BÖLÜM -47 /PART 2-

1M 6.3K 960
                                    

Hellö 💦

Yavaşça ekranı aşağı doğru indirdi ve yine aynı şeylerin yazmasına karşılık sinirle telefonu yatağın üzerine fırlattı ve yerinden kalkıp odasında turlamaya başladı genç kız. Ne yapacağını bilmiyordu. Eli ayağına dolanmış, kime ne laf söylese sanki başına patlayacakmış gibi tek kelime dahi edemiyordu. Oda sessiz ve huzursuz edecek kadar havasızdı. Adımlarını cama doğru attı ve camını açıp temiz havayı içine çekti. Bir an rahatlamış gibi olsa da yeniden hamile olabileceği düşüncesi aklına geldi ve gerildi.

Kahretsin! Bunu nasıl akıl edememişti ki?

Aklı almıyordu. Çocuk bir yana, ya Ahzal? Onun gitmesi... Ne yani, bu kadar mıydı aralarında olan bağ ve sevgi? Neden kendisini o hâlde bırakıp gitmişti? Hiç mi vicdan olmazdı insanda?

Sinirle üzerindeki bütün kıyafetleri çıkardı ve yere attı. Kendisini hiç iyi hissetmiyor olmasına karşılık yavaşça yatağa girdi ve yastığa başını koyup rahatlamayı denedi ama gergin bedeni bir türlü rahatlamak bilmiyordu.

Bir sağa dönüyor, bir sola...

Saatler ardı ardını kesmeksizin ilerlerken en sonunda kapıda duyduğu tıkırtı ile aklı başından gidiyor genç kızın. Demre olabileceği ihtimali bütün olanlardan sonra kendisini oldukça geriyor çünkü Demre, abisinin başının etini yiyecek tek manyak insan olabilirdi bu hayatta ve şu an en son istediği şey bunun gerçekleşmesiydi.

İçeri girdiğinde uyanık gözükmemek adına gözlerini kapattı genç kadın. Yalnızlığında kafasındaki o korkutucu sesle kalmayı göze aldı ve bekledi.

Kapı açıldı ve içeri giren kişi bir süre sessiz sedasız bekledi. Hamra, sanki kapıyı açan kişinin gittiğini düşündü bir an. Demre miydi yoksa Ahzal mı? Hoş, onca olandan sonra Ahzal olmasını beklemiyordu ama yine de bir umut, o olması için yalvarıyordu.

Ayak sesleri duydu ilk başta. Hemen ardından ise yatağında bir çöküntü oluştu. Yine yerinden kıpırdamayan genç kadın ise bekledi. Gözlerini açıp oraya gelen kişinin kim olduğunu o kadar çok merak etti ki artık sabırsızlıktan gözlerini bile açabilirdi ama tam da o sırada duyduğu ses aslında bütün sorularının cevabını vermişti bile.

"Özür dilerim..."

Ahzal'dı gelen. O bariton ses tonu odada yeniden hâkimiyet salarken bu sefer üzerinde suçluluk duygusuna da dokunuyordu.

İçi sıcacık oldu genç kadının. Bir anda sanki ona olan bütün siniri uçup gitti. Gözlerini yavaşça aralarken karşısında oturmuş pişman bir şekilde kendisine bakan zümrüt yeşillerini gördü.

"Yalnız kalmak istersin ve beni görmek istemezsin diye düşündüm." dedi genç adam tedirgin bir şekilde.

Sözleri öyle gergindi ki odadaki sessizlik, genç adamın gerginliği ile göğüs gerebilirdi.

Genç kadın ise yavaşça nefes çekti dudaklarının arasından ve doğruldu. Saçları yatağa doğru düşerken iç çamaşırlı olmasının getirdiği bir tedirginlikle üzerini örtmeye yeltendi. Oysaki adam daha bu sabaha kadar her yerini biliyordu. Sadece... O an, karşısında çıplak olmaması gerekiyormuş gibi hissetti istemsizce ama genç adam bu hamleyi görünce, daha da gerildi ve kendisine kızdı. Gözlerini üzerinden kaçırıp etrafına bakındığında yaptığı hatanın yeniden farkına vardı.

Sinirleri bozulmuştu. Nasıl olmuştu da sevdiği kadını yalnız bırakmaya gönlü razı olabilmişti anlamıyordu. Fark etmesi biraz uzun sürmüştü ama anladığından beri evden nasıl çıktı, buraya nasıl geldi bilmiyordu. Demre'yi aramıştı bugün kendi evinde kalması için. Biliyordu yaptığı bir yanlış vardı ve bu kızıl saçlı kadını daha fazla üzmek istemiyordu.

"Ben sadece..." diye yeniden kendisini açıklamak için çabaya giriştiğinde kolunda o küçük izleri fark etti. Dönüp yeniden Hamra'ya baktığında ise genç kadının çıplak kolunu kaldırıp kendisine uzandığını gördü.

"Yanıma yatar mısın?"

O an, odanın ortasına bırakılmış yangın, küllerinden doğan bir kıvılcımdan ibaretti. Terk edilmiş duyguyla yüzleşen o insan, yalnız kalmanın korkusu ile bakıyordu karşısındaki adama. Yüreği yerinden çıkacak gibi hızlı, dili birbirine düğümlenmişçesine acımasız...

İkisi de anlam veremiyorlardı aralarındaki bu duruma. Hamra, sevdiği adam tarafından üzülüyor ama dermanı yine de onda  arıyordu. Genç adam ise unuttuğu sevgi kavramını bir kadında bulunca bocalayıp kalıyordu. Yine mi aklı çalışmıyordu gerçekten? Bu beyaz tenli, gecenin karanlığında ay gibi parıldayan kadını nasıl olur da bırakmaya gönlü razı olmuştu?

Genç kadın, baktı öyle zümrüt yeşillerine. Öyle güzel bakıyordu ki içi gitti. Belki de, dedi kendi kendince. Belki de giderken bıraktıklarından bihaberdi. Zira bana öyle bir bakıyor ki gözlerim, gözlerine değince içim gidiyor, dedi hızlı bir nefes çekerken. Bu adam ki beni yıkıp bir anda kül etmeyi başarmışken nasıl oluyor da karşımda durduğunda ona olan öfkem tuzla buz olabiliyor?

Yorganın diğer tarafını kaldırıp yatması için onu teşvik ederken genç adam utançla izliyor Hamra'yı.

Bu kadın hamile olsa dahi, birlikte atlatırız. Ne kadar üzülürse üzülsün, ne kadar bu duruma hazır hissetmezse hissetmesin yine de beni düşünürken nasıl olur da onu tek başına kaldığında mutluymuş gibi düşünebildim aklım almıyor.

Bu kadın pencereli açılmış bir ev. Her odasında ayrı bir hayat, her hayatta ayrı bir dünya varken hata yapmaya korkan aklına nasıl mantığı öğretecekti bilmiyordu.

Ah şu kadınlar, dedi kendi kendine. Biraz daha anlaması kolay varlıklar olsanız keşke...

Ve yerinden yavaşça kalkıp yatağın içerisine girdi ve kendisine doğru kedi gibi kayan kadına hiç tereddüt dahi etmeden uzanıp kollarını sardı. Kendisine çekip onu her hücresine kadar hissetmeye çalışırken saçlarının arasına burnunu gömüp derin bir nefes çekti. Birkaç saat ayrı kalmış olmalarına rağmen, ne uzun ve zor gelmişti bu kokudan ayrı kalmak adama.

Hamra, başını adamın geniş göğsüne gömerken çekti kokusunu içine. Kollarını bedenine sarmışken tırnakları otomatikman sırtında oyalanmaya başladı. Bacağını, bacaklarının arasına attıktan sonrasında gözlerini kapatıp rahatlamanın verdiği hisle yüzleşti.

"Özür dilerim," dedi Ahzal.

"Beni görmek istemezsin sanarak gittim. Yoksa bir an bile seni bırakmak istemiyordum." dediğinde genç kadının dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme yerleşmişti. Ama genç adam bundan bihaber öylece konuştu.

"Daha ne olduğu belli olmasa da her hâlükârda yanında olduğumu bilmen gerek." dedi bu sefer de saçlarını yüzünden itekleyip genç kadının yüzünü görmek isterken.

Kızıl teni yeniden gözler önüne serilirken büyük eli ile kavradı çenesini ve kendisine bakması için ona açı verdi.

"Seni seviyorum." dedi o mavi gözlerin içerisine bakarken. "Seni öyle çok seviyorum ki mutlu olman için ne gerekiyorsa yaparım."

Zümrüt yeşillerine vuran içtenlikle sarmalanmıştı genç kadın.

"Ben de seni seviyorum. Ama bir dahaki sefere benim ne istediğimi, kendi kendine düşünerek karar vermekten ziyade sormayı dene."

"Haklısın."

"Şimdi bana sarılmaya devam et. Seni özlemişim." diyen Hamra ile az da olsa rahatlayan genç adam gülümsedi ve ona canını yakmayacak derecede sarıldı.

"Şimdi senin buranda," dedi ve karnının üzerine elini koydu. "Bizim bebeğimizi taşıyor olabilirsin, öyle değil mi?"

Yazar: İlayda Melis Okurgan

Youtube: Mel Okurgan
Instagram: ilmelistan
Twitter: ilmelistan

YARDIMCI HESAPLARI

Wattpad: melis_hikayeleri
Instagram: melseytanlari
Facebook: melis hikayeleri

KIRMIZI KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now