🌚 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 🌝 (Düzenlendi)

23.5K 1.4K 63
                                    

Bir kukla gibi iplere bağlı olmalıydım ve biri o ipleri bırakmıştı. Bacaklarım vücudumun üst kısmının ağırlığıyla yere yığıldı. O an aklımdan geçen tek bir düşünce vardı: Meğer bugüne dek gerçek anlamda hiç korkmamışım… Bu duyguyu hiç derinlerde hissetmemişim…

Üstat kendini beğenmiş bir gülümsemeyle, bana yukarıdan bir bakış attı.

"Gerçekten bizimle baş edebileceğinizi mi sanıyordunuz? Ya da yaptıklarınızı öğrenemeyeceğimizi?" başını iki yana salladı. "Artık hayal kurmayı bir kenara bırakıp kendinizi yaşadığınız bu hayata adapte olmaya alıştırın. Bu, şimdilik sizin için bir uyarı," gri gözleri her kelimesini vurgulamak ister gibi parlıyordu. "Eğer hâlâ ders almayıp arkamızdan iş çevirmeye devam ederseniz, bir daha aileni göremezsin. Bununla da kalmaz, burada yaşayan ne kadar insan varsa," elleri tüm Esteva'yı kapsayan bir daire çizdi. "Bir gün bir de bakmış, puf, her şey yok olmuş."

Karşısında ağlamak gibi bir niyetim yoktu, ona tatmin olma duygusunu yaşatmak istemiyordum ama gözyaşlarımın yanaklarımdan oluk oluk akmasına mâni olamadım.

"Ne yaptın onlara?" sesim sanki başka birine ait gibiydi.

Dik duruşunu bozmadan, yüzünde eğreti duran bir ifadeyle dudaklarını büzdü.

"Yapmam gerekeni."

"Beni neden bıraktın?"

"Bu sefillere neler yapabileceğimizi anlatacak biri lazım. Şu hâline bir baksana! Üzgün ve çaresizsin. Elinden en sevdiği oyuncağı alınmış, durmadan zırlayan bebekler gibisin. Sence, senden daha iyi bir örnek bulabilir miyim? Onlara aynı şeyin kendilerine de olabileceğini anlat. İtaat etmeleri gerektiğini, aksi takdirde ölümün ensenizde olduğundan bahset," etrafımda tam bir daire çizip diz çöktü ve benimle aynı hizaya geldi. "Ama sakın unutma, gözüm senin de üzerinde Cyra. Sanma ki sana dokunmadım diye özgürsün. Yapacağın en ufak bir ters harekette, aklının dahi almayacağı yöntemlerle seni mahvederim."

Çevik bir hareketle ayağa kalktı, bana son kez omzunun üzerinden tehditle baktıktan sonra kapıyı kapatarak beni sınıfta yalnız bıraktı.

Orada, öylece ne kadar durdum, bilemiyordum ama ayağa kalkacak gücü bulduğumda çoktan öğle vakti olmuştu. Sınıfın camlarından içeriye dolan güneş ışığı, sabahki kadar ısıtamıyordu beni. Damarlarım buz tutmuştu sanki, içimde korkunun tetiklediği bir ayaz vardı.

Saatler önce hissettiğim huzursuzluğun sebebi belli olmuştu. Gerçek bir an olsun aklımdan çıkmıyordu, gözlerimin önünde neon ışıkları gibi yanıp sönüyordu: Ailemi kaybetmiştim...

Annemle pek de sağlıklı bir ilişkimiz yoktu, ikimiz de birbirimize karşı biraz mesafeliydik. Bunun sebebi büyük olasılıkla da bendim. Onun hastalığını bana karşı aldığı bir tutum gibi görecek kadar alıngan davrandığım zamanlar olmuştu. Köşe bucak kaçtığım, sadece kendi yalnızlığıma sığındığım zamanlar... O vakitlerde yalnızlık; benim için hayatımı özetleyen ve anlamı en büyük, en değerli olan kelimeydi.

Fakat şimdi annem yoktu. Kim bilir, ne hâldeydi? O da korkuyor muydu? Yabancıların arasında histerik bir krize tutulacağından emindim. Bu kez yanında Kaen'in olması da ona bir fayda sağlamayacaktı.

Kaen...

Ağabeyimin yokluğu dayanılmazdı. Lügatımda bunu tanımlayacak bir sözcük yoktu. Benim için her şeydi o; babam, ağabeyim, yeri geldiğinde de annem. En yakın ve tek, gerçek arkadaşım...

Kendimi güçlü bir kız olarak görürdüm hep, fakat Kaen'siz kanadı kırık bir kuş gibiydim şimdi. Ruhumun bir parçası onunla birlikte gitmişti âdeta. Terk edilmişlik, geride bırakılmışlık… Bunların hepsi tüm varlıklarıyla bedenime hücum ederek beni yıkıma sürüklüyorlardı.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now