Merhaba arkadaşlar.
Dilerim iyisinizdir. ❤
Beni soracak olursanız Haziran 21 den beri sallantıdayım. Ardarda misafir ağırladıktan sonra ilk fırsatta ailemin yanına gittim. Döndüğümde ise çocuklarımı hastalık, beni küçük bir ev kazası buldu. Bölümlerin gecikeceğini panoda duyurmuştum ancak hikaye içinde paylaşmak o an için aklıma gelmemişti. Bu ihmalim için özür dilerim.
Yavaş yavaş finale doğru gidiyoruz arkadaşlar. Yaşanacak çok şey var ve ben bir kısmını özel bölümlere bırakacağım.
Sağlık sorunları dışında yaşadığım durumlarda elimden geldiğince bölümleri yazmaya çalışıyorum. Kaldırmakta zorlandığım bir durum yaşarsam zaten sizleri haberdar ederim, sessiz sedasız gitmem.
Bölüm başlığı karakterler gibi benim de iç sesimi temsil ediyor aslında. Bölüme başlarken hayal ettiklerim ile bugün tamamlarken yazdıklarım farklı. Erkam gibi durup durup ' Böyle hayal etmemiştim.' dedim ama yazmaya da devam ettim.
Dilerim beğenirsiniz. 🤍
/94/BÖYLE HAYAL ETMEMİŞTİM/
6 ŞUBAT 🍂
' Bahar yüreğimin kapısına dayandı. Tohumlar aceleci, toprağı aşıp, güneş ile kucaklaşmak için gözlerinin ruhuma değmesini bekliyor Elam... Dokunsam tenine büyüyecek gövdesi, sarılsam sana yaprakları can bulacak. Birde senin bana dokunuşunda ve sarılışında olacak olanlar var. Şu an tahmin yürütemiyor kalbim fakat fazlasıyla umutlu. 'Güzel olacak' diyor. Kavuşmalar güzel olmaz mı zaten?
Canımız hiç yanmamış, kış ruhumuzu üşütmemiş gibi hissediyorum bu kapının önünde. Ama biz o acıları tadıp, yoklukla, özlemle sınandık. Yaralarımız derin, kolay kolay kabuk bağlamaz fakat acısı diner değil mi Elam? Göğsümde bir azalıp bir çoğalan, adını koyamadığım sızım seni görünce geçecek biliyorum. Bunun farkındalığıyla geliyorum sana. Güveniyorum. Şefkatine, sevgine güveniyorum.'
Birçok ad koyabilirdi içinde bulunduğu duruma. Veya hislerine somut benzetmelerde bulunabilirdi. Karanlık bir kuyunun dibinde ya da bir bataklıkta çırpınmak gibiydi. Bir binanın enkazı altında kalmak, kaza sonrası araçta sıkışmak, suyun derinliklerinde yüzeye çıkmak için uğraşmak. Bunlara benzer daha bir sürü örnekle açıklamaya çalışabilirdi kendini adam. Çünkü her birinde önce acı sonrasında çaresizlik ve sonunda ölümün nefesi hissedilirdi. Ama kalbi bu benzetmelerden yana değildi. O yaşarken ölmeyi birkaç kez tatmış, en sonunda kurtarıcısını bulmuştu. Bahsi geçen durumlarda yardım dilenen çığlığı birilerinin duyması beklenirken ve bir el uzatılması için yalvarırken onun çığlığına karşılık veren ela gözler olabilir, yardımı gülümsemesiyle yapabilirdi. Dokunmadan kurtarabilirdi şairi. Bakması, onunla konuşması yeterdi soluk aldığı mısraları yazacak hevesi bulmaya, kalemini sıkıca tutmaya. Şairin kalbine bir tek o nefes olabilirdi.
Şimdi ise şair nefesi olan kadının kapısında terleyen avuç içleri ve kesik kesik aldığı nefesleri ile bekliyordu. Artık bir ağa ya da bir bey değildi, Hasan Özadlı'nın oğlu değildi. Sırtına saplanan bıçağın keskin yüzeyindeki ihanetin sızısı sürmekteydi ancak soyadının getirdiği sorumlulukları artık taşımıyordu. Kendisiydi. Çiseleyen yağmurun altında şiirine kavuşacağı anı bekleyen şairdi.
İki katlı evin bahçe kapısının önünde dikilen Erkam, evin kapısını çalmak ve Esila'yı arayıp dışarıya çıkmasını istemek arasında kalmıştı. Bir yanı dışarısı soğuk olduğu için üşümesinden istemediğinden bu isteğini geri çevirirken diğer yanı kapıyı açacak olanının Esila olmamasından endişe ediyordu. Tabi ailesinin geri kalanıyla tanışacak olmasının gerginliği de vardı üzerinde. Önünde dikildiği ev amcasının eviydi ve Berfu dan öğrendiği kadarı ile babaannesi de bir süreliğine burada kalıyordu. Onların kendisini gördüklerinde gösterecekleri tepkiyi, yüz ifadelerinin alacağı hâli düşündükçe adımları geriye doğru gitmek istiyordu.
Kimseyle karşılaşmamak için " Aramak en iyisi olacak." diye mırıldanarak yağmur damlaları değmesin diye telefonunu cebinden çıkarttığında diğer elini ekrana siper eden Erkam, geceden bu yana araba kullandığı için acıyan gözlerini ekrana bakmak için kıstığı sırada Yiğit'in tonunda bıkkınlık sezilen sesini duydu.
" On dakikadır oradasın. Babaannem senin yüzünden sofraya oturtmuyor bizi. Biraz takık bir kadındır, zile basmanı kafasına koyduğu için pencereden seni izliyor haberin olsun. Ben çağırmamışım gibi yapıp gelirsen iyi olur."
Kafasını kapıdan çıkarıp konuşan gencin cümlesi biter bitmez kafasını geri çekip kapıyı kapatmasıyla şaşkınlığını üzerinden atan Erkam, bakışlarını hızla ilk katta bulunan pencerelerde gezdirdi. Akşam yemeği vakti olduğunu unutmuştu çünkü özleminin sarmaladığı bedeni açlık hissetmiyordu. Yola çıktığı süre boyunca yediği iki simit ve içtiği çaylar dışında kendisini ayık tutması için sigaraya dadanmıştı. Bu da Esila'nın ailesi dışında kendisini huzursuz eden bir diğer nedendi. Azaltacağını söylemişti fakat yol boyunca iki paket tüketmişti. Hâliyle sigara yüzünden oluşan göğsündeki ağrıya birde suçluluk duygusu ekleniyordu. Kapısında beklediği eve gelmeden önce kendisine mağazadan bir kazak ve pantolon almış, bu kıyafetlerle ayrılmıştı mağazadan ve üzerine bolca parfüm sıkmayı ihmal etmemişti. Ama yine de yeterli hissetmiyordu. Sanki Esila ile karşılaştığı ilk anda yüzüne baktığı gibi sigarayı çok içtiğini anlayacaktı. Bilmiyordu ki şiiri şu an onun bedeninden yayılan sigara kokusunu almaya bile hasretti.
Sabrı kalmayan kalbinin, atışlarını hızlandırarak düşüncelerini dürtmesiyle ışıkları yanan evin pencerelerine bakmayı bıraktı. Zaten perdeler yüzünden kendisini izleyen birinin olup olmadığını görememişti. Derin bir nefes alıp, telefonunu cebine koyduktan sonra bahçe kapısını araladı ve basamakları tırmanmaya başladı. Erkam, nasıl heyecan ve gerginliği aynı anda tadıyorsa Emir Bey de öfke ve üzüntü arasında savrulup duruyordu.
Zahide Hanımın dediklerinden sonra kızını sakinleştirmek çok zor olmuştu. Beti benzi atan kızı o vakitten bu yana ağlamış, Erkam'ın gelmeyeceğini söyleyip durmuştu. Birde neler hissettiğinin, olanlarla nasıl baş edeceğinin derdine düşmüş olması vardı. Emir Bey kızını, kızı ise Erkam'ı düşünüyor, onun için kendini perişan ediyordu.
" Geliyor." deyip pencerenin önünden ayrılan Nergis Hanım, önce koltukta oturan oğullarına sonra ise torunlarına baktı. Oğlu Emir ve ablasının yanına oturmak üzere olan torunu Yiğit dışında suratı asık olan yoktu. Diğerleri de Esila'nın durumu yüzünden keyifsizdi fakat Emir Bey ve Yiğit gibi düşmanları geliyormuş gibi davranmıyorlardı.
" Siz ikiniz o yüz ifadelerinizi derhal düzeltiyorsunuz. Gelen düşmanımız değil. Hoşunuza gitse de gitmese de bir bağımız var."
" Ne yazık ki." diye mırıldanan kardeşinin kolunu dürten Pınar, devam etmesine engel olmak için " Esila'yı çağıralım mı babaanne?" diye sordu. Yiğit'in tansiyonu daha da yükseltecek sözler sarfetmesini istemediği için üst kata yanında götürüp, uyarılarda bulunmayı düşündü ancak kendisini onaylayan Nergis Hanım, kardeşini yanında götürmesine izin vermedi.
" Sizden ricam empati kurmanız. Yargılamadan önce ikisinin de yerine koyun kendinizi. Konuşmasanız bile bakışlarınız yetiyor ve bu ikisini de kırar. Seni anlıyorum oğlum ama kızın da o adamı seviyor. Saatlerdir kendisini onun için kahrediyor. Şimdi seni böyle görürse daha çok kahrolmaz mı?"
Yine kendini tutamayıp " Nasıl sevebiliyorsa." diyen Yiğit'in sesini bu kez hepsi duymuştu. Babası kaşlarını kaldırarak susması için uyarıda bulunurken Nergis Hanım ne derse desin boşuna olduğunu düşünüyordu. Torununu oluruna bırakan yaşlı kadın kapı zilinin sesini duyduğunda bakışlarını yeniden oğluna doğrulttu.
" Orada ne oldu ne yaşandı bilmiyoruz ama Erkan şu-"
" Erkan değil babaanne, Erkam." derken yüzünü buruşturan Yiğit, babasının bu kez öksürükle yaptığı uyarıya rağmen yüz ifadesini değiştirmedi. Erkam'a karşı olan tutumu ne yaparsa yapsın değişmeyecekti fakat Esila'nın hatrı için onu üzecek bir şey de yapmayacaktı. Kuzenini görene kadardı gözlerinden belli olan bıkkınlığı ama o salona gelene kadar da aynı ifadeyle bakmaya ve diğerlerini bunaltmaya devam edecekti.
"Erkam şu an burada- Düzeltmeseydin ne olurdu? Ne diyeceğimi unuttum senin yüzünden, dedesi kılıklı."
Kuracağı cümleyi unuttuğu için torununa sitemle bakan Nergis Hanım, kafasını toparlamaya çalıştığı sırada salonun girişinde beliren beden ile yüzüne gülümsemesini yerleştirip Erkam'a doğru yürüdü.
Salona girmesi ile gerginliği bir tık daha çoğalan Erkam'ın avuç içleri gibi alnıda soğuk terleri misafir etmeye başlamıştı. Kendisine doğru gelen yaşlı kadın ile arasındaki mesafeyi kapatır kapatmaz, öpmek için eline uzandı. O sırada diğerleri de yerlerinden kalkmış, Nergis Hanım ve Erkam'ı incelediklerinden kapının dışında gördüğü görüntü nedeniyle donup kalan Esila'yı farketmemişlerdi.
" Hoş geldin, oğlum."
" Hoş buldum efendim." derken karşılaştığı tutuma şaşırmadan edememişti Erkam. Karşısındaki yaşlı kadının yüzü gibi sesi de gülümsüyordu sanki. Samimiyet barındıran ses tonu bakışlarındaki sevecenlikle birleştiğinde gerginliği usul usul geri çekilmeye başlamıştı.
Nergis Hanımın önünden ayrılıp sağ tarafına döndüğünde ise onun gibi gülümsemese bile bakışlarında samimiyet olan Esila'nın amcası Adnan'ın elini sıkan Erkam sıra Emir Bey'e geldiğinde gerginliğinin tamamiyle yok olmadığını anladı.
Elini sıkarken imalı bir şekilde " Hoş geldin. " diyen adamın bakışları 'Defol git.' der gibiydi. Bunu idrak etmesi için Emir Bey'in gözlerine birkaç saniye bakması yetmişti. Ama bu bakışlara neden olanın kendisinden sonra annesinin beddularının neden olduğunu bilmiyordu. Varmasına birkaç saat kala sürekli arayan Berfu'nun aramasını cevaplasa ya da attığı mesajlara baksaydı annesinin Esila'yı aradığından haberdar olacaktı ama telefonunun sessizde olduğunun farkında değildi.
İçinden bu anların bir an önce son bulmasını dileyerek arkasını döndüğünde Mert ve Yiğit ile de el sıkışan Erkam, gerginlik hissetmemişti çünkü üçüde birbirine samimiyetsiz bakışlar atmıştı.
"Kendini toparlamaya çalış. Düşündüğün kadar kötü bir durum olsaydı buraya gelir miydi? Hem gayet iyi görünüyor."
Pınar'ın kulağına fısıldayarak söyledikleriyle tuttuğu nefesini verdi Esila. Buradaydı. Karşısında siyahlar içinde duruyordu. Siyahı ona yakıştırırdı ama hep farklı renkler görmek isterdi üzerinde. 'Olsun' diye geçirdi içinden. Karşımda dursun da ne giyerse giysin. İsterse ömür boyu terk etmesin siyahı. Gözleri yüzünü bulduğu bu an gibi yıldızları gökyüzünden çalıp gözlerine yerleştirsin. Kalabalığın içinde şu an olduğu gibi dudakları kendisini gördüğü için iki yana kıvrılsın. Korkusu yüzünden dolan gözlerini gezdirdiği yüzünde yara bere olmasın. Şu an yoktu. Bundan sonra da hiç olmasın istiyordu.
Konuşmak yerine Erkam'ı incelemeyi sürdüren Esila yüzünden sonra gözlerini yeniden bedenine çevirdi. Son gördüğündeki gibi dağılmış, bitik durmuyordu bedeni ancak kilo da almamıştı. Kazağının karın kısmı bol duruyordu. O an öyle karmaşıktı ki onun hafifçe dışarı çıkan göbeğini görmeyi özlemişti. Bu düşüncesiyle kendisine güldüğü sırada dolan gözleri ilk damlaları özgür bıraktı. Zihninde Zahide Hanımın sesinden dökülen beddualar yankılanırken Erkam'ın göbeğini düşünüyor olmasına gülüyordu. Yine şaşmıştı işte dengesi. Ne yapacağını, ona ne diyeceğini bilemediğinden kıvranıyordu düşünceleri ve içinden geçenlerin tam tersi istikamette ilerliyordu.
Sonra gözlerini kendi üzerine çevirdi Esila. Diğerleri Erkam'ı görünce ne yapacak sorusunun cevabını anlam veremedikleri gülümsemesiyle kısmen almıştı fakat ne söyleyecek diye merak ettikleri genç kadın kendini inceliyordu. Birkaç saat yetmişti bir enkazın altından çıkmışcasına görünmesine. Erkam karşısında dimdik duruyor, bir adım atsın diye bekliyordu ancak Esila odasından çıkmadan önce göz ucuyla baktığı aynada gördüğü suretini düşünüyordu. Omuzları çökmüş, teni sararmıştı. Ağladığı için kızaran gözlerine burnu ve yanakları da eklenmişti ve üzüntüden değil de hastalıktan dolayı böyle görünüyor gibiydi. Karşısına böyle çıkmak istemezdi ama çıkmıştı bir kere.
Esila'nın başını kaldırmasıyla bir şey söylemesini bekleyen Nergis Hanım bunu yapmayacağını anladığında " Sofraya geçelim isterseniz." dedi ve Erkam'ın rahat hareket edebilmesi için " Rahat ol oğlum, lütfen. " diyerek salonun diğer köşesinde bulunan masayı eliyle gösterdi. Erkam'ın beklediğini gördüğü anda masaya bir tabak daha koyulmasını istemişti yaşlı kadın ve torunları, oğulları ve gelini masadaki yerlerini aldıkları sırada yüzünden gülümsemesini eksik etmeden Erkam'a bakıyordu. Ama genç adamın gözleri Esila'nın üzerindeydi. Ağır adımlarla masaya varan şiiri, oturmadan önce göz yaşlarını elinin tersi ile silip babasının yanına oturmuştu.
Gözleri o andan sonra gözlerine değmekten kaçınıyor gibiydi. Böyle hayal etmemişti Erkam. Koşup boynuna sarılmasını beklemiyordu elbette çünkü konuşmadan birbirlerine dokunamayacaklarını biliyordu. Ama onu böyle bitkin görmeyi de beklemiyordu. En azından diyordu. En azından gördüğüne sevinseydi. Sevinmemiş gibiydi. Ne gözlerinden ne bedeninden böyle bir tepki gelmemişti. Yıldızların yerleştiğini görmeyi dilediği gözlerinin akı kan ile dolmuş, enerjisi alınmış gibi duruyordu. O an kapısına dayanan bahar bir adım geri çekildi. Çünkü kavuşmayı beklediği güneşi toprağını beslemek yerine kurutmaya niyetli gibiydi.
Karşısında oturan şiirinin güç bela gördüğü gözleri dolu dolu olmuş, bedeni babasının bedenine sokulmuştu. Anlayamıyordu adam ve anlayamadıkça benliği kızgın zincirlerle dövülüyormuş gibi acı çekiyordu.
🍂🍂🍂🍂🍂
Bakışmalar ve ufak tefek birkaç konuşmanın geçtiği yemek faslının ardından içilen çay, sofrada olduğu gibi Erkam'ın boğazından zar zor geçiyordu. Gözlerini olabildiğince Esila'nın solgun yüzünden uzak tutuyordu çünkü onun bu hâlini gördükçe varlığından rahatsız olduğunu düşünüyordu. Bir an önce gitmek, o iyi hissettiğinde, gel dediğinde gelmek istiyordu. Çay içerken bile babasının yanında oturan Esila'nın görüntüsünden dolayı yüzüne doğru düzgün bakamadığını bilmiyordu. Genç kadının yüzü ne zaman Erkam'a değse ağlama isteğiyle dolup taşıyordu. Bu yüzdendi bulunduğu yerde bile Erkam dan kaçışı. Onların yanında dile gelmeye çalışan özlemine ağlamak istemiyordu. Sanki ne kadar az bakarsa ağlama isteği azalırdı fakat kalbi baskı yapmaktan vazgeçmiyordu.
Arkadaşı olan babasına sığınmış, Erkam'ı konuşturmaya çalışan amcası ve babaannesine dikkat kesilmişti Esila. Sonra onun sesi karışıyordu sohbetin arasına. O anlarda verilen diğer cevapları duymuyordu. Yeni bir soru ya da konu gelene kadar böyle geçip gidiyordu zaman. Kalbini, görmekten kaçındığı görüntünün sesine odaklamış öylece soğuyan çayına bakan Esila, Erkam'ın " Bir aksilik olmaz ise burada diğer işlerimizden farklı bir iş yapmayı düşünüyorum. " demesiyle tekleyen kalbinin üzerine elini koymamak için yumruğunu sıktı.
" Ne gibi bir iş?"
Amcasının sorduğu soruyu sanki kendisi sormuş gibi cevabını merakla beklerken Erkam bakışlarını kendisine doğrultup " Henüz belli değil. Buna tek başıma karar vermeyeceğim. Yani öyle umuyorum." dediğinde neyi ima ettiğini bir tek Esila anlamamıştı. Diğerleri Erkam'ın Esila'ya bakarak konuşmasından birlikte bir karara varacaklarını anlamıştı. Öyleydi de. Erkam, Esila ne isterse o işe yönelecek, bu işi birlikte kurmayı isteyecekti ondan. İsterse olan birikimiyle isterse sıfırdan başlayacaklardı. Hangi şehirde yaşayacaklarının kararı gibi bundan sonra ki işinin ne olacağını genç kadın belirleyecekti.
Esila kiminle iş kuracağını düşünmeye dalmışken Zahide Hanımın sesi yine zihnine sızıp o an hissettiklerini darmadağın etmeyi başardı. Bulundukları andan sıyrılıp, orada neler yaşandığını, Erkam'ın o hengameden nasıl çıkıp geldiğini düşünmeye başladı. Ne olduysa o an oldu. Geldiğinden beridir tek kelime etmediği adama dönüp bir anda " Neden söylemedin?" diye sordu.
Babasının, amcasının, yengesinin ve babaannesinin varlığını unutmuş gibiydi. İçten içe kendisinde bir tuhaflık olduğunu buradan bile anlıyordu genç kadın. Bir anda böyle bir soru yöneltmeyi beklemiyordu. Dakikalardır yüzüne bakarsam ağlarım dediği adama dik dik bakması... Karmaşıktı ve artık sorularıyla birleşen yüreğindeki ve zihnindeki çığlıklardan kaçamıyordu. Erkam gibi Esila da yüz yüze gelecekleri günü böyle hayal etmemişti. Onun gibi gülümseyeceğinden öyle emindi ki. Belki kendini tutamaz bahsi geçen konuşmayı yapmadan dokunurdu tenine. Kalbi en çok bunun için sızlanıyordu. Bir ipin ucunu tutarken diğerini kaçırmaktan usanmıştı. Bu kez olmamalı diyordu. Sanki bu son şansıydı.
Esila'nın neyi kastettiğini anlayamayan Erkam, yüzüne bir anda bakıp ifadesiz ses tonuna da anlam verememişti. Gözleri ise sabit bir şekilde gözlerindeydi.
" Bizim sohbetimiz burada bitti anlaşılan. Sıra gençlerde."
Cümlesinin bitimiyle ayağa kalkan Nergis Hanım, oğullarına ve gelinine kalkmalarını gözleriyle işaret edip kapıya yöneldiğinde, Emir Bey, Erkam'a bakan kızının saçlarından öpüp isteksizce yerinden kalktı. Bu konuşmanın ikisi içinde gerekli olduğunu biliyordu fakat kızının yanından ayrılmakta istemiyordu. Salondan çıkmadan önce son bir kez kızına bakıp kapıyı kapattığında Erkam, bir an Esila'nın yanına oturmayı istedi fakat bu fikrinden çok çabuk vazgeçti. Yanına oturursa gözlerinin içine böyle bakmayabilirdi. Öyle olursa ne hissettiğini anlayamazdı. Bu yüzden olduğu yerde kaldı ve vakit kaybetmeden " Neyi söylemedim?" dedi. Son yaşananları söylememişti ancak kimseden duyma ihtimali olmadığını düşündüğünden konunun bu olmasına ihtimal vermiyordu.
" O zaman şöyle sorayım. Bu son birkaç gün içinde bana anlatmadığın ne yaşandı Erkam? Berfu'nun, Kenan abinin benle konuşmaktan kaçınacağı neler oldu? "
Bir dalgadan sıyrılamadan yeni bir dalganın benliğini bulmasıyla sarsıldı adam. Kalbi kurulan iki cümlenin içinden yalnızca adını söyleyişini çekip alarak köşesine doğru çekildiğinde geriye kalan duygular başı boş kalmış, gözlerine yansımıştı. Ne çok özlemişti adını kanlı canlı karşısındayken sarfetmesini. Şair bile ses tonuna aldırış etmeden kalemini kavramış, hissettiklerini kağıda dökmeye hazırlanıyordu. Adını oluşturan her harfin anlam kazanması onun dudaklarından dökülmeyi bekliyordu işte. Bu anı kağıtlarına kazımadan durmak mümkün değildi. Yeni bir tondu bu kullandığı. Hatıralarına yerleşecek başka bir anıydı. Şaşkınlığın yoğunluğunu her şekilde tadan bir anı.
Birkaç saniye Esila'nın yüzüne içindeki çekişmeye soluk aldırmaya çalışarak bakan Erkam, yaşananları bildiğini anlayınca başını anlatmak yerine direkt olarak sonuca geçti. Şimdi anlıyordu Esila'nın perişan halinin sebebini. Bu yüzden ilk olarak sonucundan bahsetmenin onu rahatlayacağını düşünerek konuşmaya başladı.
" Sadece annem ve o öğrendi. Herkes payına düşeni alıp ayrılacak konaktan."
" Bu kadar yani. "
Yüzünde samimiyet ve alaydan uzak bir gülümsemeyle sırtını koltuğa yaslayan Esila, kollarını göğsünde birleştirdiği gibi gözlerini kaçırdı. Sızlayan kalbinden gözlerine akan acının tohumları dudaklarını es geçmeyince dişlerini alt dudağına geçirdi ve aldığı soluğa tutunarak ağlamamaya çalıştı. Erkam'ın kurduğu iki cümle ile onun iki saatlik endişesi zihninde kapışmaya başlamıştı bile. Göğsünün altında kıvranan kalbi ona bir şey olacak ya da öfkesine kapılarak birine bir şey yapacak korkusundan defalarca kez sancılanırken Erkam'ın iki cümle ile konuyu özetlemesini kabul edemiyordu.
" Sana söyleyemedim. Hem üzülmeni iste-"
" Yapma kurbanın olayım. Üzülmek bir yana dursun kafayı yemek üzereydim korkudan! İki saat! Seni şurada görene kadar neler geçti aklımdan bilmiyorsun! Sen ya sen! Ne kendimi ne bizi düşünmedim! Sadece sen vardın şurada!"
İki parmağını sağ şakağına vurarak konuştuğunda gözleri sabretmeyi bıraktı. Erkam ise ilk göz yaşı düştüğünde karşısında olmaktan vazgeçti. Yerinden kalktığı gibi titreyen avuç içleri yanına oturduğunda yüzüne yöneldi fakat Esila kendini çekerek dokunmasına engel oldu.
" Çek o ellerini, git yanımdan. Sinirliyim sana! "
Az öncekinin aksine sitemli değilde küskün çıkan sese takılı kalan Erkam " Güzeli-" dediği sırada göğsüne yediği köşe yastığı ile kısa bir süre bakışmak zorunda kaldı. Evet. Kesinlikle böyle hayal etmemişti.
" Konuşma benimle."
" Tamam. İstemezsen konuşmam ama nedenlerimi, neyin nasıl olduğunu nasıl anlatacağım sana?"
" Az önce kurduğun iki cümle anlatma hevesini gayet net açıkladı ya Erkam."
Esila'nın yeniden adını sarfetmesiyle ' İşim zor.' diye içinden geçirdi. Adını her seferinde ilk kez duyuyormuş gibi hissetmesi düşüncelerini dağıtıyordu ve sinirinden ağladığı belli olan karısını bir an önce sakinleştirmesi gerekiyordu. Kucağındaki köşe yastığının bir anda alınmasıyla kısa süreli dalgınlığından kurtulduğunda darbe bu kez sol omuzuna geldi.
" Adama bak ya! Onca yolu çıkıp geliyor ama bir haber verme zahmetine girmiyor."
" Sürpriz olsun istedim."
" Geç kaldın canım. Annen senden önce yaptı süprizi!"
" Annem mi söyledi?"
" Evet. O da senin gibi iki cümle ile sorunu anlatıp gerisinde beddua yağmuruna tuttu beni! Sen de gelmiş bana sürpriz diyorsun."
Az önce kolunu kaldıracak takati yokken bir anda vurmaya başladığı Erkam'ın bu kez sağ omzuna vurmak için kaldırdığı yastık elinden alındığında elleri iki yanına düştü. Siniri azalmamıştı ve bir yanı saçlarına asılması gerektiğini fısıldıyordu. O yanına kulak veremeden yüzünde hasret kaldığı elleri hissetti Esila. Erkam baş parmağını yaşlarını silmek için yanağında gezdiriyor, dokunuşundaki özlem yeni damlaların akmasını sağlıyordu. Şimdi farklı bakıyordu Esila. Erkam gibi yanıp tutuşuyordu teni. Kurmayı istediği cümleler buğulanmış bir camın ardında bekliyor, özlemini tarif edecek kelimeleri bir araya getirmekte zorlanıyordu.
Yüreğine sızan sıcaklıkla başbaşa kalacağını sanıyordu fakat yüzüne eğilen adamın, dudaklarını alnına bastırmasıyla sıcaklık alev toplarına dönüştü. Sinir namına bir şey kalmamıştı şimdi benliğinde. Bir dokunuşunda kavrulmaya başlamıştı kalbi. Buzları erimiş, yüreğindeki o boşluk hissi saniyeler içinde yok olmuştu.
Adam dokunuşuyla hem kendi yaralarına hem de genç kadının yaralarına deva olmaya başlamıştı.
Annesinin Esila'yı kimden aradığını düşünmeyi de ona sormayı da sonraya bıraktı Erkam. Şu an annesine karşı öfkeliydi fakat bunu dışa vurmak yerine şiirinin yüzünü bırakmadan başını kendisine doğru çekip, göğsüne yasladı. Genç kadının yüzünün sağ yanı tam kalbinin üzerine yerleşmiş, ritmi bozulan kalp atışlarını net bir şekilde duyuyordu. İkisi de o anlarda huzurlarını yakalamış, sıkı sıkıya tutmaya başlamıştı.
Esila, Erkam'ın kalp atışlarını duyduğuna şükrederek sessizce ağlamaya başladığında Erkam'ın gözleri kokusunu içine derince çekmesiyle beraber doldu. İçinde bulunduğu ev boş olsaydı kendini sıkmaz ağlardı fakat birilerinin gelme ihtimali yüzünden yapamıyordu. Şiiri kolları arasındayken böyle durmak çok zordu.
Tepki göstermediğini farkettiğinde kollarını bedenine sarıp, dudaklarını saçlarının arasına gömdüğünde hissetti yaşadığını. Herkes için yaşam farklı anlamlarda ve kalıplarda olabiliyordu. Erkam için ise yaşam bedenini sardığı, saçlarını öpebildiği kadındı. Yorgun hissetmiyordu, uykusuzluğu yok olmuştu. Sadece bunlar da değildi, daha fazlası vardı; tamamlanmış hissediyordu. Canının yarısı olan kadın, yüreğini aynı anda hem yakıyor hem de serinletiyordu.
Saçlarından alnına doğru kaydırdığı dudaklarını teninden ayırmadan " Böyle hayal etmemiştim." dediğinde Esila burnunu başının yaslı olduğu gövdeye sürtüp " Ben de." diye fısıldadı. Kısık çıkan sesi sayesinde ağladığının belli olmadığına sevinmişti fakat Erkam'ın kazağını göz yaşlarıyla ıslattığının farkında değildi.
Hissettiği halde ' Ağlama' demedi Erkam. Göz yaşlarını görmek, akmaya devam ettiğini bilmek içini acıtıyordu ancak ağlamanın insana iyi geldiğinide en iyi bilenlerden biriydi. Kendini sıkmasa ona saatlerce eşlik edecek durumdaydı.
Birbirlerine sarılı halde sessizce geçen zamanı arkalarında bırakırlarken Erkam, kuruyan dudaklarını ıslattıktan sonra olanı biteni anlatmaya başladığında Esila kapanmak üzere olan gözlerini zar zor araladı. Onu gördüğünde heyecandan uyuyamayacağını düşünürdü. Fakat göğsü yastığından daha rahat gelmişti. Özlediği sıcaklığına dakikalar içinde kapılmış, acıyan gözlerine uykunun örtülmesine izin vermişti ancak anlatacaklarını merak ettiğinden başını yüzünü görebileceği şekilde kaydırarak omuzuna yerleştirdi.
Erkam'ın sarfettiği her kelimede şaşkınlığı arttığı gibi uykusu da kaçmıştı. Yine ihtimal vermeyeceği şeyler yaşanmıştı. Berfu'yu son gördüğünde delice bir şey yapacağını hissetmişti fakat bu... Ailesi üzülmesin diye susan genç kızın kaderlerini bu yönde değiştireceği aklının ucundan dahi geçmezdi. Çünkü tanıdığı Hasan Ağanın duyduğu anda ortalığı kan gölüne çevireceğinden çok emindi. Ki anlatan Berfu olmasaydı öyle olacaktı.
Yola çıkacağı ana kadar ne var ne yoksa anlattığında Esila'nın kendilerinden önce derdine düştüğü Berfu olmuştu. Bundan sonrasında ne yapacağını en az kendi meseleleri kadar merak ediyordu. Tabi bir yanı hâlen daha şaşkınlığını atlatabilmiş değildi. Hasan Ağa çocuklarına paylarınızı alıp gidin demişti öyle mi? Kesinlikle bunu her düşündüğünde şaşırıp kalacağından emindi. Birde Zahide Hanım vardı; onun Hasan Ağa gibi bir köşeye çekilip sessiz kalmayacağı bugün yaptığı aramadan ve söylediklerinden belliydi. İlk hedefi kendisi olmuştu ve diğerleri de sonraki günlerde hedefi olacağa benziyordu.
"Şimdi ne olacak peki?"
Konuştuğu süre boyunca sessiz kalıp gözleriyle ' gerçekten mi, ciddi misin?' dercesine bakan Esila'nın boğuk çıkan sesiyle sorduğu soru, bakışlarını ona doğrulatmasına neden olduğunda gözlerinin ilk durağı dudakları oldu. Dudakları onun tenini hissetmişti ancak teni onun dudaklarını hissetmediği için yakınmaya başlamıştı çoktan. İşte o an zaman diye söylendi benliğine. Ona dokunabildiği için şükrediyordu ve kalbi gerisini zamana bırakmaktan memnun olmasa da yapmak zorundaydı.
"Bundan sonrasında uyuyacağız işte."
" Ben onu mu diyorum Erkam?"
" Ne demek istediğini biliyorum ama bundan sonrasını yarın konuşalım olur mu? Daha fazla rahatsızlık vermeyeyim-"
" Gidecek misin?"
Bedenini Erkam'ın gövdesinden ayırıp, gözlerine baktığında sorduğu sorunun cevabını almıştı Esila. Gitmesini istemiyordu, hem amcası ya da babaannesi onun varlığından rahatsız olsa sofralarında yer vermez, çay içtikleri sürece konuşturmaya çalışmazlardı. Gösterdikleri ilgi alaka rahatsız olmuşlar hissi vermemişti.
" Kal burada. Kimseye rahatsızlık vermiyorsun ki."
" Belki sonra. İlk günden olmaz."
" İyi. Sonraki günlerde ben istemeyeceğim haberin olsun."
Üzgün ifadesi bir anda dağılıp yerine kendisine bilenmişcesine bir ifade takınan Esila'nın yanından kalkıp kapıya doğru yürümesiyle ardından gözleri irileşmiş bir şekilde bakan Erkam ' Neydi bu şimdi?' diye içinden geçirirken Esila yüzündeki ifadenin tam tersini taşıyordu içinde. Burada kalırsa yan yana uyuyamazlardı belki ama varlığı bile gözlerini huzurla kapatmasına yeterdi. Aynı çatı altında oldukları şu birkaç saat bile kendisine çok iyi gelmişken ertesi güne kadar bir daha göreceği anı beklemek zor geliyordu. Ama beklediği gibi olmamış, ayağa kalkan Erkam " Teklif ederlerse kalırım." demişti. Tabi cümlesinin bitiminde içinden geçirdiği çok farklı idi. ' Baban bir bakışıyla bile insanı korku filmindeymiş gibi hissettiriyor ama bunu sana söylemem. Onunla aynı evde uyuyabilirsem ne mutlu bana.'
" Tamam. Ben konuşmamızın bittiğini haber vereyim o zaman."
Esila'nın gülümseyerek konuşmasıyla gülümseyen Erkam " Ver tabi. Ver." dediğinde içinde oluşan gerginlik şiirinin gülümsemesiyle dağılmıştı. Onun kapıdan çıkışı ile bir kez daha çalmıştı bahar kapısını. Bir dokunuş, bir bakış, bir gülümseme insanın varlığından neleri alıp götürüyor, neleri getiriyordu... Şimdi daha iyi anlayabiliyor ve kavrayabiliyordu adam.
' Sonra kapı aralığından küçük bir kız çocuğu girdi içeri; kucağında boya kalemleri ve resimler vardı. Attığı ufak adımların zeminde bıraktığı sesler ile yaptığı işten kaldırdı başını oğlan çocuğu. Kendisine doğru gelenin kısa bir süreliğine arkadaş olduğu ela gözlü kız çocuğu olduğunu gördüğünde dudakları iki yana kıvrıldı. Öylesine yazdığı cümlelerin bulunduğu kağıdın üzerine kalemini bıraktığı gibi bir şey söylemeden yerinden kalktı. Ne yapacağını düşünerek masanın önünde bekleyen küçük kızın parlak gözleri üzerindeydi ve ne zaman ki sandalyesinin yanına başka bir sandalye koyup gelmesini işaret etti o zaman onunda dudakları dişleri gözükecek şekilde iki yana kıvrıldı.
Kendisine gösterilen yere oturduğunda boyalarını ve kağıtlarını çekinmeden masanın üzerine koydu. Oluşan dağınıklığı ikisi de umursamamış, masaya bakarak gülümsüyorlardı.
Onlar boyalarını ve kalemlerini değiştirerek boş sayfalara en sevdikleri şeyi yapmaya koyulduklarında ikilinin gülüşme seslerini dinleyen ve onları izleyen biri vardı; bir bakışın, bir dokunuşun, bir gülümsemenin insana neler yaptırabileceğini anlayan şair...'
Hatalarım olduysa affola...
Düşüncelerinizi esirgemeyin lütfen.