra yudumlamaya başladım.

Son zamanlarda o kadar az uyuyordu ki, şimdi sırf yalnız başıma kaldığım ve bu yüzden bunaltılar geçirdiğim için onu uyandırmaya kıyamadım. On dakika daha can sıkıntısından patlayabilirdim, bu sorun değildi. Zaten birazdan ikinci kısmı başlayacak olan toplantıya katılmamız için Raiden adamlarından birini gönderecekti. O zaman istemese de uyanacaktı Deick.

Başı garip bir açıyla koltuğun başlığına yasladığından mıdır nedir, rahatsız rahatsız kıpırdanıyordu ama bu onun uyanmasına neden olmadı. Uyanıkken onu hiç bu kadar derinlemesine inceleme fırsatım olmamıştı, bir daha da olmayabilirdi, çünkü insanların yüzüne uzun süre bakabilen bir tip değildim. Saçma sapan anlarda utanma duygum devreye girebiliyordu. Bu nedenle o an kendimi şanslı sayıp, Deick'i izlemeyi sürdürdüm.

İçinde bulunduğumuz oda çok sıcak olmamasına karşın, terlemeye başladığını sezmiştim. Kaşları çatılırken anlamsız ve mırıltılardan ibaret sözcükler fısıldıyordu.

Birden eli koltuğun kumaşını sertçe kavradı ve sıkmaya başladı. Öyle büyük bir hınçla tutuyordu ki, eklem yerleri beyazlamaya başlamıştı.

Kupayı dikkatle bırakıp ona döndüm. Hâlen bir şeyler söylüyordu ve vücudu kasılıyordu. Büyük olasılıkla bir kâbus görüyordu.

"Şşş," derken demirden yumruk misali olan elini tuttum ve parmaklarını açmak için uğraştım. "Tamam, sakin ol."

Fakat beni duymuyordu. Bu durumda onu uyandırmaktan başka bir seçenek bırakmıyordu bana.

Başımı dikkat ederek ona doğru yaklaştırdım, bir yandan da anî bir tepki vermesinden korkuyordum.

"Deick?" dedim tereddütle, ne söylemem gerektiğinden de emin değildim. "Hadi uyan."

İnleyip diğer tarafına doğru döndü ama bu kez daha da şiddetli sarsılıyordu bedeni. Onu böyle gördükçe yerimde duramayacak gibi hissediyordum kendimi. Dudaklarımı kemiriyor, parmaklarımla oynuyor ve yüzüme yerleşen panik dolu ifadeyle ne yaparsam onu bu durumdan kurtarabilirim diye düşünüyordum.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now