🌚 ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 🌝 (Düzenlendi)

10.5K 977 22
                                    

Büyük bir sevgi gösterisi başladı bir anda. İnsanlar saçma sapan, sevinç dolu çığlıklar atıyorlardı. Platforma doğru yaklaşan küçük bir grubun önünde ikiye ayrılıp beklemeye başladılar.

Roliath geliyordu...

Hemen arkama döndüm. Bugün ayakkabılar sayesinde görüş alanım Jasen'in omuzları değil, boynuydu.

"Beni görmemeli," diye aceleyle fısıldadım. "Hemen tanır. Arka taraflarda bir yerde beklemem en doğrusu."

Jasen'in bir plan yapmakta olduğunu ancak yüzüne bakınca anladım. Dudaklarını kemirmeye başlamıştı.

"Tamam. Şu ara sokağın başında dur sen. Böylece seni de gözetlemiş olurum. Ben burada bekleyeceğim. İlk fırsatta da o beyinsiz solucanı yakalayacağım."

Yanındaki korumaları atlatması nasıl mümkün olacaktı, bilemiyordum ama bir yolunu bulup ona yaklaşacağını biliyordum.

Baş sallayıp gitmek için harekete geçtiğim esnada, parmakları benim parmaklarıma dolandı. Sıcacıktılar.

"Dikkatli ol. Fazla ilgi çekmemeye çalış."

"Sen de."

Yalnız başıma ilerlerken, ilk defa bir yabancılık hissettim. Hayatı boyunca yalnızlığı kendisine yol arkadaşı edinmiş bir kız için ne ironiydi ama!

İnsanların arasından geçerken bir-iki kişi laubali hareketlerle bana yaklaşmaya çalıştı, sanırım buz gibi surat ifademi gördüklerinde de buna pişman oldular. Arkalarına dönüp kendi yollarına gitmeleri belki de bu yüzdendi.

Soluk, altın rengi binanın tam köşesine gelince durup beklemeye başladım. Meydan her geçen dakika daha da kalabalıklaşıyordu, bu sebeple de Jasen görüş alanıma bir giriyor, bir çıkıyordu. Ama ne zaman onu görsem, etrafında kendisine beğeniyle bakan azımsanmayacak bir kız topluluğu da göze çarpıyordu. Bir rahat bıraksalardı ya! Eğlenmek için burada değildik, böyle her adımını takip ederek onun da işini zorlaştırıyorlardı.

Yoksa biraz kıskandın mı? diye kaşlarını bir indirip bir kaldırdı duygusal yanım.

Hiç de bile! Onu neden kıskanacaktım ki? Ben sadece içine daldığımız olayın ne denli tehlikeli olduğunu bildiğimden biraz pimpirikli davranıyordum, o kadar! Aklımı başka şeyler için yormanın bir anlamı yoktu.

Oraya buraya koşturan bir çocuk seli önümden geçerken, o minicik yaşlarına rağmen ellerinde taşıdıkları optik dürbünleri, dijital fotoğraf makinelerini görünce içim sızladı. Bizde de şunlardan birkaç tane olsaydı, ne olurdu sanki? Kaen görseydi, eminim büyülenmiş gibi bakardı onlara. Galiba annemden ve benden sonraki tek aşkı bu teknolojik bebeklerdi.

Yine de kendimi tutamayıp koşan grubun arkasında kalmış bir çocuğu durdurdum.

"O elindekine bir bakabilir miyim?" dedim sesimi olabildiğince nazik bir tonda tutmaya çalışarak.

Çocuk bilmiş bir tavırla çenesini dikleştirdi.

"Hırsızlık yapmayacağına söz verirsen."

Karşımdaki aslında dokuz ya da on yaşlarında olan ama hareketleriyle otuz küsürlü yaşların adamını anımsatan bu çocuğu sokağın ortasında beni potansiyel hırsız olarak gördüğü için tartaklamamamın tek nedeni, Jasen'in de dediği gibi dikkat çekmemeye niyetli oluşumdu. Bu yüzden dudaklarım kapalı gülümsedim sadece, dişlerimi birbirine sıkıca bastırmıştım, yoksa her an kontrolümü kaybedebilirdim.

"Söz veriyorum."

Dürbünü elime bırakıp, ağırlığını tek ayağının üzerine verirken ellerini beline yerleştirmişti küçük dev adam.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now