❦ BÖLÜM -11-

890K 1.1K 61
                                    

Hellö 💦

İki saat sonrasında işi bitmiş, patronuna mail atmış ve rahat bir nefes bırakmıştı. Artık işi olmadığı için de oteli keşfetmek istediğine karar verdi. Çok büyük ve görkemli bir oteldi kaldıkları bu otel.

Odasından çıktığı sırada, işini bitirmesine rağmen bu adamın kendisine musallat olabilme ihtimaline karşılık patronunun kapısını çalmak zorunda hissetti kendini. Yavaşça ilerledi ve kapının önünde durdu. Koridordan geçen iki insan kendi aralarında sohbet ederken Hamra onların uzaklaşmasını bekledi ve yavaşça kapıyı tıklattı. Beyaz, işlemeli kapının üzerinde 1024 yazıyordu. Sabırsız bir şekilde önünde beklerken içeriden bir süre ses gelmedi. Tam arkasını dönüp gitmeyi planlıyordu ki kapının aralanması ile olduğu yerde dikilmeye devam etti.

Üzerini değiştirmiş, beyaz bir gömlek ve mavi, dizinin hemen üzerinde biten bir şort giymiş adamı görmesi ile şaşıran Hamra, istemsiz bir an olduğu yerde adamı dikkatle süzmeden edemedi. Onu ilk defa takım elbisesi hariç normal, günlük kıyafetleriyle görüyordu ve bu duruma kesinlikle alışık değildi. Alışması da muhtemel gibi durmuyordu çünkü bu huysuz, her defasında kendisine kaşları çatık bir şekilde bakan adam bu hâliyle oldukça yakışıklı duruyordu. Yeşil gözleri daha da ortaya çıkmış, her zaman düzgün olan saçları bu sefer karışık ve rahat duruyordu. Genç adam, bu hâliyle birkaç yaş gençleşmişti bile.

Şaşkınlıkla öylece karşısındaki adama bakan Hamra kendisini toparlamak için derin bir nefes aldı çünkü patronu kendisine seslenmişti.

"Hamra, bir şey mi oldu?"

"Ben..." dedi genç kız zar zor toparlanırken. "İşlerim bitti. Benden başka bir şey istiyor musunuz diye sormak için gelmiştim." dediğinde Ahzal kapıyı tamamen açtı ve konsolun üzerine koyduğu telefonunu alıp cebine soktu.

"Hayır, bugün işimiz yok. Sen ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Otelde dolanacaktım biraz, zaman geçmesi için." dediğinde genç adam başını onaylar anlamda salladı ve kartını yerinden çıkarıp cebine soktu.

"Tamam. Benim de birkaç işim var. İstersen aşağıdaki mağazalardan kendine havuza girmek için bir şeyler al." dediğinde kapıyı kapatmış ve tam da önünde durmuş kıza bakıyordu. Hamra ise başını anında olumsuz anlamda salladı.

"Teşekkür ederim, gerek yok. Ben öyle dolanacağım zaten." dediğinde Ahzal kaşlarını çattı ve kendisinden gözlerini kaçıran kadına daha dikkatli baktı.

"Meraklanma, rahatladığın için sana kızacak değilim. İşimiz bitti. Böyle gezilerde iş bittikten sonra tatil yaparsın."

Hamra sıkıntıyla nefes aldı ve dudaklarına hızlı bir gülümseme yerleştirip adama baktı.

"Otel çok büyük, keşfetmek daha çok ilgimi çekiyor." dediğinde Ahzal, daha fazla diretmenin bir mantığı olmadığını düşünüp başını onaylar anlamda salladı. Normalde, işini bitiren havlusunu mayosunu alıp kendisini suya atardı Antalya'da. Bu kadın, her şekilde garip davranmayı bir şekilde başarıyordu.

"Sen bilirsin. Bir şey olursa beni aramayı unutma." dedi ve telefonunu cebinden çıkarıp ekranına baktı.

"Görüşürüz." dedi ve asansörlere doğru ilerlemeye başladı. Hamra, olduğu yerde durmuş giden adamın ardından öylece baktı. Bu adam, kendisini bir şekilde germeyi nasıl başarıyordu anlamıyordu.

Genç kız, diğer asansörlerin olduğu tarafa doğru ilerledi ve gelmesini beklerken Demre'den gelen mesajları kontrol etmek aklına geldi. Sabahtan beri mesaj atıp duruyordu ve hiçbirisine cevap verecek zamanı olmamıştı.

Gönderen: Demre
- Ben sabah uyanınca elinde valiz mi gördüm bana mı öyle geliyor?
- İnternetin de kapalı.
- Nereye gittin kızım sen?
- Az önce sizin kata çıkıp Neslihan'a nerede olduğunuzu sordum ve bir bakalım bana ne dedi?
- SEN ANTALYA'YA GİDİYORSUN DA NASIL BANA HABER VERMİYORSUN ŞEREFSİZ?
- Ya abime ulaşıyorum sana ulaşamıyorum. Baksana kızım şu telefona.
- Hellö?

Mesajları okuyan Hamra, gülmeden edemedi. Bu kız, hayatı boyunca tanıdığı en deli insan olabilirdi. Asansöre bindiğinde arkadaşının numarasını buldu ve arayıp telefonu kulağına götürdü. Demre, kısa süre içerisinde telefonu açmış ve açtığı anda çemkirmeye başlamıştı bile.

"Neredesin kızım sen? Ben sana ulaşamayınca ne kadar telaşlandım biliyor musun?"

"Buradayım. İşim vardı ondan telefona bakamadım. Özür dilerim."

"Neyse ki abime ulaşınca o iyi olduğunu söyledi. Neyse, asıl konumuza gelelim. Antalya'daymışsın Hanımefendi?" demesiyle Hamra derin bir nefes aldı ve en düzgün açıklamayı düşündü.

"Benim de dün akşam haberim oldu."

"Neden söylemiyorsun kızım?"

"Akşam söylemek istedim ama elinde dondurma ile işe koyulmuştun. Sabah da tuvalete gideceğim dedin."

"Araya sıkıştırsaydın ya? Abime söyler ben de gelirdim. Ne güzel kısa da olsa bir tatil yapardık."

"İnan ben de toplantıya girip akşam döneceğiz sanıyordum. Yanıma öyle pek kıyafet bile getirmedim."

"Bana söylemezsen olacağı buydu zaten. Ee, bari anlat bakayım, hava nasıl? Denize girdin mi?"

"Hayır, daha yeni odamdan çıkabildim." diye sohbet etmeye devam ettiler.

"Vizyonsuz. Sen şimdi yanına bikini falan da almamışsındır." dediğinde Hamra lobiye sonunda inmişti.

"Ya alsam ne olacak? Yüzme mi biliyorum ben?"

"O da doğru. Yine de güneşlenir, arada ayaklarını sokardın." dediğinde Hamra sıkıntıyla nefesini dışarı bıraktı ve Demre, onun vermek istediği mesajı net bir şekilde aldı.

"İyi be, ne oflayıp pufluyorsun? Oradan bana enişte bulmadan dönme. O kadar."

"Tamam Demre. Hadi kapatıyorum. Öptüm seni kocaman." diyerek arkadaşını geçiştirmesi ile Demre diğer tarafta konuşmaya devam etti ama Hamra çoktan telefonu kapatmıştı.

Demre'nin geri eve döndüğü zaman başının etini yiyeceğini biliyordu. Yine de rahat rahat dolanmak ve kafasını rahatlatmak istiyordu. Bu adam, hayatlarına girdiği günden beri kafasını gereğinden fazla meşgul etmeye başlamıştı. Her defasında kendisine kötü bir şey söylemesi de cabasıydı. Dün gece olanlar aklına geldikçe gerilmeden edemiyordu. Sabahtan beri hiçbir şey olmamış gibi davranıyor olsalar da genç kızın gururuna dokunmuştu. Bir insanın kendisine o şekilde bakmasına dayanamıyordu. Üstelik bir de Demre'yi kötü etkiliyor bahanesi ile kendisiyle konuşması yok muydu?

Aklındaki düşüncelerle yorulana kadar yürüdü. En sonunda büyük havuzun kenarında oturup ayaklarını suya soktu. Hava inanılmaz sıcaktı ve gerçekten diğer insanlar gibi o havuza girmeye ihtiyacı vardı ama havuzları hiç sevmezdi. Kaldırma kuvveti daha azdı ve ayakları yere değse de her an boğulacakmış gibi hissederdi.

Öyle oturmuş, ayaklarını bir çocuk gibi suda hareket ettirirken güneş, beyaz tenini çoktan yakmaya başlamıştı bile. Belki de Demre haklıydı. Bikinilerini alıp güneşlenmesi kendisine iyi gelebilirdi. Tam da o sırada arkasında duyduğu sesle irkilmesi bir olmuştu.

"Sen hâlâ suya girmedin mi?"

Dönüp baktığında kafasına şapka takmış bir şekilde kendisine bakan adamı görmüştü.

Bölüm nasıldı?

Yazar: İlayda Melis Okurgan

Youtube: Mel Okurgan
Instagram: ilmelistan
Twitter: ilmelistan

YARDIMCI HESAPLARI

Wattpad: melis_hikayeleri
Instagram: melseytanlari
Facebook: melis hikayeleri

KIRMIZI KİTAP OLUYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin