NEDEN NAMAZ KILAYIM Kİ?

12 1 0
                                    

Üst üste sorarsınız:

“Niçin namaz kılmıyorsun?”

“Neden namazını aksatıyorsun?”

“İbadetlerini neden terk ediyorsun?”

“Kulluk görevini niçin ihmal ediyorsun?”

“Tembellik ve gevşeklik göstermemin sebebi nedir?”

Bu sorulara başka soruları eklemek ve sormak mümkün.

Verilen cevaplar bellidir, üç aşağı, beş yukarı, hemen hemen aynıdır.

“ALLAH’ın benim ibadetime, namazıma bir ihtiyacı mı var ki?”

“Madem ihtiyacı yok, öyleyse ALLAH’ın neden Kuran’da birçok ayette namaz kılmamızı istiyor. Üstelik bir de ibadeti terk edeni cehennem azabıyla korkutuyor… Kuran’nın o güzelim,

Dengeli anlatımına bu tür ifadeler nasıl olur da yakışır?”
Önce birinci sorudan başlayalım.

“ALLAH’ın ibadetimize ihtiyacı var mı, yok mu?”

ALLAH’ın ne sana ihtiyacı var, ne de bana.

ALLAH’ın benim hiçbir şeyime ihtiyacı olmadığı gibi, namazıma, ibadetime de hiçbir şekilde ihtiyacı yoktur, muhtaç değildir.

ALLAH bizim gibi varlık değil ki…

Çünkü her şeyi o yaratıyor, bütün ihtiyaçlarımızı o veriyor.

Diğer yandan, ALLAH’ın bir insan gibi düşünmek de doğru değil. Böyle bir düşünce kadar anlamsız ve saçma bir şey olmaz.

ALLAH hiçbir şeye muhtaç değildir, her şey ve her insan Ona muhtaçtır, herkesin, her an ona ihtiyacı vardır. Çünkü O samad’dir, Gani’dir.

Her şeyin sahibi odur, hiçbir varlığın hiçbir şeyine muhtaç değildir.

Her şeye muhtaç olan ve ihtiyaç duyan biziz. 

O ALLAH’tır, biz kuluz. İbadete muhtacız, namaza muhtacız.

Neden mi? 

Çünkü az-çok hepimiz hastalanıyoruz, dertler ve sıkıntılar içinde kalıyoruz.

Bizi derde, tasaya sokan da şeytanın tâ kendisidir…

Şeytan bir kere boş durmuyor. Sürekli aklımızı, kafamızı, kalbimizi ve ruhumuzu karıştırıyor da, karıştırıyor.

Ne kadar kötü ve çirkin, ayıp ve edep dışı düşünceler varsa kafamıza sokuyor, kalbimizi bozuyor, ruhumuzu yaralıyor, allak Bullak ediyor.

Konuyu anlamak için bir misal verelim;

Diyelim ki, hastalandınız ve kalktınız doktora gittiniz. Doktor da Güler yüzlü, tatlı dilli, cana yakan birisi…

Sizi muayene etti, tahlil yaptırdı, filminizi çektirdi, teşhisi koydu, sonunda bir reçete yazdı ve elinize verdi. Sıkı sıkıya da tembih etmeye, üstüne basa basa konuşmaya başladı;

“Şu yazdığım ilaçları mutlaka kullanman lazım, hiç mi hiç ihmal etmemelisiniz, aksatmamalısınız tamam mı?”

Doktorun bu sözlerinden baskı yaptığını sandınız ve doktora çıkışmaya başladınız;

“Doktor bey, neden bu kadar bana ısrar edip duruyorsunuz? Benim bu ilaçları kullanmama sizin ne ihtiyacınız var?”

Bu sözlerin ne kadar yersiz ve yanlış olduğunu söylemeye gerek var mıdır?

İşte namaz da bir ilaçtır, bir şifa kaynağıdır. Kalbimizi rahatlatır, ruhumuzu serinletir, aklımızı aydınlatır. Bizi kötü düşüncelerden korur. 

Namaz şeytanın aldatmalarına karşı bize güç/kuvvet verir. Günahlarımıza karşı direnç sağlar.

Namaz can sıkıntımızı giderir. Moralimizi düzeltir. İçimizdeki bütün kötü duyguları giderir. 

Depresyona, strese ve korkulara karşı huzur verir.

Namaz bize çalışma şevki verir. Hayata olumlu bakmayı sağlar.

Namazla ALLAH’a yakın olduğumuzdan günahlardan uzak kalırız, cennete yaklaşırız..

Kalbimize, ruhumuza, nefsimize şifa verir, dertlerimizi giderir, sakin huzurlu bir ömür Sürmemizi temin eder…
Tamam da, Kuran namaz kılmayanları neden cehennem azabıyla korkutuyor?

Sebebi şu;

Her varlık ALLAH’ı tanıyor, kendine göre ALLAH’ın verdiği ALLAH’ın verdiği görevi yerine getiriyor. Kendi dilince ALLAH’ı zikredilirse ve anıyor.

Mesela, kuş kendi dilince, toprak kendi halince, Deniz kendine göre ibadet yapıyor. Hiçbir zaman görevlerini aksatmıyor, tembellik etmiyor, vazifelerini ihmal etmiyorlar.

İbadetini ve namazını terk eden, ihmal eden, tembellik gösteren, aksatan bir varlık varsa, O da insandır.

Diyelim ki, askerde herkes verilen görevi eksiksiz noksansız yapıyor, öbür yanda bir grup asker de tembel tembel oturmuş, boş şeylerle uğraşıyorlar. Onları bu halde gören komutan ne yapar? Bunlara ceza vermez mi? Mutlaka verir. 

Neden mi?

Adam gibi görevini yapanların hak ve hukuklarını korumak için…

Çünkü bir yerde herkes görevini yapar da, bazıları haylazlık edip görevlerini aksatırlarsa, çalışanların hakkına girmiş olurlar, diğerlerine bir tür haksızlık etmiş sayılırlar.

Onların âmiri de, bu haksızlığa gidermek için tembellik gösterenleri cezalandırır…
Konunun bir başka yönü şu;

İbadetlerine dikkat eden, namazını vaktinde ve zamanında kılan, tembellik göstermeyip ALLAH’ın emrini yerine getirenler, kendi ibadetlerini yaptıkları için diğer varlıkların i adetlerini de görürler. 

Fakat ibadetini, namazını terk eden kişi, diğer varlıkların da ibadetlerini görmez, göremez, inkâr bile eder.

Yunus Emre, ibadetlerini yaptığı için diğer varlıklarında ibadetlerini görmüş, şöyle anlatmış onların ibadetini,

Dağlar ile taşlar ile

Çağırayım Mevla’m seni,

Gökyüzünde kuşlar ile

Çağırayım Mevla’m seni…
Fakat “Namaz da gözü gözü olmayanın, ezanda kuşağı olmaz” 

Hesabı, varlıkların ibadet ettiklerini bilmeyen ve anlamayan ibadetsiz birisi kalkar şöyle diyebilir;

“Dağın taşın ibadeti mi olur? Kurdun kuşun namazı mı olur”? 

Bütün varlıkların ibadetlerine katılmamız lazım. Çünkü biz akıllı, bilinçli birer varlık olarak onların ibadetlerini kıldığımız namazlarla ALLAH’ı arz ediyoruz, ALLAH’ı biliyoruz.

Ve unutmamalıyız ki, bizim binamızın temeli Namaz, temeli sağlam olmayan bina Nasıl ayakta durabilir ki?
Rabbim bizi namazsızlıktan korusun…
Şehadet ÇOBAN 

Gençler Yazıyor ~2~Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt