SÖYLE! NE KADAR MİLLİYETÇİSİN?

27 3 0
                                    

Bismillahirrahmanirrahim.

Cumhuriyet ile birlikte İslam ve insan ilişkisine, gerçekliğine her kulvardan indirilen darbeler sonucunda, bugün gündelik hayatla iç içe geçmiş olması gereken ‘din’ kavramından uzakta bir hayat bizlere dayatılmıştır ve o hayatı yaşamaktayız.

Hiç şüphesiz bu ölümcül darbelerin başında harf inkılabı gelmektedir. Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti her sahada Hakk’ı ve hakikati yaşadığı ve yaşattığı için, öz lehçe İslam etrafında şekillenmiş ve İslam’ın derinliğinden istifade ederek zenginleşmiştir.

Türkiye Cumhuriyetinin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün ‘’  “Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegâne sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olması değildi. Uzun yıllar devlet, eğitim sorununa eğilmemiş, kütlesel eğitime önem vermemişti. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslâm dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.”

Kaynak: İsmet İnönü Hatıralar Cilt 2, Sahife 223 Bilgi Yayınevi 1985

diyerek söylemekten çekinmediği ve tarihe geçen bu itirafı aslında her şeyin adeta kan donduran bir özeti hükmündedir. Malumunuz üzerine yirminci yüzyılda iki devlet alfabesini değiştirmiştir. Bunlardan birisi Latin alfabesinin hükmünü kaldırarak öz dilleri İbranice’ye dönen İsrail ve öz dilinin alfabesini ilga ederek, Latin alfabesine geçen Türkiye. Bu itiraf gibi sayısız kayıt, başka ağızlardan tarihe not edilmiştir…

Gündelik hayatta kullanılan İslami kökenli sayısız kelime maatteessüf zihnimizden, dilimizden ve lügatımızdan sistematik olarak silinmiştir. Neticede kendini ifade edemeyen, haletiruhiyesini isimlendiremeyen toplum, toplumsal hastalıklarına dair uzunca yıllar ‘’teşhis yetersizliği’’ çekmiştir…

1961 yılında ölmesi üzere, Fransa’nın Nice şehrinde bulunan Yahudi mezarlığına gömülen Türkçülük ve Kemalizm akımlarının fikir babası ve kurucusu, Atatürk’ün akıl hocası olan, Türkolog Moiz Kohen, bildiğimiz ismi ile Munis Tekinalp kendisi gibi Yahudi olan arkadaşları ile birlikte Türk Dil Kurumu’nun kuruluşunu yapmışlardır. Ne kadar düşünceli birer Siyonistlerdir ki koca Türk ulusu için çalışıp çabalamışlar, özellikle gelecek için kullanacağımız terim ve tabirleri derleyen lügatımızı hazırlamışlardır. Sadece bu kadar değil Türkiye Cumhuriyeti’ne yön verecek akımların temelini atmışlar, Türk Kültür Cemiyetleri kurmuşlardır…

İşte bu İslam düşmanı kimselerin yaymak istedikleri ve temelini attıkları ve zahiren muvaffak oldukları ırkçı ideolojiler ile, Milliyetçilik kavramını hayatın en büyük ve en esas teması haline getirdiler. Aslında zaten öyleydi fakat evvela bu terimin içini boşalttılar ve sonra zehir yüklü, çarpık ve alakasız bir tanımı görüşlere ve zihinlere musallat ettiler.  Milliyetçilik çarpıklığını Türkçülük ve Kemalizm akımlarıyla desteklediler ve dahi dikta ettiler. O kadar ileri gittiler ki, daha sonra kaldırılmış olsa da cumhuriyetin ilk bastığı Türk Dil Kurumu’nun Lügat kitabında, Kemalizm; Türklerin yeni dini yazmaktaydı. Orijinali İş Bankası arşivinde muhafaza edilen bu kitapçığa meraklılar internet üzerinden erişebilir!

Günümüzde millet kelimesinin manası ulus’a mukabele gelir. Etnik kökenimiz olan ırk ise, kalıtımsal bir ifadeyi, bir soya mensup oluşu ifadeler. Millet gibi derin bir manayı, ırk gibi sığ bir anlamla özdeştirerek, bizleri; böl, parçala, yönet taktiğine uygun bir hale getirmek istemişlerdir. Büyük bir lokma idik. Elleriyle tutamaz, ağızlarına sığamazdık. Ufak lokmalara bölüp, yeme derdindeydiler…

Gençler Yazıyor ~2~Onde as histórias ganham vida. Descobre agora