Bölüm 119

5.5K 478 27
                                    

Labirentin en korkutucu yanı şuydu. Ölen kişilerin vücutlarını kullanabilme hakkına sahipti, hatta düşüncelerini bile koyabiliyordu. Bir nevi Labirent kendisine vücut sağlıyordu. Fakat bu geçmişte geçerliydi. Akira öldürdüğü her canlının yıldız enerjisi ve yaşam özünü aldığı gibi, duygu ve düşüncelerini de alıyordu. Yarı tanrılardan şuana kadar aldığı en büyük duygu ise silahlarına olan sadakatleriydi. Bir yarı tanrı için silahı çok önemliydi. Koruyucu Merkezinde cüceler tarafından yaratılan silahlar büyük meblağlarda satılıyordu. Üstelik her silahın ve ekipmanın kendine ait bir rünü vardı. Bu yüzden hepsi silahlarını sadakat yemini ile alıyorlar ve ölene kadarda sadece onunla savaşıyorlardı. Bu kadar sadakat duygusunu daha önce hiç hissetmemişti. Bu yüzden bunu nasıl engelleyeceğini bilmediğinden dolayı, şuan bu duygu ile nasıl baş edeceğini merak ediyordu.

''Efendi Akira..''

Akira, düşüncelerinden çıkmasını sağlayan Elza'ya baktı. Onun hala kendisinden çekindiğini ve nefret duyduğunu biliyordu. Daha doğrusu hissedebiliyordu.

''Efendi demene gerek yok. Seni yeterince güçlendireceğim ve kaderini yaşaman için serbest bırakacağım. Şimdi ben ilerlerken sende arkamdan geleceksin. Canavarlara saldırma, dikkat çekme.''

Akira bunları söyledikten sonra önüne dönerek kendisine doğru bakan canavarlara doğru ilerlemeye başladı. 85. katın ilk koridoru diğerlerine göre çok daha geniş ve uzundu ki, bunun anlamı çok daha fazla sayıda canavarın bulunmasıydı. Binlerce ceset, canavar ve element hazır bir şekilde Akira'ya doğru bakarken, Akira karşısındaki canavarlara sadece gülümseyerek yaklaşıyordu. Bu katta oldukça zorlanacağını biliyordu. Fakat koridoru temizlediğinde kesinlikle Lugal Unvanlı Rida Alemine adım atacaktı ki, bu ödül zorlanmaya değerdi. Akira elini kaldırdığında etrafında elementleri belirmeye başladı. Ateş, Toprak, Su, Hava, Nefret, Evren ve Hükmetme.. Hepsi kendine has bir renk saçıyordu. Nefret siyah renk, Evren mor renk, Hükmetme ise beyaz bir ışık saçıyordu. Akira kendisine doğru ilk atağa geçenlere baktığında hala elementlerini düzene sokmaya çalışıyordu. Canavarlar her adımlarında ona gitgide çok yaklaşmaya başladığında, Akira zamanında yapamayacağını anladı. Canavarları yavaşlatmak için yaptığı işleme devam ederken bir ayağını yere vurdu ve

''Dört Duvar''

diye normal bir ses tonuyla büyüyü yaptı. Aslında bu büyü oldukça basitti. Toprak elementi büyüyü yapan kişinin isteğine göre belli bir mesafede ortaya çıkarken, aynı anda ateş elementi ile yeterince ısıtılıyor ve taş haline getiriliyordu. Aynı işlem 4 kere ardı ardına gerçekleşiyordu. Fakat sadece bu kadarla da değildi. Bu dört duvar birbirlerinden yaklaşık 1 metre aralıklı halde ortaya çıktığı için aralarındaki boşlukta  yüksek hızda dönen hava elementi bulunmaktaydı. Bu elementin avantajı ise şuydu. Önündeki duvar yok olduğunda, hava elementi bomba gibi patlayarak canavarları öldürecek, öldüremediklerini geriye doğru yitecekti. Tabi bu patlama sırasında o yıkılan duvarın parçaları mermi gibi öne doğru fırlıyordu ki, işte öldürmenin sağlandığı yol buydu.

Akira büyüyü yaptıktan sonra hala elementlerini küre şekline sokmaya çalışıyordu. Elza ise Akira'nın sadece ayağını yere vurarak yaptığı ve 3 elementi kullandığı büyüye gıpta ile bakmıştı. Kendisi asla böyle bir şey yapamazdı. Ateş ve hava elementine sahip bir büyücüydü. Bu büyü ise 3 elementi gerekli kılıyordu. Elza hayran hayran duvara bakarken, duyduğu ses ile Akira'ya döndü.

''Senin eğitimin oldukça basit olacak. Seni yeterince güçlendireceğim ve bir patron ile savaşmanı sağlayacağım. Eğer yaşarsan, seni Element Diyarına 100 günlüğüne bırakacağım. Element Diyarında ölmediğin takdirde zaten şuan ki haline göre milyon kat daha güçlenmiş bir halde bu evrene geri geleceksindir. Orada seni eğitmesi için Koruyucularımdan bir kaçını seninle birlikte göndereceğim. Bakalım oranın son sınavını geçtiğin anda, özgürlüğünü sana geri vereceğim Elza. Ondan sonra ne yapmak istersen yapabilirsin.''

Akira bunları söylerken ve elementleri küreye dönüştürmek ile uğraşırken gelen bir patlama sesi ile ilk duvarın geçildiğini anladı. Elza ise bu patlamanın ne olduğuna anlam verememişti, fakat Akira'nın dedikleri ile önünde zorlu bir yol olduğunu biliyordu. Akira'nın basit bir şey yapacakmış gibi anlatmasını yutmamıştı. Akira'nın dediklerini düşünürken, ona doğru bakıyordu. Ne yaptığını anlamamıştı. Elementleri küreye dönüştürmek çok kolay olmalıyken, Akira'nın neden bu kadar zorlandığına anlam veremiyordu. Bilmediği şeyse Akira'nın bu elementleri orijinal boyutlarından çok daha küçük bir hale sokup, küreye dönüştürmeye çalışmasıydı. Bu şu demek oluyordu. Normalde elementlerin küre yapılması için gereken miktar çok fazla değildi. Büyücünün küre boyutu kadar element çağırdığı bilinen bir bilgiydi. Fakat Akira'nın yapmaya çalıştığı şeyse, gereğinden kat be kat fazla elementleri çağırıp, onları küçük kürelere dönüştürmeye çalışmasıydı. Elbette bunu yapabilirdi. Fakat uzun süreceği de bariz bir gerçekti. Fakat ikinci duvarın patladığını bildiren ses yankılandığında, Akira toprak elementini oluşturan küreyi yapmış ve arkada kafasının üstünde durmasını sağlamıştı. Şimdi geriye 6 element kalmıştı.

Akira diğer elementlere odaklanırken, ilk önce üçüncü bir patlama sesi kulaklarını doldurdu. Elza ise geride ses çıkarmadan bekliyordu. Burada Akira'nın dediklerini dinlemesi gerektiğini biliyordu. Bu canavarlar kendisinden İki unvan daha üstteydiler ki, bu şu demek oluyordu. Sadece bir nefes hareketleriyle bile onu öldürebilecek kadar güçlülerdi. Son patlama geldiğindeyse Elza canavarları görebilmişti. İlk başta sadece ön sıralardaki canavarlar saldırmışken, şimdi koridordaki tüm canavarlar saldırıya geçmiş gibiydi. Fakat bu tuhafına ne kadar gitse de, tavandaki mavi sis bulutu onun için çok daha tuhaftı. Daha önce böyle bir şey gördüğünü hatırlamıyordu bile. 

Akira, kendisine doğru saldıran canavarlara baktığında arkasında duran toprak kaynaklı element küresinden çakıl taşları boyutunda parçalar koparak, hızla canavarlara doğru uçtu. İşte bu küreler buna yarıyordu. Normalde Akira'nın bu canavarlardan tekini öldürmesi için bile zaman ve güç gerekliydi. Fakat bu büyü sayesinde çaba harcamadan çok daha hızlı bir şekilde canavarları temizleyebilecekti. Tabii uzun bir süre hazırlanması gerekiyordu. Ama bir kere yaptığın zaman artık yıldız enerjin bitene kadar bu büyü açık kalıyordu. Ya da kendi isteğinle kapatana kadar, ama her neyse...

Çakıl taşları hızla fırlayarak, Akira'ya doğru koşan canavarlara doğru yöneldiler. Akira şuan da bile 6 elementi küreye çevirmeye çalışıyordu. Kendisi bu büyüyü bildiğinden dolayı çakıl taşlarına bakmasa da, Elza'nın ağzı şaşkınlık ile açılmıştı. Oda fırlayan şeyleri görmüştü, fakat bu kadar efektif olacaklarını tahmin etmemişti. Canavarlar ile buluşan çakıl taşları, Elza'nın düşündüğü gibi yok olmamıştı. Aksine sanki canavarların o kalın derileri, yarı tanrıların o zırhları sanki hiç olmamış gibi delip geçmişlerdi. Üstelik hala yollarına devam ediyorlardı. Elza'nın fark ettiği diğer şeyse, her canavar ve yarı tanrı öldüğünde vücutlarından çıkan mavi renkli sis yukarıda toplanıyordu. Koridordaki son canavarda çakıl taşlarının darbesi ile yok olduğunda, Elza yüzünde ter biriken Akira'ya bakışlarını çevirdi.

Akira küre işini bir kenara bırakarak, yüzündeki teri sildi ve elini havaya kaldırıp beklemeye başladı. Bu hareketi ile birlikte o mavi sis, Akira'nın havadaki eline doğru mükemmel bir hızla gelerek küp şeklini aldı. ( Hep küre küre nereye kadar değil mi?) Akira elindeki küpün ufak bir kısmını ağzına attığında vücudunda ufak bir parlama olup söndü. Bu onun artık Rida alemine girdiğini gösteriyordu. Fakat şuan bu onun için önemli değildi. Asıl önemli olan Elza'yı güçlendirmekti. 

''Bu yıldız enerjisi. Şimdi bunu al ve özümse, seni en azından Lugal Unvanlı Aleme geçiş yaptıracak. Odin, bunu buradan al.''

Kaos'un Varisi 1-2Where stories live. Discover now