Sabahında odasından çıktığında hala gözlerinin şişliği inmemişti. Demre ise ona kahvaltı hazırlamış, sessiz sedasız masada bekliyordu. Gülümsedi Hamra arkadaşının bu haline. Demre bilmezdi ki mutfaktaki eşyaların ne işe yaradığını bile. Ne zaman çok üzülse oturup kendisine bir şeyler hazırlamaya çalışır ama sonrasında harabe olmuş mutfağı ikisi toparlardı. Ama bu sefer olay farklıydı sanki. İki arkadaş da bunu biliyordu. Bu sefer onu üzen, bir başkası değildi. Demre'nin arkasından saydırıp onu hayatlarına bir daha sokamayacağı birisi de değildi. Öz abisiydi genç kızın. En sevdiği arkadaşının bu denli kalbini kıran tek insan abisinden başka kimse değildi.

O an, nefret etti ondan. Bu masum kızı, kendi pislikleriyle örselediği için bir kaşık suda boğmak istedi. Ama hiçbir şey yapamıyordu ki. Eli kolu bağlanmıştı sanki. İlk defa bir çözüm yolu bulamıyordu.

"Günaydın." dedi Hamra kuru bir ses tonuyla. Demre ise ona karşılık verdi ama aralarındaki tek konuşma bu oldu. Hamra, masadaki kahvaltılıkları ağzına sürmek istemiyordu ama yemeye ihtiyacı olduğunu, en kısa sürede normal hayatına dönmesi gerektiğini biliyordu.

Bir dilim peynir attı ağzına ama hemen ardından midesini bulantısı ile karşı karşıya kaldı. Çatalını yavaşça tabağın kenarına koyarken Demre konuşmuştu bu sefer.

"İstersen yemeyebilirsin." Ama yemesini istiyordu. Dün de bir şey yememişti ki. O çelimsiz bedeninin güçsüz kalıp yere yığılmasından korkuyordu.

"Yiyemiyorum. O kadar uğraşmışsın. Özür dilerim." diye zar zor konuşan Hamra'ya karşılık Demre suçlu bir şekilde dudaklarını büzdü.

"Saçmalama. Ben senin için her şeyi yaparım." dediğinde iki genç kızın da aralarındaki sevgilerinden dolayı gözleri doldu.

"Biliyorum." dedi Hamra. Gerçekten de biliyordu Demre'nin yapacağını ama bu sefer de ikisi farklı kulvardaydılar. Arada kalmış beyaz saçlı arkadaşının farkındaydı Hamra. Bu yüzden onun halini de düşünmeden edemedi.

"Ben iyiyim." dedi ama buna kendisi bile o an inanamadı. "Gerçekten." dedi yine kendisin inandırmak istercesine. Ama ikisi de inanmadı.

"Sadece... Biraz zamana ihtiyacım var." dedi ve yeniden gözleri doldu.

Demre, yavaşça yerinden kalkıp onun yanına geldiğinde anında kollarını boynuna dayadı ve yanağına yanağını yasladı.

"Söz veriyorum birlikte atlatacağız." dedi ve burnunu çekip kollarını daha da sıkı sardı. "Sonra, bu halimize yeri gelecek güleceğiz." dedi ve onu hafiften sarstı ama ikisi de o sırada ağlarken genç kızın sesi boğuk ve çatlar bir haldeydi. "İlk defa üzmüyorlar bizi dimi? Biz nelerin üstünden geldik."

Ve iki genç kız, birbirlerine sarılarak ağladılar.

Zaman geçti. Demre, Hamra'yla konuşmak isteyen abisini evin yakınına bile yaklaştırmadı. Hamra da bundan habersiz bir şekilde telefonunun başında bekledi. O adamı ne olursa olsun seviyordu. Araması için bekledi ama aramadı. Aramaya yeltendi ama gururunu kıramadı. Ne diyeceğini bilmiyordu ki. Ne yapacağını bilmiyordu. Öylece bekledi bir süre telefonunun başında. Günler geçti. Yavaştan unutmaya başladı. Biraz daha gün geçti, dışarı çıkmaya başladı. Üzüntüsünü unutmadı ama gün yüzünde de tutmamaya başladı. Gün geçti, içtenlikle gülmeye başladı. Her geçen gün, acısını içine gömdü. Aylar geçti. Unutmadı ama bir anı olarak kalmasına izin verdi. O aylar geçen sürede ise bir kere bile Ahzal'ın yüzünü görmedi.

Okulu bitti. İstediği şirkette staja başladı. Artık aklı çok meşgul oluyordu. Arada geliyordu aklına. Patronunun odasına girdiğinde ya da dışarıda el ele tutuşan sevgilileri gördüğünde. Üzülüyordu ama ağlamıyordu artık. Üzüntüsünü içinde yaşamayı öğrenmişti.

KIRMIZI KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now