Bölüm 🍀84🍀 Gitmelisin Elam

75.3K 3.6K 564
                                    

/84/ GİTMELİSİN ELAM/

19 OCAK 🍂🍂🍂

' Sevinemedim... Güzel yüzünü gördüğüme sevinemedim Elam. Yokluğunda geçirdiğim her saniyenin özlemi daha önce benliğimi yoklamamış gibi gelip kalbime çöktüğünde tutuldu dilim. Göz yaşların gökyüzümü sardı. Elim yetişmedi damlalarını tutmaya. Ağlama diyemedim. Dokunamadım sana... Tenim acıyor Elam, her zerrem acıyor. Tek bir damla gözyaşın özlemimi kavuruyor susuz topraklarımda. Kurudu. Sana olan sevgim beni ayakta tutmaya yetmiyor artık.  Onlar haklılar. Gitmelisin Elam. Benim yanım cehennemden başka bir şey değil... Kollarımın arası sana mutluluk vaadetmekten çok uzak artık. Bana yakın olmak sana iyi gelmiyor biliyorum. Gitmelisin Elam. Bulacaksa seni mutluluk benden uzakta... Gitmelisin. '

Dakikalar önce kapısından içeri giren adamın sarfettiği sözlerden kopacak olan kıyametin yakın olduğunu anlamıştı Özadlı konağının soğuk duvarları. İçeri giren yaşlı adamın attığı adımlar kadar sertti kurduğu cümleleri. Can istiyordu kelimeleri. Kan dökülsün istiyordu öfkesi. Ve sarfettiği iki isimden biri oğluna aitti. Asırlık konağın ilk şahitliği değildi bu. Aynı öfkenin bir benzerini yirmi yıl önce de görmüştü. Aynı adam aynı öfke fakat dökülen kan, alınan can hiç tahmin edemediği birine aitti. Yaşlı adam şu an taşıdığı öfke ile kardeşinin canını almış, iki yeğenini - Civan ve Cihat'ı-  yetim bırakmış, annelerini  ise diğer kardeşi ile evlendirmişti. Şimdi almak istediği can kime aitti? Dökmek isteği kanda boğmak istediği kimdi, bilmiyordu soğuk duvarların sahibi.

" Beni rezil etmekten başka bir işe yaradığı yok!" diye bağırarak avluda biriken karların üzerinde yürüyen Hasan Ağanın  ne dediğini anlamaya çalışan Zahide Hanım pencereyi biraz daha aralayıp, bedenini koltukta kaydırdı. Fakat deli danalar gibi avlunun bir köşesinden diğer köşesine adımlayıp duran kocasının ne dediğini anlayamadı.

"Olmayacak böyle! Kime sayıp sövüyor duyamıyorum. "

Koltuktan kalmak için pencereden uzaklaşan Zahide Hanım, oğlunu kucağına oturtmuş olan Meryem'in kaş göz yapmasına aldırış etmeyip yerinden kalktığında Meryem kulağına kötü bir şeyin olmadığını fısıldadığı oğlunu kucağından indirmek zorunda kaldı. Endişesini sesinden uzak tutmaya çalışarak oğluna "Dilan ablanla bereber  abilerinin yanına git oğlum. Odadan çıkmayın tamam mı?" dediğinde küçük çocuk başını olumlu anlamda sallayarak kapı önünde bekleyen Dilan'ın uzattığı elini tuttu.

" Televizyon filan aç Dilan, seside ona göre ayarla. Yanlarından ayrılma sakın."

Meryem'in gözlerindeki imadan ne demek istediğini anlayan Dilan " Tamam hanımım." deyip küçük çocukla birlikte odadan çıktığında Meryem hızla kapıyı kapatıp kayınvalidesinin çıkmasına engel oldu.

" Aç kapıyı aç! Kudurmuş yine bu!"

" Kenan telefonda  yanına gitmeyin dedi ya ana. Şimdi tüm sinirini senden çıkaracak. Görmüyor musun hâlini? A desen öldürecek gibi bakıyor."

" Derdi ne öğrenmem gerek Meryem! Çekil önümden!"

" Merakın yüzünden öldürteceksin kendini ana!"

Tuttuğu kapı kolunu bırakmayan gelininin elini itmeye çalışan Zahide Hanım, konak kapısından gelen gürültü ile elini göğsünün üzerine koyarak kapıdan uzaklaştı. Telaşlı adımları yeniden koltuğa doğru yönelirken, Meryem de onun gibi soluğu pencerenin önünde aldı. Bu sırada ise bir yanı Berfu'nun nerede olduğunun merakına düşmüştü. Çünkü kayınvalidesi gibi kendisi de Hasan ağanın Emir Bey'in konağını bastığından habersizdi ve bunu bilen bir tek Berfu idi. O da babasından hemen sonra kimseye bir şey demeden  telaşla  konaktan  çıkıp gitmişti. Üzerinde ise ince bir yelek, ayaklarında terlikleri vardı. Ne soğuk umrunda olmuştu ne yerlerdeki kar birikintisi.  Babası dönmüştü  ama genç kız ortalıkta yoktu. Aramalarına cevap vermediği gibi bir süre sonra ulaşamaz olmuştu Meryem.

AĞLA SEVDAM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin