DOKSAN DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

7.5K 860 220
                                    

Üçümüzün arasındaki sessizlik geçen dakikalarla birlikte gittikçe büyürken, Kaen nihayet dikiş atmayı bitirdi ve artık paçavraya dönüşmüş olan kazağımı çıkarıp, Jasen'in benim için getirdiği, kendisine ait olan kazağı giyebilmem için onu da yanına alarak odanın çıkışına doğru gittiler. Açıkçası bundan memnun olmuştum zira karşılarında soyunmak gibi bir eylemde bulunabileceğimi hiç zannetmiyordum.

Dişlerimi sıkıp elimden geldiği kadarıyla hızlı hareket ettim ve tertemiz, aynı zamanda Jasen'in kendisine has o kokusuna sahip kazağı giymeyi başardım. Gözle görülür ölçüde bol ve uzun gelmişti, hatta kollarını iki kez katlamak zorunda kaldım ama sorun değildi, idare edebilirdim, çıplak kalmaktan çok daha iyiydi.

İşimi bitirdikten sonra dikkatli bir şekilde duvara doğru yaklaşıp sırtımı dayadım ve bacaklarımı uzatarak az da olsa rahat hissetmeye çalıştım. Aslında o anda tek isteğim; başımı yaslayıp güzel bir uyku çekeceğim bir yerde olmaktı. Tüm o kurşunları çıkarma ve akabinde gelen dikiş işlemlerinden sonra vücudum katı hâlden sıvı hâle geçen bir madde gibi, sanki erimeye başlamıştı. Çok tuhaf ve de bitkin hissediyordum kendimi.

Bana yeterince zaman verdiklerine kanaat getirmiş olan Kaen ve Jasen aynı anda arkalarına döndüler ve beni onları izlerken buldular. Bakışlarım devamlı olarak ikisinin arasında gidip geliyordu. Birbirlerinden çok farklı görünmelerine karşılık, hareketleri ve çevrelerine verdikleri elektrik aynıydı. Bunu itiraf etmek benim için ne kadar zor olsa da, ikisinden de aynı sıcaklık ve insanı baştan ayağa etkileyen, âdeta içine işleyen bir yakınlık yayılıyordu.

"Bir şeyler ye lütfen," diyen Kaen bir kenara koyduğu ve benim unuttuğum torbayı yerden alıp açtı ve küçük bir parça ekmeği çıkardı. "Kusura bakma, burada yiyecek konusunda da sıkıntı çekiyoruz. Bir süreliğine bu sandviçle idare etmemiz gerek."

Ekmekle birlikte bir şişe de suyu aldı ve bana uzattı.

Acıkmış olduğum gerçeğini saklayamazdım ama hâlen bu yaşananlar bana o kadar imkânsız ve gerçek dışı geliyordu ki, onlara şüpheyle bakmaktan başka bir şey yapamıyordum.

Benim çekingen tavrımı fark eden Kaen sandviçten küçük bir parçayı kopardı ve kendi ağzına attı. Ardından da bir yudum su içti. Gözleri üzerime döndüğünde; Bak ölmedim, hâlâ ayaktayım! der gibiydi.

Su şişesini aldım ve yanaklarımın kızarmasına aldırmamaya çalışarak içmeye başladım. İlk yudumu aldığım anda, aslında ne kadar çok susamış olduğumu ve olayların sıcaklığıyla bunu anlayamadığımı gördüm.

Beni izlediklerini bilmek çok garip hissettiriyordu. Karşılarında bir tiyatro oyunu sergiliyormuşum gibi, her ikisinin de gözlerini bile kırpmadan bana bakıyor olmaları aslında biraz da ürkünçtü.

"Daha iyi misin?"

Jasen'in yumuşacık sesi yavaş yavaş kendimi korumak adına ardına saklandığım görünmez kalkanımın yere doğru eğilmesine sebep oldu. Neden onu yok sayamıyordum acaba? Daha günler öncesinde Raiden'la birlikte halkımızın akıbeti hakkında konuşurken, rahatlıkla onun karşısında durabileceğimi söylemiştim, kendimi de buna inandırmıştım. Öyleyse neden şimdi istediğim gibi davranamıyordum?

"Ölmediğime göre, evet, iyiyim."

"O zaman sana sorduğum sorunun cevabını vermek ister misin?"

Kaen sağ tarafıma oturup tıpkı benim gibi duvara yaslandı. Emin olduğum tek bir şey varsa, o da onun bana isteyerek bir kötülük yapmayacağıydı. Doğrusu o ve Jasen'in eline bir fırsat geçmişti. Eğer isteselerdi, pekâlâ da bana zarar verebilirlerdi. Lâkin onlar aksine, bana yardımcı olup, beni bekleyen kötü sondan kurtulmamı sağlamışlardı.

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now