🌚 ON DOKUZUNCU BÖLÜM 🌝 (Düzenlendi)

9.6K 1K 39
                                    

** Bölüm Şarkısı: Imagine Dragons - On Top of The World

☀☀☀

Köprüye ulaştığımızda ikimiz de bitap düşmüştük. Bacaklarımı sürüyerek yürüdüğümden benim durumum içler acısıydı ama Jasen aslında daha da kötüydü, sadece bunu belli etmemek için elinden geleni fazlasıyla yapıyordu.

Taş yapının altına sığındığımızda soluklanmak için geniş sütuna yaslandık. Şu son yirmi dört saat içinde yaşadığımız adrenalin dolu dakikalar acısını şimdi çıkaracağa benziyordu. Hissettiğim acıyı hafifletmenin bir imkânı yoktu, böyle durumlarda ya sinirimden ağlardım ya da avazım çıktığı kadar bağırırdım, fakat bağırırsam yerimizi işaret etmiş olurdum; ağlarsam da kendimi iyice güçsüz, zavallı ve sulu göz bir insan olarak gösterirdim Jasen'e. Bunu yapmaya hiç mi hiç hevesli değildim!

Jasen sırt çantasını yere koyup çömeldi ve açıp içini karıştırmaya başladı. Küçük ilk yardım çantasını çıkarıp bana gösterdi.

"Belki işimize yarar bir şeyler kalmıştır."

Hevesle baktık ama kas gevşetici hap ve yara bandından başka hiçbir şey kalmamıştı. Doğrusu sargı bezinin tümünü Jasen'in sırt yaraları için harcamıştık ve yenisini tedarik edecek ne zamanımız ne de olanağımız olmuştu.

"Şunlardan içmeyi dene," dedi bana hap kutusunu uzatıp. Çantanın bir yerlerinden de pet bir şişede su çıkardı. "Yolumuz uzun, gücünü biraz toplaman gerek."

Eğer ağrılarıma bir nebze de olsa faydası olacaksa, tüm kutuyu içmeye razıydım. Bu yüzden memnuniyetle alıp içtim ve nehrin sularının vurmadığı kuru bir yere çekilip oturdum.

Jasen dikkatli adımlarla su kenarına yaklaştı, eğilip ellerini suya daldırdı. Yüzünü yıkarken gerilen kolları yüzünden kanaması artıyordu. Kazağını çıkarıp yaranın olduğu yeri temizlemeye girişti. Yüzümü ekşiterek onu izledim, büyük olasılıkla muazzam bir acı çekiyor olmalıydı. Üstelik kurşun hâlâ tenine batmış hâlde duruyordu.

"Sargı yapmamız şart," diye onun duyabileceği kadar sesimi yükselttim. Çanta yanı başımda durduğu için alıp karıştırdım ve Daiwyn'e ait soluk renkli bir tişört buldum. Mükemmel değildi ama şimdilik elimizdekilere bakınca en iyi seçenekti. Elimdekini kaldırıp ona gösterdim, Jasen başını salladı.

"Tamam ama önce tünele girmemiz gerek. Burada durarak kendimizi riske atıyoruz."

Kazağı yeniden başından geçirdi ve yanıma gelip elini uzattı. Ona tutunarak ayağa kalktım. Tenimdeki iğne batmasına benzer sancılar hiç mi geçmeyecekti?

"Ayakkabılarını çıkarman lazım. Giriş karşı tarafta. Köprünün üzerinden yürümeyi göze alamayız bu durumdayken."

Bin bir güçlükle, Jasen'e yaslanarak çıkardım ayakkabılarımı. O da kendisininkileri çıkardıktan sonra su kenarına inip ufak adımlarla nehre girdik.

Serin havayla birleşen suyun soğukluğu, bedenime keskin bir bıçak gibi saplandı. Oysaki daha yarısını bile aşamamıştık. Ayaklarım şimdiden buz kalıplarına dönüşmüştü.

"Az kaldı," diye yan dönüp bana baktı Jasen. Bir taraftan da elimden sıkıca tutarak beni yönlendirmeye çalışıyordu. "Birkaç adımdan sonra karşı taraftayız."

Nihayet kıyıya vardığımızda hemen ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Dişlerimin birbirine vururken çıkardığı sesi duyan Jasen kıkırdadı.

"Bu karanlık sularda az daha kalsaydık, Andhalath'a gidene kadar yaşlı nineler gibi dişsiz kalacaktın galiba," deyip kahkaha attı. "Şöyle bir düşünüyorum da, efsanevi olurdun!"

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin