BÖLÜM -5-

696K 69.5K 4.8K
                                    

SINIR 1K VOTE 1K YORUM

DİĞER BÖLÜMLERE VOTE ATMADAN GEÇMEYİN LÜTFEN. BURADA DA BİRAZ VOTE KASALIM :d

İş çıkış saati geldiğinde genç kız yorgun bir şekilde şişliği biraz da olsa inmiş olan ayağına, ayakkabılarını acıyla geçirmişti. Yine ağrıyordu ama arabaya binince yine çıkarır, bir daha giymez eve de çıplak ayakla girerdi artık. Şimdi nezaketen de olsa bu lanet ayakkabıların içinde olmalıydı.

Üzerine deri ceketini geçirip iş kadınından anında spor bir kadına döndüğünde bu sefer gençliği daha da güzel geliyordu.

Çantasını da alıp odadan çıktığında karşıda koltukta oturmuş olan patronu başını kaldırıp kendisine baktı. Güzel kız gözlerini kaçırmak istese de patronu daha çabuk önüne dönmüş ve bilgisayarına bir şeyler yazmıştı.

"Şey, bana daha ihtiyacınız yoksa ben çıkabilir miyim?" dediğinde dudaklarını yaladı ama adamın kendisine iş vermemesi için dua ediyordu. Sonuçta mesai saatleri şu anda bitmişti ve o artık eve gidip yatağıyla birlikte kalmak istiyordu.

"Hayır."

Anlamadım. Şaşkınlıkla ilk önce kaşları çatıldı sonra dudakları aralandı. Tatlı bir mimikle derin nefes alırken patronu, umursamadan karşısındaki bilgisayara bakıyordu.

"Yapacağım bir şey mi var Ahzal Bey?" dediğinde başını kaldırıp yine kendisine bakmadı. Derin nefes alıp veren kız sabırsızca rahatsız eden topuklularının üzerinde dikilirken patronu sonunda göz ucuyla ona baktı ve yavaşça süzdü. Ayağındaki ayakkabıları görünce geri yüzüne bakmış ve çenesi ile masanın önündeki koltuğu işaret etmişti.

"Geç otur. Benim işim var." dediğinde genç kız anlamayan bakışlarla adama baktı ama dediğini yaptı. Yavaş adımlarla ilerleyip gösterdiği koltuğa oturdu.

Genç adam kızın göz ucuyla oturduğunu gördüğünde önündeki dosyanın ne olduğunu unuttu bir an.

Elinde çantası, masum masum kendisine bakıyordu muhtemelen. İki günde nasıl çözmüştü hemen bu kızı? Hep masum ayaklarına yatmıyor muydu zaten?

Şimdi kıza dönüp baksa kendisine boncuk boncuk gözleri ile bakıp göndermesini söyletecekti ama yoktu öyle bir dünya.

"Ayakların iyileşti mi?"

Bu sözleri hâlâ bilgisayara bakıp yazı yazıyorken söylemişti. Genç kız patronunun kendi sağlığını sormasına karşın biraz da olsa sakinleşirken mırıldandı.

"Şişliği indi Ahzal Bey. Sorduğunuz için teşekkür ederim." dediğinde genç adam kaşlarını çattı ve bir an güzel kıza bakma gafletinde bulundu.

Kızın kendisini sinirlendirmek için bu şekilde konuştuğunu sanarak dönmüştü ama dönmesiyle o gözlerin kendi gözleri üzerine düşmesi bir olmuştu.

Bir insan neden bu kadar güzel bakardı ki? Nereden geliyordu bu? Kendisine bu şekilde bakarak ne yaptığının farkında değil miydi bu kızıl afet?

Ah! O afet falan değildi. O sadece küçük bir kızdı.

Ne küçük ama!

Kaşlarının çatıklığı yok oldu. Ama karşısında oturan kız neden kendisine yine kızdığını anlayamamıştı. Ne kötü adamdı öyle. Her şeye sinirlenip hep kendisine kötü kötü bakıyordu.

"Sen benim çalışanımsın. Elbette ki soracağım." dedi kendisi bile daha önce Neslihan'a sağlığını ne zaman sorduğunu hatırlamazken. O düşüncesiz adamın tekiydi. Bunu biliyordu. Ama başka bir şey söylemesine gerek yoktu zaten.

O sırada odanın büyük kapısı çaldı. Genç adamın dikkati arkasına verilirken güzel kız adama bakmaya devam etti.

Bu yakışıklı adamı boş bulmuştu en azından incelemeden olmazdı. Ama son anda kulağına gelen sesle Neslihan Hanım'ın konuşmasını dinlemek zorunda kaldı.

"Efendim ben çıkıyorum. İstediğiniz bir şey var mı?" dediğinde iri adam oturduğu yerde tek bir mimik bile oynatmadan tek kelime etti.

"Hayır."

Genç kızın kaşları çatıldı. Sekreterini gönderiyordu da kendisini neden yanında tutuyordu şimdi bu adam?

"İyi akşamlar efendim. İyi akşamlar Hamra!" dediğinde nezaketen arkasına dönüp gülümsedi ve,

"İyi akşamlar Neslihan Hanım!" dedi.

Odanın kapısı kapanıp tekrar odada yalnız kaldıklarında ister istemez o güzel kaşlarını çatıp adama döndü. Ama patronu da yerinde ayaklanmış, uzun boyuyla âdeta bir devi andırmıştı.

Gıkını bile çıkaramayan güzel kızın şaşkınlıkla gözleri kırpışırken patronu bilgisayarını kapatmış ve üzerine askılıktan ceketini alıp geçirmişti.

Asil ve o kadar yakışıklı duruyordu ki bakımlı koyu siyaha kaçan kahve saçları dağılmış, işin yorgunluğundan orada burada yer alıyordu. Ama o kadar güzel duruyordu ki güzel kız adamın saçlarına dalıp gitmişken zümrüt yeşillerinin kendisine çevrildiğini gördüğü gibi irkildi.

Evet, adamın gözleri de bir yapıttı âdeta. Ama o kadar korkunç duruyordu ki öyle ürpertici bakıyordu ki uzun süre o gözlere bakarsa düşüp bayılmaktan korkuyordu.

Yerinden kalkıp bir nebze de adama aşağıdan bakmazken Ahzal genç kızı göz ucuyla süzüp yakasını düzeltmişti.

"Hadi. Gidiyoruz."

Anlamamıştı güzel kız, soran bakışları patronunda dolanırken itiraz etmişti.

"Ama ben Demre ile gidiyorum Ahzal Bey!"

Genç adam ise umursamadan güzel kızın önünde durmuş ve iri, uzun boyunu sergilemişti. Kendisine yetişemeyen bu güzel kız topuklularıyla sadece çenesine kadar gelebiliyordu.

"Demre'nin patronunun bir toplantısı var. Bu akşam geç çıkacağını söyledi. Seni aramış ama telefonun kapalıymış." dediğinde güzel kız gözlerini kırpıştırdı.

Hay Allah! Telefonun şarjı ne zaman bitip kapanmıştı ki?

"Ah... Şey! Peki, telaşlanmış mı?" diye masum masum sorduğunda genç adam dümdüz güzel kıza bakıyordu.

"Senin yüzünden kardeşimden yine bir azar yedim..."

Sözlerinin ardından arkasına dönüp uzun adımları ile ilerlerken çoktan kapıya ulaşmıştı bile.

Genç kız utançla başını yere eğerken ayaklarının ağrısını bile unutmuştu.

Demre'ye bu akşam kızmalıydı. Kendisini koruyabilirdi ve abisiyle de aralarını bozmak istemiyordu.

Genç adamın iri bedeninin ardından küçük ve hızlı adımlarıyla ilerlerken asansörü beklemeye başladılar. Güzel kız çaktırmadan göz ucuyla patronuna bakıp ne kadar kızgın olduğunu anlamaya çalışıyordu. Patronu ise oldukça ciddi bir edayla karşısına bakınıyordu.

Sonunda asansör geldi ve bindiler. İçeride beş altı kişi yer alıyordu. Rahat bir şekilde durdukları için sevinirken, erken sevindiğine sonraki katlarda yanmıştı. Herkesin çıkış saatine geldiğinden asansör neredeyse her katta duruyordu. Güzel kız geriye gittikçe gidiyor, sıkışan bedenlerin arasında kaşları çatık insanlara bakıyordu. İçinden söylenmeden de edemiyordu. Ne vardı yani diğer asansörü bekleselerdi?

Sinirle nefesini bırakırken önündeki adam çantasından bir şey çıkarmak için kendisine doğru gelmesi ile şaşkınlıkla adamın neredeyse kendisine yaslanmış çantasına baktığını da görünce belinden bir el onu tuttu ve kendi bedenine çekti.

Önündeki beden arkasına dönüp özür dileyecekti ki Hamra'nın güzelliği karşısında bir an tutuldu. Çantasında ne arayacağını bile unutup öylece kalırken son anda kızın kendisine bakan çatık kaşlarının ardından gökyüzü mavisi gözlerini görünce boğazını temizledi. Gözleri bir an arkasında kendisine sinirle bakan patronuna kaydığında yutkundu ve özür dileyip utançla önüne döndü.

Güzel kız ise tam karnının yanında olan kocaman elin neredeyse bedeninin yarısını kaplamasına mı şaşırsa yoksa adamın sert bedenine yaslanıyor olduğuna mı şaşırsa çözememişti.

Adamın nefesini hemen toplu saçlarından çıkan bebek saçlarında hissedebiliyordu. Tanrım! Ne kadar yakınlardı kim bilir. O kadar insanın yanında bu şekilde yakın durmaları yanlış anlaşılabilirdi ama neredeyse herkes bu şekilde asansörde yer almıyor muydu?

Kasılan bedeni ile öylece dikiliyordu. Bir erkeğe yakın olmaktan hoşlanmazdı ama gariptir ki bu adama yakın olup, sırtını onun bedenine yaslıyor oluşundan hiç rahatsız olmamıştı.

Önündeki adam gidebildiği kadar öne gitmiş ve güzel kıza yer ayırmışken genç adamın elinin belinden çekilmemesi üzerine öndeki boşluğa da gidememişti. Hemen yanında duran sıkışık kadın rahatlamak için o boşluğa doğru kayarken daha da adama yaklaşmak zorunda kalmış, âdeta bedenini adamın göğsüne yaslamıştı.

Tanrım! Bu insanlarda hiç anlayış yok muydu? Ne kadar adama yaklaştığını görmüyorlar mıydı?

Başı adamın çenesi yüzünden hafif yanda dururken elinin altındaki bedenin kasılmış olduğunun farkındaydı genç adam.

Güzel kızın eşsiz kokusu buram buram burnuna gelirken neredeyse yüzünü saçlarına gömecekti.

Güzel kızın kendisine daha da yaklaşması ile o koku oldukça netleşmiş ve insana bağımlık etkisi yaratırcasına nefes alma isteği vermişti.

Geri gitmek istedi ama zaten asansörün duvarına yaslanıyordu. Burnuna gelen bu eşsiz güzel kokunun kendisini bu denli etkilemesini hem anlamlandıramıyor hem de buna sinirleniyordu.

Bu küçük kızıl, kendisini iki dakikada dumur edebiliyordu.

İkisi de gergin bir şekilde asansörün istedikleri kata gelmesini beklediler.

Ama o kadar uzun gibi gelmişti ki o zamanlar, genç kızın kalbi hızlanmış patronu ise kokusu ile mest olmuş ve kafası karışmıştı.

Bu kızı öldürse kaç yıl müebbette yatardı?

Hayatında bir sürü kadın olmuştu. Ünlü mankenlerden tutun striptizci bile. Her daldan bir kadın tattığına adı gibi emindi. Türkiye'ye döndüğünde kardeşi ile doğru bir hayat yaşamak için bütün pisliklerini orada bırakıp gelmişti. Çapkın bir erkek olmamıştı hiçbir zaman. Gerek kalmamıştı çünkü kadınlar bu iri adamın yanına geldiklerinde uzun ilişkili hayat yaşayamayacaklarını elbette ki bilerek adım atıyorlardı.

Ama hiçbir zaman bu kadar bir kadından etkilendiğini hatırlamıyordu. Evet, onunla yatmak isterdi, ilgi çekici gelirdi ama sonrasında biteceğine adı gibi emin olurdu.

Ve bu kadın sadece onu yatakta cezp edecek bir etki yaratmıyordu.

Kokusu, bakışları, duruşu, konuşması, vücudu...

Bunların hepsinin güzelliği bir kadında nasıl toplanırdı? Ya da kendisi mi çok etkilenmişti de öylece bu küçük kadını düşünüp duruyordu?

Ama şu önlerinde duran adamın az önce bu güzel kadına baktığında nasıl etkilendiğini görmüştü. Üstelik otuz yaşına basmıştı bu adam.

Delirecekti.

Bu kadını bir gün öldürmezse iyiydi.

Asansör durdu ister istemez kadının o güzel, hiç yağın barınmadığı karnından elini yavaşça çekti. Boşalan asansörden yavaşça en son onlar indi.

Başını öne eğmiş ve patronundan yana bakmayan güzel kız beyaz teni ile otoparkı âdeta aydınlatırken patronu her zamanki yerine doğru ilerledi, burası asansöre en yakın park yeriydi ve onun yerine de kimsenin koymaması gerektiği kesindi. Yöneticilere ait olan bu sırada patronun yerine kimse göz dikemezdi.

Büyük, gösterişli bir SUV arabanın ışıkları yandığında güzel kız nereye gideceklerini anlamıştı. Birkaç adım sonra arabaya bindiler ve ikisi de konuşmadı. Güzel kız ayakkabılarını bile çıkaramazken oturduğu yerde emniyet kemerini bağlamış duruyordu.

Ellerini kucağında bağlamıştı. Tedirgindi biraz, araba son sistem olmasına rağmen şoför koltuğunda oturan sinirli patronuydu. Acaba hoyrat kullanıyor muydu ki arabayı?

Hareket eden arabaya karşılık derin bir nefes aldı ve içinde tuttu. Şarjı bitmemiş olsaydı şimdi Demre'ye mesaj atardı ve bu agresif adamın nasıl araba kullanıp kullanmadığını sorardı.

Ama trafiğe çıktıklarında hiç de şüphelendiği gibi olmamıştı. Yanında oturan iri adam dikkatle arabayı kullanıyor ve kurallara uyuyordu.

Rahat bir nefes bıraktı güzel kız. Arkasına yaslanıp bu rahat arabanın keyfini çıkarırken artık daha az yorgun gibi hissediyordu.

Bir istasyona girdiklerinde genç kız anlamasa da sormamıştı. Adam arabaya benzin koyup arabayı kenara çektiğinde yıkanması için bırakmıştı.

Bunu her gün yapardı. Temiz bir arabayı severdi ve her çıkışta buraya gelip arabasını yıkatırdı.

Dışarıya çıkmış görevliye selam verirken adama parasını uzattı. O sırada çalışan şapkalı adam kendisinden oldukça uzun ve iri adama bakıp sordu.

"Efendim, genç hanım içeride mi kalacak?"

Ahzal içeride duran kadına göz ucuyla baktı. Kızıl saçları arabanın içinde âdeta farklılığını sunup kendisini dikkat kestirirken beyaz teni ile bir içimlik su gibi duruyordu.

Arabayı yıkayan adamın, o kızdan ne kadar büyük olduğunu düşünse de çalışana, "Bir dakika..." deyip arabaya doğru ilerlemeye başlamıştı bile.

Genç kız ise eline bakıp bir an önce eve gitmeyi bekliyordu. Patronunun neden burada durduğunu anlamıştı.

O sırada kapısı açıldı. Başını çevirip baktığında ise takım elbisesinin içinde arabasının içine doğru eğilmiş patronu kendisine bakıyordu.

"İstersen dışarıya çıkabilirsin. Arabayı yıkayacaklar."

Genç adamın bu kadar kibar konuşmasına şaşıran genç kız, ilk önce şaşkın şaşkın o güzel gözlerini kırpıştırdı. Genç adamın ister istemez kaşları çatılırken dudakları aralanmış bu güzel kıza uzun uzun bakmamak için hızla doğrulmuştu.

Güzel kız ise patronunun yine neye sinirlendiğini anlayamamıştı. Yüzünü asıp arabadan çıktığında patronu da istasyona doğru ilerliyordu. Kapıyı kapatıp arabayı yıkamak için gelen görevliye, "Kolay gelsin." dedi.

Görevli adam ise güzel kıza göz ucuyla bakıp kabul edecekti ki gördüğü güzellikle bir an öylece kıza bakakaldı. "Aman tanrım!" dedi kendi kendine. "Bu ne kadar da güzel bir kadındı böyle..."

Güzel kız beyaz teninde hoş bir gülümseme bahşetti adama. Görevli adam ise güzel kızın gülümsemesine şaşkınlıktan cevap bile verememişti.

Hamra ise arkasını dönüp boş yolda ilerlerken patronunun peşinden falan gitmeyi düşünmüyordu. Kenarda oturmak için koyulmuş çimenliklerin arasında olan kamelyayı gördüğünde ilerledi.

Ne kaba patronu vardı öyle. Neslihan Hanım ona senelerce nasıl katlanmıştı kim bilir? Adam onu bir kez bile kale almıyor, asık suratı ile kendisine bakmaktan başka bir şey yapmıyordu.

Hayır, bir de o çatık gür kaşları yok muydu?

Kusursuz bir bedene ve yüze sahip olan bu yakışıklı adamın huysuz olması akıl alır bir durum değildi.

Yine de omuz silkip geldiği kamelyaya yavaşça oturdu. Hafif esen havaya karşın havada bir tane bile bulut yoktu. Soğuk değildi ama üzerindeki ceketini çıkarırsa üşüyeceğine emindi.

O sırada yanında bir gölge oluştu. Sonra bir miyavlama sesi duyduğunda başını kaldırıp şaşkınlıkla bu kadar büyük gölgenin sahibi kediyi görmeyi bekledi.

Ama tahmin ettiği gibi olmadı. Büyük gölge bir kediye ait değildi.

Üzerinde gömleği olan, kolları yukarıya kadar sıvanmış uzun denilebilecek biraz kaslı bir adamdı.

Genç kız şaşkınlıkla adama baktı. "Miyavlama sesini şimdi bu adam mı çıkardı?" diye düşünmeden edemedi. Ama sonrasında kollarını önünde kavuşturmuş, büyük kollarının arasında göremediği küçük kediyi fark edince yüzünde bir aydınlanma oldu.

Masaya gelen adam, genç kızdan yanına oturmak için izin isteyecekti ama güzel kızın kafasını kaldırıp kendisine bakması ile dili tutulmuştu.

"Ne kadar duru güzelliğe sahip bir kadındı öyle..."

Güzel kız ise adamın tutulduğunu bile fark etmeden kocaman gülümsedi, yerinden kalkıp küçük adımla adama yaklaşırken,

"Ah! Bu kedi sizin mi?" diye hoş ve güzel bir sesle konuştu.

Zar zor biraz da olsa kendisine gelen adam ilk önce etkileyici bir şekilde gülümsedi.

"Az önce ağacın kenarında miyavlarken buldum. Tutmak ister misin? Ben de yemeğini hazırlayabilirim." dediğinde genç kız adamın diğer elinde duran poşeti fark etti. Heyecanla ellerini birbirine sürtüp,

"Lütfen!" dediğinde gülümseyerek adama daha da yaklaştı.

Yeni tanıştığı bu adam güzel kızın kendinden kısa, kediye eğilmiş ve büyük bir şefkatle uzandığı kediye bakınca öylece kalmıştı.

Kediyi adamın ellerinden alıp, yumuşacık beyaz tüylerinin içinde mırıldanan kediyi eline aldığında daha da sıcak bir gülümseme ile gülümsedi güzel kız.

Gülümseyince öyle güzel olmuştu ki adam hâlâ şaşkınlıkla durmuş bu güzel kızı izliyordu.

"Sen ne kadar güzelsin öyle. Ah, gözlere bak! Acıktın mı sen?" diyerek onu kucağına alıp okşamaya başladığında başını kaldırıp adama ışıldayan gözlerle baktı. Bir anda bütün yorgunluğu, patronuna kızgınlığı uçup gitmişti. Bu güzel kadını mutlu etmek ne kadar da kolay ve güzel hissettirmişti tanımadığı bir insana...

"Gerçekten çok tatlı. Sahiplenecek misiniz?" diye sorduğunda genç adam farkında olmadan aklında böyle bir şey olmasa da, "Evet." deyivermişti. "Ah! Ne güzeldi öyle, bu güzel kız. Kucağına kediyi almış, sanki bir anne şefkatiyle okşuyordu onu."

Son anda kendisine geldi adam. Gözlerini güzel kızdan çekip elindeki poşetten sütü çıkardı ve marketten aldığı derin tabağa boşalttı.

Genç kız kediyi bırakmak istemese de masanın üzerine, kabın yanına koyup onu teşvik etti.

Minik kedi küçücük dilini çıkarıp sütü içmeye başlarken karşısına geçip oturmuş adama kocaman gülümseyerek döndü.

"Bu yaptığınız gerçekten de çok güzel bir davranış..."

Genç adam bu güzel kızın kendisine verebildiği en güzel gülümsemeyle baktığına mı şaşırsa yoksa aklında dahi yokken bir kediye sahip olduğuna mı anlayamamıştı.

Ahzal ise şehrin ünlü restoranlarından olan büyük yere girip kendisine yemek paketlemişti. Elinde poşetle geri gelirken genç kızın nereye gittiğine bakınıyordu o sırada. Başına bir şey gelmezdi inşallah. O kadar güzeldi ki insan onun başına bir şey geleceğinden elinde olmadan korkuyordu.

Arabanın yanına geldi. Yıkanması yeni bitmiş arabayı kurulayan adama teşekkür edip koltuğa koyduğu yemekle birlikte ileride kamelyada oturmuş karşısında bir adamla sohbet eden güzel kızı görünce kaşları anında çatıldı. Kapıyı kapatıp oraya doğru yürürken genç kızın karşısındaki adama gülümseyerek konuşması, adamın da ona ilgi ve hayranlıkla baktığını fark etti.

Ah! Bu kızda şeytan tüyü mü vardı? Önüne gelen her yerde kaç tane adamı etkiliyordu, kim bilir?

Sinirle yumruklarını sıktı. Ama derin nefes alıp verirken yanlarında dikildiğinde uzun, heybetli bedeni anında fark etti sohbet eden ikili.

Ahzal, bu güzel kızın karşısında oturup ilgiyle dinleyen delikanlıya baktığında kendisinden birkaç yaş küçük duruyordu. Kendisine bakması ile genç kız da onu fark etmişti.

"Ah! Ahzal Bey. Bakın, ne kadar tatlı bir kedi öyle değil mi? Bu Beyefendi kediyi az önce açlıktan miyavlarken bulmuş." dediğinde genç adam hâlâ kaşlarını çatmış ikisine bakıyordu. En sonunda kızın ellerinin arasında duran küçük beyaz kediyi görünce,

"Araba hazır." dedi.

Genç kız patronunun bu soğuk tavrına karşın bir şey demeden ayağa kalkmıştı. Duygusuz herifin tekiydi. Uzatmaya gerek yoktu sonuçta.

Ayağa kalktığında kediyi yanına getiren adama gülümsedi.

"Görüşmek üzere. Seninle tanışmak güzeldi." dediğinde eğildi ve sokak kedisinin pis olduğunu bile umursamadığı tüylerine küçük bir öpücük kondurdu.

Patronunun yanına geldiğinde birlikte dönüp ilerlemeye başladılar. Ama genç kız bu sefer yüzünü asarak konuşmuştu.

"Ne kadar kötüsünüz. Bir kediye bile kızıyorsunuz." dedi.

Genç adam yanında kendisiyle konuşan kıza sinirle göz ucuyla baktı.

O kediye falan mı kızdığını düşünüyordu? Karşısındaki adamın kendisi ile flört ettiğini bilmiyor muydu? Üstelik muhtemelen kendisi de ona karşılık vermişti ki adam böyle yüz bulmuştu.

"Alt tarafı bir kedi..." dedi genç adam da mırıldanırcasına.

Genç kız ise kafasını kaldırıp uzun bedene baktı. Genç adam o güzel gökyüzü mavisi gözlerinin kendisine baktığını bilse de sesini çıkarmadı, bakmadı, ona bakarsa siniri yine gider, düşünceleri çok ayrı bir ütopyada toplanır ve bu kızıl afet yine kendisini alt ederdi.

Arabaya geçtiklerinde genç kız emniyet kemerini bağlayıp yine adama dönmüştü.

"İnsanları sevmiyorsunuz anlarım. Ama küçücük kedinin size ne gibi bir zararı olabilir ki?" dediğinde genç kızın söylerine karşılık Ahzal dönüp ona bakma gafletine düştü.

Genç kız çatmıştı bu sefer kaşlarını. O biçimli kaşları öyle güzel kıvrılmış, kirpiklerinin üzerinde yer alıyordu ki hayranlıkla bakmamak elde değildi.

Derin bir nefes aldı ve gözlerine dikkatle baktı. Kafa mı tutuyordu bu güzel kız kendisine? Üstelik insanları sevmediğini nereden çıkarmıştı?

Arabayı çalıştırıp yola çıktığında düşüncelerinin içerisinde konuştu.

"İnsanları sevmediğimi nereden çıkardın?"

Genç kız şaşkınlıkla adama dönüp baktı ve o güzel sesi ile konuştu.

"Çok kabasınız bir kere. Üstelik hiç gülümsemiyorsunuz. Gülümseme kaslarınız olduğundan bile şüpheliyim." dediğinde genç adam kendisini suçlayıcı bir ifade ile konuşan güzel kıza bir an döndü ve şaşkınlıkla baktı.

"Kaba mı? Ben mi kabayım?"

"Tabii. Bilmiyormuş gibi davranmayın lütfen. İkimiz de biliyoruz ki siz çok huysuz bir adamsınız."

"Bir gün seni yordum diye mi bu kin?" dedi genç adam hemen kendisini korumak için pelerinini öne çekerken. Genç kız ise başını çevirip genç adamın güzel, yan profiline bakarak konuştu.

"Ah! Tabi ki hayır. Ne münasebet. Ben çalışmak için geldim sizin şirketinize."

"Sabahtan beri bana surat yapıp millete gülümseyen de bendim öyle değil mi?" dedi genç adam da durdukları kırmızı ışıkta genç kıza bakarak. Güzel kız kaşlarını çatmış adama bakıyordu. Ne demek ona surat asmak?

"Ne münasebet. Ben size surat falan asmıyorum. Siz kendi yüzünüzden haberdar değilsiniz herhâlde? İnsana bakma tenezzülünde bile bulunmuyorsunuz. Kibarlığına teşekkür etmeyi bırakın cevap bile vermiyorsunuz." dediğinde genç adam bu güzel kızın kendisini eleştirmesinden hiç ama hiç hoşlanmamıştı.

"Çalışanlarımla çok fazla samimi olmayı sevmiyorum." dedi hızla kendisini tutamayarak. Genç kız ise kaşları çatık adama bakmaya devam etti.

Ahzal ağzına aldığı sözlerden nedense pişman olmuş sıkıntı içini anında kaplamıştı. Oysaki bu kız çalışanı değil miydi? Sözleri doğruydu bir nevi. Ama nedense söylediğine pişman olmuştu işte.

Güzel kızın asık suratı ile önüne döndüğünü görünce daha da sinirlendi. Az önce adama ne güzel gülümsüyordu. Ama kendisine gelince kaşlarını çatıp kötü kötü bakmaktan başka yaptığı bir şey yoktu.

"Sizden benimle samimi olmanızı istediğim falan yok Ahzal Bey. Sadece insanlara küçük bir teşekkür etmek bile inceliktir." dediğinde başını onun zıddı yönünde cama çevirmişti.

Genç adam ışığın yeşil yandığını arkadan gelen korna sesleri ile anlamıştı.

Sıkıntıyla nefesini verdi ve arabayı hareket ettirdi. Güzel kıza göz ucuyla yol boyunca baksa da bir kez bile kendisine dönmemişti.

SINIR 1K VOTE 1K YORUM

Yazar: İlayda Melis Okurgan

Youtube: Mel Okurgan
Instagram: ilmelistan
Twitter: ilmelistan

YARDIMCI HESAPLARI

Wattpad: melis_hikayeleri
Instagram: melseytanlari
Facebook: melis hikayeleri

KIRMIZI KİTAP OLUYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin