"Sanki istediğiniz şeyi elde etmiş gibi."

"Ettim zaten."

"Neymiş o?"

Hamra, genç adamın kendisine olan özgüvenine sinirlenmişti. Bu adam kendisini sinirlendirmek adına dünyaya gelmiş olmalıydı. Türünün tek örneği olsa gerekti. Zira daha önce hiç böyle sinir bir adamla karşılaşmamıştı.

"Seninle yemek yiyorum."

"Fazla alışmayın." diyen Hamra pek keyifli değildi. Bu adam kendisini geriyordu ve bir de diken üzerinde gibi hissettiriyordu. Ne gıcıktı. Neden hep gözlerini yüzüne dikmek zorundaydı ki.

"Sebep?"

Hamra peçetesini önüne serdikten sonra başını kaldırdı ve adama baktı.

"Çünkü bu son yemeğimiz."

"Bu kadar emin konuşman beni şaşırtıyor Küçük Hanım. Ne de olsa kardeşimin en yakın arkadaşısın."

"Bu sizinle aynı masaya oturmamı gerektirmez."

"Gerektirir?"

Hamra, artık sinirden çıldırmak üzereydi. Bu adamı bir kaşık suda boğmak şöyle dursun, nefesiyle bile boğabilirdi.

"Hayal aleminizin bu kadar geliştiğini bilmiyordum."

"Ben de senin bu kadar hazırcevap olduğunu."

Hamra yeniden ellerini çenesinin altında birleştirdi ve kocaman sırıtıp yeşil gözlerine baktı.

"Artık patronum değilsiniz, size istediğimi demekte özgürüm."

"O senin ağzını tutmuş hâlin miydi?" dedi genç adam, Hamra'yı sinir etme çabasından geri kalmayarak.

"Tabi, siz beni normal hayatımda hiç görmediğiniz için böyle düşünmeniz normal."

İşte, bu söz genç adamı duraksamaya itmeye yetmişti. Karşısındaki iki aydır her gün gördüğü kadını bir anda hiç tanımadığını fark etti. Sinirleri bozuldu ve gergin bir şekilde oturuşunu düzeltti. Tam da o sırada yemekleri gelmişti. Masa mezelerle donatılmış, her şeyden eksiksiz getirilmişti.

Masaya çöken sessizlik yemek bitene kadar devam etti. Ahzal sinirliydi. Hamra da öyle. Ama ikisinin aklında da farklı soru işaretleri vardı.

Yemeklerini bitirip geri yaslandıklarında sıcak havluya ellerini sildiler ve birbirlerine bakmaya başladılar. Bu bakışlarda yenilen elbette Hamra oldu. Gözlerini dalgalı, hırçın denize çevirdi ve uçsuz bucaksız gibi görünen ufka baktı.

Ahzal ise onun o güzel yüzünü incelerken düşüncelere dalmıştı.

O arabasına bindiği adam bile kim bilir Hamra'yı ne kadar çok tanıyordu.

Bu düşünce ile daha da kötü hissetti ve boğazını temizleyip su bardağını dudaklarına götürüp kocaman bir yudum aldı.

Hamra ise onun telaşını fark edip yeniden dikatini adama verdi.

"İyi misiniz?"

"Bana sizli bizli konuşmasan daha iyi olacağım." diyerek sert konuşan adam ile karşılaşan Hamra, yine eski adam geldi diyerek yüzünü assa da dikleşmekten kendisini alamadı.

"Neden size, siz diye hitap etmemden hoşlanmıyorsuınuz?"

"Onca şey yaşadıktan sonra bu abes geliyor da ondan Küçük Hanım."

Kendisine çok küçük hanım diyordu ve bu amansız bir şekilde hoşuna gidiyordu. Yine de belli etmeden derin bir nefes aldı. Ne demişti o az önce? Onca şey mi?

KIRMIZI KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now