Bölüm 48

7.3K 665 32
                                    

Akira bir süre yürüdükten sonra bir kapıya vardı.

''İşte başlıyoruz.''

Girmeden önce hazırlıklı olmak için Linda'yı eline almıştı. Kapıyı açıp dikkatli bir şekilde içeriye girdiğinde birden duvarlardaki meşaleler teker teker yanmaya başladı. Oda tamamen aydınlandığında ise tam ortasında 2 metre boyunda bir insanın beklediğini gördü. Adam kendi boyu kadar devasa bir kalkana ve uzun bir mızrağa sahipti.

''Demek Mars'ın bölgesiymiş. Bakalım ne kadar ileriye gidebileceksin Akira. Hahaha...''

Akira ustasının böyle gülmesi ile kuşkulanmıştı. Ne zaman gülse Akira çok zorlu bir şekilde savaşıyordu. Fakat yine de bu bölgeden ödül almadan gitmekte istemiyordu.

''Adamın içinde olduğu çembere girmezsen hareketlenmeyecektir. Yine de onu yenemezsen burada ölürsün.''

Akira, yavaşça çemberin içine girdi. O girdiği anda ise adam birden hareketlenmeye başladı. İlk önce önünde tuttuğu kalkanı kuşandı. Fakat uzun zamandır hareket etmediği her halinden belli oluyordu. Vücudunun çeşitli yerlerinden kırılma sesleri yankılanıyordu. Yaratık pozisyon almıştı bile. Kalkanını önüne tutmuştu. Garip olan şey ise kalkanın üstündeki işlemelerdi. Aynı Linda'nın yüzeyinde ki şekile benziyordu. Akira huzursuz hissettiği için ilk önce kendisine üstünlük sağlayabileceği bir alan yaratmaya karar verdi. Elini yere koyup, büyüsünü yaptı.
"Buz Diyarı"
Elini koyduğu yerden itibaren tüm odayı kaplayarak heryeri aşırı kaygan buzla kapladı. Bu büyüyü eğitim yaparken Kaos öğretmişti. Fakat hiç beklemediği bir şey oldu.
"Buraya uzun zamandır kimse gelmiyor. Neden savaşmaya bu kadar isteklisin ki?"
Akira bu adamın konuşmasına şaşırmıştı.
"Sen hala nasıl konuşabiliyorsun?"
"Zamane gençleri. Saygı diye bir şeyden haberiniz yok. İlk önce kendini tanıtmalısın. Hem neden konuşamayım ki?"
Adam konuşurken oldukça kibar biri olduğu anlaşılıyordu. Yüzünün aksine. Akira ise gittikçe daha çok şaşırıyordu.
"Usta bu nasıl hala konuşabiliyor? Hareket ederken kemikleri çatlıyordu."
"Onu daha sonra anlatırım. Akira rakibine karşı çok dikkatli ol. Evren ve nefreti kullan, yoksa onun mızrağında can verirsin."
Akira ustasını daha öncede ciddi görmüştü, fakat ilk defa bu kadar ciddi bir uyarı yapıyor ve evren ile nefreti de kullanmasını söylüyordu.
"Ben Akira, Pendragon Krallığının Kralı, Savaş Lordu olarak anılıyorum. Peki siz kendinizi tanıtacak mısınız?"
Akira bu soruyu sorduktan sonra adam sadece kahkaha atmaya başlamıştı.
"Hahaha.. Bu yaşında Chiji aleminde olman etkileyici olsa bile Savaş Lordu diye lakap mı aldın! Hahaha.. Savaş Lordu Akira ha! Hahahaha... Peki bay Savaş Lordu Akira, ben antik çağlarda insan ırkı arasında olan 1. Dünya savaşında savaşmış olan ve milyonlarca canavar ve insanı savaşlarda öldürmüş olan Aşil'im. Kralım adına savaştım ve onun yüzünden Savaş Tanrısı Mars'ın kölesi oldum! Burada ne kadar kaldığımı bile unuttum. Her zaman kralım olacak o aşağılık adamdan intikam almak istemişimdir. Şimdi ise karşımda bir kral var. Onu yok edemem ama seni edebilirim!"
dedikten sonra elindeki ağır kalkana rağmen hızla ileriye atıldı. Bu buzda nasıl bu kadar hızlı bir şekilde hareket edebileceğini düşünmüyordu. Çünkü bu büyüyü Kunshu Aleminde hızıyla ün salmış olan warg tan kaçmak için kullanmıştı. Ayakları buza yapışmıştı ve Akira'ya kurtulması için süre kazandırmıştı. Fakat şu anda Aşil bilmediği bir nedenden dolayı Chiji Aleminde kazanamayacağı bir hıza sahipti. Akira bu olayın neden olduğunu anlayamadı fakat şuan bunu düşünemezdi. Aşil mızrağını hızla Akira'nın vücuduna saplamak için ileriye uzattı. Neredeyse amacına ulaşıyordu fakat tahmin edemediği bir şey oldu. Akira uzun zamandan sonra ilk defa ölüme bu kadar yaklaşmıştı. Mızrak kendisine saplanacakken birden altındaki buzdan duvar çıkardı ve hızla geriye çekildi. Kalbi gümbür gümbür atıyordu.
"Bu çok güzel bir duygu. Aşil uzun zamandır benimle böyle mücadele edecek birisini arıyordum. Hadi savaşalım! Hahahaha.."
Linda'yı çekerek hiçbir tedbir almadan direk saldırdı. Aşil ise kendisine doğru savrulan kılıcı mızrağı ile durduramayacağını anlayınca kalkanı ile savunma yaptı. Çift elli kılıç ve kalkan karşılaştığında iki tarafında kulaklarını çınlatan büyük bir ses yankılandı.
Gümmm..

İki rakipte şaşırmışlardı. Akira, Linda'nın kalkana zarar vereceğine emindi. Aşil ise kalkanının kılıcı parçalayacağına emindi. Fakat iki tarafında düşündüğü şey olmamıştı.
"Linda, ne oldu?''
''Oda benim gibi bir ilahi eser.''
Akira buna şaşırmıştı. İlk defa kendisinden başka ilahi eseri olan birisiyle karşılaşıyordu. 

''Sende nasıl ilahi eser olabilir?''

Aşil bu soruyu şaşkınlıkla sormuştu. İlahi eserler öyle herkesin yapabileceği bir şey değildi. Sadece tanrıların tanrısı olan Kaos tarafından yapılabilirdi. Bu kalkanı bizzat o Aşil'e vermişti. Üstelik sadece bir tanrıyı öldürdüğü içindi. Bu silah onun ruhuna bağlanmıştı ve asla yanından ayrılmayacaktı. 

''İlahi eser demen pek hoş değil. Onun adı Linda. Ustam tarafından bana verildi.''

Aşil bunun üzerine düşünmeye başladı. Nasıl bir usta öğrencisine ilahi eser verebilirdi ki? Ustam dediği kişi kesinlikle tanrılardan birisi olmalıydı. Savaşçı yeteneğine bakarsan büyük ihtimalle Mars'tı fakat su elementini de kullanabiliyordu. Poseidon olabilir miydi acaba? Aklından tüm bu düşünceler geçerken,

''Senin kalkanının adı ne?''

Aşil ilk defa böyle bir şey duyuyordu. Doğduğu zamanı bile unutmuştu. Sanki hiç doğmamış gibi, hep hayattaymış gibi hissediyordu. İlahi eserinin isimi olması saçmaydı. Sadece çok güçlü ekipmandı onlar. 

''İsmi yok. Bildiğin kalkan işte.''

Akira ise buna şaşırmıştı. İlahi eserlerin ruhu olduğunu ustası söylemişti. 

''Usta, bu adamın kalkanı gerçekten ilahi eser mi?''

''Evet. Mutlak bir savunma veren bir ekipmandır.''

Akira buna şaşırmıştı. Linda'ya dayanabildiğine göre oldukça güçlü olmalıydı. Eğer o kalkanı ele geçirebilirse iki tane ilahi eseri olacaktı. Sırf bu yüzden,

''O kalkanını ele geçirmem için ne yapmam gerekiyor?''

Aşil bu soruya şaşırmıştı. İkisi de hala o silah çarpışmasından sonra birbirlerine saldırmıyorlar, sanki eski arkadaşlarmış gibi birbirlerine soru yöneltiyorlardı.

''Yapabileceğin hiç bir şey yok. Kalkan ruhuma bağlı. Yani ruhum yok olmadığı sürece benden alamazsın.''

''Bana biraz düşünme süresi ver.''

Aşil buna oldukça şaşırmıştı. En son bu kata gelen kişiyi bir kaç saniyede yenmişti. Fakat bu çocuk kendisi gibi ilahi esere sahipti. Sırf ne diyeceğini merak ettiği için başıyla onaylayıp beklemeye başladı.

''Usta, eğer Aşil'i Linda ile öldürürsem ruhunu yok etmiş mi oluyorum?''

''Aslında hayır. Linda ruhları ele geçirip kendisi için kullanıyor. Yani şuana kadar öldürdüğün her canlı Linda'nın içinde bulunuyor. Fakat bunun çözümü basit. Sen onu öldürmeye çok yaklaştır, gerisini ben hallederim. Tabi bunun çok kolay bir şekilde gerçekleşmeyeceğini anlamışsındır. Az önce sana saldırdığında gücünün kırıntısını bile kullanmadı.''

Akira bunu duyduğunda dikkatli bir şekilde Aşil'e baktı. Yüzü yaralarla doluydu ve o da meraklı bir şekilde Akira'ya bakıyordu. Sanki ruhunu nasıl yok edeceğini merak ediyordu. Şuan rahatmış gibi gözükse bile mızrağını elinde hazır bir şekilde bekletiyordu. Bir çok ölüm kalım mücadelesinden çıktığı belliydi.

''Tamam. Senin ruhunu yok edeceğim ve kalkanına senin vermediğin değeri verebilirim.''

Aşil, karşısındaki çocuğun bu kadar özgüvenli konuşmasıyla hem mutluluk hem de huzursuz hissetmeye başladı. Gücünün ufak bir kısmını kullanmaya karar verdi. Bu sayede bu mücadeleyide kazanabilirdi. Hedefine bir adım daha ulaşacaktı. Akira bu savaşta tüm büyülerini kullanmaya karar verdi. Saldırırken çok iyiydi fakat savunmada sadece üstündeki zırhı vardı. Enerjisinin çoğunu ona gönderse bile bu Aşil için yeterli gelmeyebilirdi. 

''Dört Element Zırhı''

Akira vücudunu elementleri ile kaplayarak savunmasını arttırdı ve buz alanında hızla Aşil'e doğru saldırıya geçti.






Kaos'un Varisi 1-2Kde žijí příběhy. Začni objevovat