AĞLA SEVDAM

By goncabeyza

10.3M 467K 72.7K

Kapak Tasarımı: DogaKock More

Bölüm 1☘ Uçurum
Bölüm 2☘ Bir Umut
Bölüm 3☘ Çözüm?
Bölüm 4 ☘ Çare
Bölüm 5 ☘ Sızı
Bölüm 6 ☘ Öksüz
Bölüm ☘7☘ Kimsesiz
Bölüm ☘8☘ Dinmeyen Öfke!
Bölüm ☘9☘ Vicdan
Bölüm ☘ 10☘ Yüzsüz
Bölüm ☘ 11 ☘ Merhamet
Bölüm ☘12☘ Zor Seçim
Bölüm ☘13☘ Korkak!
Bölüm ☘14☘ Bitmeyen Bedel
Bölüm ☘15☘ Günahkâr
Bölüm ☘16☘ Sabrın Son Damlası
Bölüm ☘17☘ İsyan
Bölüm ☘18☘ Pişmanlık
Bölüm ☘ 19☘ Şiirin Başlığı
Bölüm ☘20☘ Aynı Yatakta!
Bölüm ☘21☘ Benim Hayatım!
Bölüm ☘ 22☘ Mabedim...
Bölüm ☘23☘ İnkâr
Bölüm ☘24☘ Sustu Küçük Kız...
Bölüm ☘ 25☘ Gideceksen Gelme!
Bölüm ☘26☘ Veda
Bölüm ☘ 27 ☘ Son Susuşum
Bölüm ☘ 28☘ İlk Yanan
Bölüm ☘ 29 ☘ Can Bulan Şiir
Bölüm ☘ 30 ☘ Kavgam Kalbimle
Bölüm ☘ 31☘ Derdim Sensin
Bölüm ☘32☘ Dokunma...
Bölüm ☘33☘ Mağlup
Bölüm ☘34☘ Tutkun
Bölüm ☘35☘ Bence Seviyor!
Bölüm ☘ 36☘ Vakitsiz Gelen
Bölüm ☘37☘ Kimsesizliğin Mahkumu
Bölüm ☘38☘ Şiir İçin Yolun Sonu?
Bölüm ☘39☘ Senin İçin...
Bölüm ☘ 40☘ Sevilmemenin Acısı
Bölüm ☘ 41☘ Canımın Yarısı
Bölüm ☘ 42☘ Duymak Yetmiyor...
Bölüm ☘43☘ Güzelim!
Bölüm ☘ 44☘ Yerimde Olsan
Bölüm ☘45☘ Seni Seviyorum /part 1/
Bölüm 🍀 45🍀 Seni Seviyorum / part 2
Bölüm ☘46☘ Bizi Bul...
Bölüm ☘47☘ Birlikte Vâr Olduk...
Bölüm ☘48☘ Söz Veriyorum
Bölüm ☘49☘ Bu İnsanlık Değil
Bölüm 🍀50🍀 Sensizliği Sevmiyorum
Bölüm 🍀51🍀Sahte Pişmanlık
Bölüm 🍀52🍀 Küçük Dünyamın En Güzel Parçası
Bölüm ☘53☘ Bekleyiş
Bölüm ☘54☘ Umudun Dirilişi
Bölüm ☘55☘ Kızımız
Bölüm ☘56 ☘ Bakmaya Kıyamadığın Olamadım...
Bölüm ☘57☘ Neredesin Huzurum?
Bölüm ☘58☘ Küçük Annesiyim...
Bölüm ☘59☘ Kalmamı İsteyip Gitme..
Bölüm ☘60☘ Sevmemiş Seni
Bölüm ☘61☘ Benim Yerim Burası Mı?
Bölüm 🍀62🍀Acıtan İtiraf / Part 1
Bölüm 🍀62🍀 Acıtan İtiraf / Part 2
Bölüm 🍀63🍀 Çok Aşığım/ Part 1/
Bölüm 🍀63🍀 Çok Aşığım /Part 2/
Bölüm 🍀64🍀 Susalım...
Bölüm 🍀65🍀 Yirmi Birinci Gün
Bölüm 🍀66🍀 Benimle Evlenir Misin Şiirim? Part 1
Bölüm 🍀66🍀 Benimle Evlenir misin Şiirim? Part 2
Bölüm 🍀67🍀Seveceksen Ömürlük Sev
Bölüm 🍀68🍀 Dengesizliğimi Çok Görme/ Part 1
Bölüm 🍀68🍀 Dengesizliğimi Çok Görme/ Part 2
Bölüm 🍀69🍀 Hayal Etme
Bölüm 🍀70🍀Özlemimi Sorgulama
Bölüm 🍀71🍀Dilimin Ucundaki Veda
Bölüm 🍀72🍀 Yangın Yeri
Bölüm 🍀73🍀Kaybettim...
Bölüm 🍀74🍀 Gitti Canım
Bölüm 🍀75🍀Kadersizim
Bölüm 🍀76🍀 Hâline Yan
Bölüm 🍀77🍀 Keşke Sevmemiş Olsaydın Beni
Bölüm 🍀78🍀Kızımı Almadan Gitmeyeceğim
Bölüm 🍀79🍀Ne Yazık Ki Yaşıyorum
Bölüm 🍀80🍀 Acı Gerçeğim
Bölüm 🍀81🍀Adı Hasret
Bölüm 🍀82🍀Soğukluğunu Hissetmeden Isınamıyorum
Bölüm 🍀83🍀Ölüm Kokan Veda
Yeni Bölümler Hakkında ( Okumadan Geçmeyin Lütfen)
Bölüm 🍀84🍀 Gitmelisin Elam
Bölüm 🍀85🍀Babam Onu Sevmiyor
Bölüm 🍀86🍀 Karşına Çıkmam Bir Daha
Bölüm 🍀87🍀 Gitti mi?
Bölüm 🍀88🍀Cümleleri Yok Ancak Gözleri Hiç Susmuyor
Bölüm 🍀89🍀Onsuz Kendimle Yapamıyorum
Bölüm 🍀90🍀 ESKAM
Bölüm 🍀91🍀Kendinden Kurtar Beni
Bölüm 🍀92🍀 Oğlun Bizi Mahvetti
Bölüm 🍀94🍀 Böyle Hayal Etmemiştim 🤍
Bölüm 🍀95🍀Anahtarlığımız Boş Kalmasın
Bölüm 🍀96🍀Kalbim Senden Alacaklı
Bölüm 🍀97🍀 O Öyle Güzel Ki
Bölüm 🍀98🍀Bu Gerçekten İlk
Bölüm 🍀99🍀 Evimiz
Bölüm 🍀100🍀 Ben O Arkadaşa Muhtacım, Aşığım
Bölüm 🍀101🍀 Onun Mutluluğu Yüreğimi Sızlatıyor
Bölüm 🍀102🍀 Su Toprak Üzümlü Kek
Bölüm 🍀103🍀 Ardımıza Değil Önümüze Bakalım
Bölüm 🍀104🍀 Daha Sonra Yazılmak Üzere Boş Bırakılan Bölümdür
Bölüm 105 Sana Gelmeye Çalışıyordum
Bölüm 🍀106🍀 Sen Daha Yanmadın
Bölüm 🍀107🍀 Şimdi Özgür Hissediyorum
Bölüm 🍀108🍀 Umudunu Yeşerten Varlığı ile Büyüten Kadın /Part1/
Bölüm 🍀108🍀 Part2 / Umudunu Yeşerten Varlığı İle Büyüten Kadın
Bölüm 🍀109🍀Gün Işığında Yüreğimi Okşayan Gecem
Bölüm 🍀110🍀 Umut ve Özlem
Finalden Önce ( Açıklama- Okumadan Geçmeyin Lütfen)
🍂FİNAL 🍀

Bölüm 🍀93🍀Sabahı Bekleyecek Sabır Yok Kalbimde

53.4K 3K 387
By goncabeyza

/93/SABAHI BEKLEYECEK SABIR YOK KALBİMDE/

5 ŞUBAT 🍂🍂 ( Üç gün sonra)

'Sen şahit oldun doğduğum güne. Ben neyim, ne değilim en iyi sen bilirsin. Anam babam bilmezdi derdimi, karımda pek bilmedi ama sen bildin, sen gördün beni.  Seninle büyüdüm ben, çocuklarım senin duvarların arasında güldüler, ağladılar. Zalimliğimi ne onlar unutur ne sen. Şimdi bir bir  çıkıyorlar avuçlarımın arasından. Öyle bir nefret etmişler ki benden, gidin dediğimde ses etmediler. Şimdi bir benim,  bir karımın yüzünü göreceksin burada. Çocuklarım olmayacak, torunlarım olmayacak. Senin soğuk duvarlarına bakarak yanacağım bağrımdaki acıyla.'

Özadlı konağının üstünde gezinen karabulutları kimse dağıtmaya çalışmıyor, her biri kendi payına düşen duygularla cebelleşiyordu. Sessizliğin hakim olduğu soğuk duvarların arasında konuşan yalnızca bakışlardı. Ara ara  Meryem ve çocuklarının sesi yankılanıyor, onda ise genç kadın çocuklarını sessiz olmaları konusunda uyarıyordu çünkü odasına kapanan  Zahide Hanım çocukların sesine katlanamadığını her seferinde  azarlar tonda söylemiş, susturmasını istemişti. Halden anlamaya çalışan Meryem'in sabrı ise sınırlarda gezinmeye başlamıştı. Kayınvalidesinin tavırlarını Kenan'ın hatrına  alttan almaya çalışsada dur diyeceği noktaya hızla yaklaşmaktaydı. Kocasına ve çocuklarına tek bir kelime etmeyen,  sesini çıkarmayan Zahide Hanım  dönüp dolaşıp hırsını Meryem ve çocuklarından çıkarıyor, gelininin sabrını sınıyordu. Ve üç günün sonunda genç kadının sabrı artık taşmıştı. 

" Lahanaları çok bekletme suda, erimesinler. " diyen Meryem, Dilan'ın onaylamasıyla sırtını buzdolabına yaslayıp gözlerini ocağın üstünde kaynayan tencerelerde gezdirdi. Kaç gündür  doğru düzgün yemek yiyen yoktu ve az yapılması çalışanlarında dikkatini çekmeye başlamıştı. O günden sonra üst katların temizliğini yapan da Meryem idi çünkü Zahide Hanımın ağlamaklı  inlemeleri arasında söylediklerini duymasınlar diye üst katlara çıkmalarına izin vermiyordu.  Berfu ise ara sıra temizliğe yardım ediyor, sofra kurulana kadar ortalarda görünmüyordu. Hasan Ağaya hazırladıkları tepsiye Zahide Hanımın tabaklarıda eklendiği için koşuşturması daha da artmıştı. Kayınvalidesi getirilen yemeklere tiksinircesine bakıp  yiyemem diye geri çevirdiğinden istediği şeyleri hazırlamak için yeniden mutfağa giriyor, sabır dileye dileye hazırlıyordu. Bu öğlen ise  yemekten önce yanına gidip sonrasında uğraşmamak için  ne pişirdiklerini söyleyen Meryem, yiyeceğini söylemesiyle yanından ayrılmış, tepsiyi hazırlayarak geri dönmüştü ve tepside gözlerini gezdiren Zahide Hanım yiyemeyeceğini söyleyip hafif bir şeyler getirmesini istemişti. Dilinden düşmeyen sabır ile mutfağa geri dönmüştü genç kadın ve artık bir süre  böyle sürüp gideceğine emin olmuştu. Akşam yemeğini hazırlarken bu kez sormayı es geçti çünkü öğlen söylemesine rağmen aynı şey olmuştu.

"Ağlama artık Arda. Anneme söyleriz."

Oğlunun sesini işiten Meryem, gözlerini tencereden ayırıp mutfağın kapısına doğru " Hava buz kesiyor, odanızdan çıkmayın demedim mi ben size?" diyerek  ilerlediği sırada iki oğlu o daha varamadan mutfağa girdi. Küçük oğlu sağ  kulağına avcunu kapatmış ağlarken, büyük oğlu kardeşinin sırtını sıvazlıyordu.

" Ne oldu kardeşine? Düştün mü oğlum, ne oldu sana?"

Öne doğru eğilip oğlunun bileğini kavrayan Meryem, zorlanmadan çektiğinde gördüğü kızarıklık yüreğinin sızlamasına neden oldu ancak büyük  oğlunun söyledikleriyle sızısına öfkesi eklendi.

" Dedemin tesbihini bulduk salonda vermek için odaya gittik. Babaannemde odaya girdik diye kızdı, benim omzuma vurdu, Arda'nın kulağını çekip çıkardı odadan. Yemin ederim  ses yapmadık anne, konuşmadık bile." 

Çocukları farketmesin diye başını önüne eğip, dişlerini sıkan Meryem oğlunun beline  kollarını dolayıp, alnını karnına yaslamasıyla içinden  ' Buraya kadar.' diye geçirdi ve canının acısıyla hıçkırarak ağlayan oğlunun saçlarında ellerini gezdirdi. Yaşlı kadına karşı sevgi beslediği yoktu, zaten saygısı da hem büyük oluşundan hem de kocasının annesi oluşundandı ve artık bu da yitip gitmişti. Bu yaptığıyla Meryem'in duyduğu mecburî saygıyı yerle bir etmişti yaşlı kadın. Oğlunun canını yakıp  ağlatması bardağı taşıran son damla olmuştu.

" Birtanem ağlama. Gel buraya. " deyip oğlunu sandalyeye oturtan Meryem, yüzünü ellerinin arasını alıp, göz yaşlarını yanaklarını severek sildi. Kendi anne babasından ve Kenan dan önce gelen çocuklarına dokunulması yüreğini acıttığı gibi günlerdir baskıladığı sinirini gün yüzüne çıkartmıştı. Artık sabır dileyerek yüz ifadelerini kontrol etmeye çalışmıyordu.

" Dilan ablanın yanında bekleyin beni tamam mı?"

Kardeşinin hemen yanında ayakta dikilen oğluna bakarak konuşan Meryem, göz yaşları dinen oğlunu alnından öpüp, diğer oğluna yöneldi. Omzuna vurduğunu söyleyen oğlununda omuzlarını öptükten sonra çocuklara içi acıyarak bakan Dilan'a dönüp " Yanından ayırma." dedi ve genç kızın başını aşağı yukarı sallayarak onaylamasıyla mutfaktan çıktı.

Merdivenlere doğru ilerlerken bedenini yoklamakta gecikmeyen soğuk hava zerre umrunda olmamıştı. Duyduğu öfke yüzünden tüm bedeni alevler içersinde kalmışcasına yanıyor, siniri en çok  gözlerine darbeler atıyordu. Ağladı ağlayacaktı genç kadın.  Canlarını acıtırım korkusuyla çocuklarının yanaklarını sıkarak sevemezken, bir başkası canlarını yakmıştı. Yaşananlardan sonra tüm eziyetin kendisine yapılacağını biliyordu ve gerçekleştiğinde dayanmaya çalışmıştı ama çocuklarına dokunulmasına dayanamazdı.

Zahide Hanımın odasının önüne geldiğinde Hasan Ağanın içeride olup olmamasını umursamadan kapıyı açtı ve öfkesinden nasibini alan zeminde adımlarını atmaya devam ederek içeri girdi.

" Allah'ın cezaları gene neye geldiniz?"

Kapının açılmasıyla uzandığı yatağında  gözlerini aralamadan söylenen Zahide Hanım, gelininin " Benim çocuklarım mı Allah'ın cezası!" dediğini duyunca ses tonunun yüksekliği yüzünden yüzünü buruşturarak gözlerini araladı. Yattığı yerden kalkmaya niyetli değildi ancak kendisine doğru gelen gelininin gözlerinde parlayan öfke ve ses tonu sinirlerini zıplatmıştı.

"Başımda bağırma alırım seni ayağımın altına Meryem."

" Zahmet edip yataktan kalkarsan alırsın. Ama sen anca ağla dövün, bana ve çocuklarıma çat!"

Yaptıgı saygısızlığın hesabını sormak   için zar zor bedenini yataktan ayıran yaşlı kadın oturur pozisyona geçtiğinde Meryem bir adım daha attı. Aralarında üç adımlık mesafe kalmıştı ve ikiside farklı ifadelerle birbirlerine bakıyorlardı.  

"Belli oldu karın ağrın. Senin oğulların benim torunlarım. Nenesiyim ben onların, döverim de severim de."

Sinirinin neden olduğu gülümsemeyle Zahide Hanımın yüzünde gözlerini gezdiren Meryem " Yok öyle bir dünya Zahide Hanım. Çocuklarına olan hıncını benim çocuklarımdan çıkarıp döverim de severim de bahanesinin arkasına saklanamazsın! " dediğinde Zahide Hanım yerinden kalkmaya çalıştı ancak günlerdir hareketsiz kalan bedeni bu isteğini gerçekleştirmedi. Tuvalete gitmek dışında bir harekette bulunmadığı için uzuvları tembelleşmiş, acısını öne sürerek yatıp durduğundan oturmak bile zor gelir olmuştu.

"Üç gündür susuyorum! Anlayışlı ol Meryem, onun yerine koy kendini  Meryem, acısı var ses etme Meryem, Kenan'ın hatrına sus Meryem! Üç günde burama getirdin benim!  Kendimi geçtim hıncını çocuklarımdan çıkarır oldun. Babaanneleride olsan buna hakkın yok! "

" Yeminle kalkarsam parçalarım seni Meryem! Çeneni kapa, çık git odadan!"

" Parçalarmış! Bana sıra gelene kadar ohoo. Sen önce ağabeyinin düğününden gelini kaçıran oğlunu parçala Zahide Hanım."

Duyduğu cümle nedeniyle içindeki yangına serpilen öfke ile avuç içlerini yatağa bastırarak ayağa kalkan Zahide Hanım, gelinine haddini bildirme düşüncesiyle tokat atmak için elini kaldırdı ama Meryem bileğini havada yakalayıp sertçe iterek kendinden uzaklaştırdı.

Ferit'ten yana bir şey söylemek niyetinde değildi Meryem ancak o nasıl çocuklarının canını yakarak damarına basmış, yüreğini acıtmışsa aynı şekilde damarına basmak yüreğini acıtmak istemişti. Öfke ile dolup taşan gözlerde biriken yaşlarla tatmasını istediği acıya  dokunduğunu anlayınca geri durmayıp devam etti.

" Benim çocuklarıma ya da bana değil oğluna vur sen! El kadar çocuklar sana hiçbir şey yapmadı ama oğlun rezil etti sizi. Başınızı önünüze eğen ben değilim, çocuklarım değil. Biricik Ferit'in yaptı sana bu kötülüğü! "

" Konuş Meryem konuş, kus içindekileri! Üç gün çıkmadım odadan dilin uzadı ama elbet keserim o dili ben."

" Beni görürsen ya da seninle artık iki kelam edersem kesersin." diyen genç kadın, kendisine anlamayan gözlerle bakan Zahide Hanımı merakta bırakmayıp devam etti tonuna tiksinti yerleşen cümlelerine. Yıllardır çevresindeki insanları ezip  aşağılamasana, hor görmesine ses etmeyen hatta bundan keyif alıp, daha fazlasını yapması için onu körükleyen kendisi değilmiş gibi tiksiniyordu yaşlı kadından. Oklar kendine dönmediği sürece sorun yoktu. Kimin kırılıp üzüldüğü umrunda değildi.

" Bundan sonra koşmam peşinizde. Nazınızı nuzunuzu çekmem. Gelin miyim köle miyim belli değil! Kızınız var, o uğraşsın sizinle. Ne bana ne çocuklarıma ilişme artık."

Öfkesini ve son duyduğu cümlelerin sebep olduğu şaşkınlığı birkaç saniye içinde üzerinden attı Zahide Hanım. Ne öfkeleniyordu ne şaşırıyordu. Aslında hak verir olmuştu. Kendi çocukları onu düşünmezken el kızı neden düşünecekti?

' Evlatlarım bilmiyor değerimi, el kızından ne bekliyorum ki?' diye içinden geçirerek yatağına geri oturduğu sırada Meryem, verdiği tepkiye şaşırarak bir süre bir şey demesini bekledi. Ama yaşlı kadın ne ağzını açıyor ne yüzüne bakıyordu. Vurmak için yine el kaldırır ya da kendisine beddualar yağdırır diye bekliyordu ancak yaşlı kadından tık yoktu.

Zahide Hanımın bir şey demeyeceğini anlayan Meryem odadan çıkmak için arkasını döndüğünde gördüğü suret yüzünden benliğini kavuran  öfkesi bir anda söndü. Yüzünde buruk bir ifadeyle kapı arasından kendisine bakan Hasan Ağa, eliyle gitmesini işaret ettiğinde yüreğinde bir yerlerin kırılıp döküldüğünü hissetti. Zahide Hanıma verdiği değerden fazlaydı ona verdiği değer ve söylediklerini duyma ihtimali az da olsa utanmasını sağlamıştı.

Mahçup bir şekilde yüzüne bakarak odadan çıkan gelininin ardından kapıyı kapatan Hasan Ağa, dizine vurup ağlayan karısına " Haklı Zahide." dediğinde karısı dizine bir kez daha vurup göz yaşlarına hıçkırıklarını ekledi. Gelini bile oğlunun ayıbını yüzüne vurmuş, yarasına tuz basmışken başkaları ne yapmazdı ki? Yüreği kabullenemiyordu ancak bugün anlamıştı ki bu acıyla ölene dek yaşamak zorundaydı.

🍂🍂🍂🍂🍂

Birkaç gündür yediği her lokmayı yutkunmakta güçlük çeken Hasan Ağa, ağlamakta da güçlük çekiyordu. Karısına olan biteni anlattığı gün ağlamış, gerçeği kabullenmek istemeyen karısının yakarışları ve bedduaları arasında döktüğü göz yaşlarına eşlik etmişti. Sonrasında ise ikisini de bir sessizlik almış, birbirleriyle bile konuşmaz olmuşlardı. Kararını çoktan vermiş, bunu da dile getirmişti zaten Hasan Ağa. Zahide Hanım ise yüreğini yakan oğlunun özlemine nasıl dayanacağını bilmeden peşine düşmeyeceği, öldürmeyeceği için şükrediyordu.

Hepsinin suratı asık, dili lâl zamanı öldürürlerken yaşlı adam ara sıra sesleri yükselen torunlarının seslerine sığınıyor, acısına torunlarına kulak kesilerek nefes aldırıyordu. Ama her seferinde karısı onların susmasını istiyor, gelinide onun isteğini yerine getiriyordu. Torunlarının sesi kesildiği anda acılarının bağrına saplanan çığlıkları yükseliyordu.

" Geldiler ağam."

Kapının açıldığının farkına Sinan'ın konuşmasıyla varan Hasan Ağa, masasında gezinen bakışlarını kapının girişinde bekleyen adama doğrultup, başını olumlu anlamda salladı. Günlerdir düşündüğü şeyi aslında yarın yapacaktı ancak karısı ve gelininin kavgası yüzünden öne almıştı. Konuşacakları Berfu ve Erkam ile ilgiliydi fakat Meryem'in akşam yemeği öncesi olan  isyanı yüzünden Kenan ile ilgili de düşünmek zorunda kalmıştı. Berfu ve Erkam'ı özgür bırakmayı düşünen yaşlı adam, torunlarından ayrı kalmayı göze alamadığı için Kenan'ı yanından ayırmayı düşünmüyordu. Fakat artık onu ve ailesini de özgür bırakacaktı.

Sinan'ın gitmesiyle aralık kalan kapıdan içeriye ilk giren Kenan oldu. Yüzündeki bıkkın ifade ile masanın karşısındaki ikili koltuğa oturduğunda
hemen arkasından gelen  Erkam, Hasan Ağanın yüzüne bakmadan tekli koltuğa yerleşti. Yüzüne bakmamak için etraflarına bakınan oğullarına ' Az daha sabredin, kurtulacaksınız benden.' demek istese de sessiz kalıp kızının odaya girmesini bekledi. Çok geçmeden Berfu da içeriye girip Kenan'ın yanına oturduğunda yorgun kalbi kızının yüzüne bakması için baskı uygulasada yapmayıp, konuşmak için boğazını temizledi. Bir Ferit'in ihaneti birde Berfu'nun bakışları gecelerinden uykusunu çalar olmuştu. Sadece dalıp gitmeleri sayesinde uyuyor, o kısacık süre ise kabusları yüzünden son buluyordu.

" Said ile telefonda konuştum bu gün. Artık aşiretle biz ilgilenmeyeceğiz. Kimi seçerse o uğraşacak. " diyen Hasan Ağa kızının kendisine baktığını hissetse bile onun olduğu yöne bakmadı. Çevresi kızarmış gözlerini oğulları üzerinde gezdirdiğinde yüzüne bakan Kenan oldu. Şaşırmıştı ve bu gözlerine yansımakta gecikmemişti.  Yüzünü yan profilinden gördüğü Erkam ise başını sağa sola sallayarak hafifçe sırıtmıştı.

" Sebebini sordu. Bir şey diyemedim önce. Ama sonra vakti gelmişti deyip kapattım konuyu."

" Gözbebeğin olan aşiretindekiler duyunca çok üzülecekler. Yazık onlara, Hasan Ağasız ne yaparlar?"

Ses tonundan alayı esirgemeyen Erkam'a sabır dileyerek bakan Hasan Ağa " En çok senin gidişine üzülecekler. Ne de olsa karının peşinden gitmek için can atıyorsun." deyip oğlunun kendisine bakmasını sağladı. Dudaklarını birbirine bastırmış, kaşlarını çatarak kendisine bakan oğlunun bakışlarındaki öfkeden zerre etkilenmeyen Hasan Ağa, onun konuşmasına fırsat vermeyip, " Malı mülkü aranızda paylaşın, payını al nereye istiyorsan git." dedi ve bakışlarını Kenan'a çevirdi. Cümleleri kolay sarfediyor gibi gözükse de her kelimesinde yüreğine bir darbe alıyor, nefesi konuşmanın sonunu getiremeyeceğini belli etmek istercesine göğsünü acıtıyordu.

" Sen de karınla konuş, konakta kalmak isterseniz kalın. İstemiyorsanız payını alır gidersin."

Babasının sarfettiği her cümlede şaşkınlığı çoğalan Kenan, Meryem'in kalmak istemeyeceğine emin olsa da bir şey demeyip sessiz kaldı. Babasının bakışları üzerinden ayrıldığı anda yüzünü  Erkam'a çevirip ne oluyor dercesine baktı. Hayatlarını bu satten sonra cehenneme çevireceğini düşündükleri babası imkansız olarak gördükleri şeyi mümkün hâle getiriyordu. Gitmek isteseler önlerine binbir türlü engel koyacak adam şimdi 'payınızı alın gidin' diyordu.

Kızının yüzüne bakmaya gücü olmayan Hasan Ağa, sağ bileğini ovan eline gözlerini dikerek " Abilerin sana ne kadar  pay verirler bilmem, ona karışmayacağım ama bağ evini ve iki tarlayı satışa çıkardım, ordan gelecek para senin olacak. Civan ile konuş, evlenmek mi istiyorsun okumak mı istiyorsun, ne istiyorsan onu yap. Konakta kal demeyeceğim ama okuyacağım dersen de o vakte kadar iki abimden  birinin yanında kal. Evleneceğim dersen evini alır, döşer, düğününü yaparım." dediğinde Berfu tırnaklarını etine sapladığının farkına cümlesinin bitimiyle vardı. Odaya girdiklerinden beri söyledikleri şaşkınlığının boyutunu arttırmıştı ve o da Kenan ağabeyi gibi düşünüyordu. Yüzüne bakmamakta ısrarcı olan Hasan Ağa'nın ellerine baktığını farkedince elini geri çekti ve tırnaklarının sebep olduğu küçük kesikler havanın değmesi ile canını acıttı. Tek acıyan bileği olsaydı keşke. Yüreği acıyordu fakat nedenini bir türlü bulamıyordu. Adını koymakta zorlandığı bir duygu benliğini esir almış, göz pınarlarını yoklayıp duruyordu.

" Buraya gelip gitmek artık size kalmış. Kapımı kapatmıyorum, zaten ben öldükten sonra konak  sizin olacak. Artık ne istiyorsanız onu yaparsınız. Benden sonra ananızı darda koymayın, sahip çıkın yeter."

Diyecek  başka bir şeyi kalmayan yaşlı adam, konuşmaya başladığı andan beri yumruk yaptığı ellerini açıp, avuç içlerini masaya dayayarak ayağa kalktı. Görünürde sapasağlam duran konak aslında başına yıkılmış, ikisi arasındaki hükmü sessiz sedasız vermişti. İyi bir baba olamamanın cezasını kendisine böyle çektirmeyi seçen yaşlı adam, başı önüne  eğik odadan çıkarken içinden geçenleri bilen yalnızca doğup büyüdüğü konaktı. Gözlerinden geçen duyguları artık ne evlatları ne karısı ne de bir başkası anlayabilirdi. Koca konağın sessizliğine, yalnızlığını da ekleyip öfkesi ve acısı  ile birlikte bir köşeye çekildi. Kim ne yaparsa yapsındı artık.

Kapının kapanmasıyla babasının adımlarını izlerken daldığı düşüncelerinden kurtulan Kenan " Her şeyi hayal etmiştim ama bunu... Aklımın ucundan bile geçirmemiştim." dediğinde Berfu " Bende. diyerek bakışlarını masanın diğer tarafındaki boş kalan koltukta gezdirdi. Daha fazla yıkım beklerlerken Hasan Ağa önlerine bir yol koymuş, gitmek istedikleri yönün seçimini onlara bırakmıştı.

" Sen bir şey demeyecek misin Erkam?"

Kenan'ın sorusuyla bakışlarını yerdeki halıdan ayıran Erkam, Hasan Ağanın değişimine şaşırmakla meşguldü. Başta kendisini öfkelendirsede sonrasında istediklerini avuçiçlerine koymuş, benliğine vurduğu zincirleri çekip almıştı. Esila ile arasında artık bir engel kalmamış, adımlarını ona doğru rahatça atacağı zaman hiç beklemediği bir anda gelmişti. Bakışlarını ağabeyine doğrulttuğunda kalbinin kapıldığı heyecan gözlerine yansımış, ışığı sönen yıldızları yeniden canlanarak kendilerini belli etmişlerdi. Şaşkınlığını üzerinden atması ile gözlerinin içi güler olmuştu. O yıldızlar Esila ile bir araya geldiğinde asıl kaynaklarını buldukları için daha belirgin ve daha başka gözükecekti.

" Diyeceği olan dedi ve gitti. Madem üzerimizden ellerini çekti, benim yolum belli. Anamla ve Zeynep halam ile vedalaşıp yola çıkacağım."

" Hemen mi?" diye sorarak bakışlarını ağabeyine doğrultan Berfu, Erkam'ın " Evet, hemen. Neden zaman kaybedeyim ki?" demesiyle tutulup kaldı. Bir şeyler oluyordu ve ne hızına yetişebiliyor ne de duygularını sırasıyla yaşayabiliyordu. Çözemediği karmaşanın üzerine bir başkası eklenmiş, genç kızın  duygu ve düşünceleri allak bullak olmuştu.

" Yengemle konuşup ne yapacağınıza karar verdiğinizde beni ararsınız. Aynı şekilde sende Berfu. Civan ile konuşur konuşmaz ara beni. Diğer işleri sonra hallederiz. "

" Sabahı bekleseydin Erkam."

" Sabahı bekleyecek sabır yok kalbimde abi."

Buruk bir tebessümle sarfettiği cümleden sonra yerinden kalkan kardeşinin yüzüne bakakalan Kenan, odadan çıkmasıyla " Babamdan beklerken  konağı başımıza yıkan  annem olacak" deyip  ayağa kalktı. Yüzü asık kapıya bakan kardeşinin saçlarını okşayıp bakışlarını kendisine çevirmesiyle " Kalk gidelim, bu deli aşığı uğurlayalım. Sonra da ben yengenle sen Civan ile konuşursun. Ama acele etme, iyice düşün, kararından emin olunca ararsın ya da bir yerde bir araya gelirsiniz." dedi. Erkam kararını vakit geçirmeden vermişti ama kendisi karısına ne diyeceğini bilemiyordu. Bu konaktan kurtulmayı, çocuklarını daha sakin bir ortamda büyütmeyi her şeyden çok istiyordu ama annesini geride bırakmaya da bir yanı razı değildi. Erkam bir kalemde herkesi ardında bırakabilecek gibi gözüküyordu ama kendisi için bunu yapmak kolay değildi.

6 ŞUBAT 🍂🍂 Ertesi Gün

' Şimdi yağmur damlalarına anlatıyorum seni. Dün ise ağaçların dallarını, çatıları ve toprağın üzerini kaplayan beyaz örtüye anlatmıştım. Bugün yağan yağmur karı alıp götürdü. Belki bundan sonra  rüzgar esecek, o da toprak ile buluşan  yağmurlara anlattıklarımı alıp götürecek. Mevsimler değişecek ama ben, seni onlara anlatmaktan bıkmayacağım akşam gözlüm. Kalbim uykusundan uyandı, geleceğin günü bekliyor. Ne dersin bilmiyorum, ne konuşuruz bilmiyorum ama seni görmesi yetecek. Susmana razı. Yeter ki gözlerin gözlerimde olsun, nefesin hem  saçlarımı okşasın hem de  kalbimin uğultularıyla dolup taşan kulağıma ulaşsın. Birde gülümsersen çok mutlu oluruz akşam gözlüm. '

Şiddetini bir azaltıp bir çoğaltan yağmuru izlemeye telefon ekranına bakarak ara veren Esila, ekran kilitinde olan fotoğrafı baş parmağının ucuyla okşadı. Erkam'a hediye ettiği anahtarlığın tamamlanmış hâli vardı ekranında ve telefonu konuşmalar dışında fotoğrafa bakmak için kullanıyordu. Ana ekranında ise babasının gizlice çektiği fotoğrafı vardı. Sürekli  bir anahtarlığın bir babasının fotoğrafına bakıyor, bundan sonrasının iyi olmasını diliyordu.

" Bugün mesaj atmayacaksın belli."

Ekranı okşayarak mırıldanan Esila, sabahtan beridir Erkam'a attığı  mesaja karşılık  vermesini beklemişti ancak duymayı  beklediği bildirim sesi bir türlü gelmemişti. Erkam'ın anahtarlığı tamamlayıp fotoğrafını attığı gün kalbi zorlayarak uyuttuğu uykudan uyanmış, ayrılıklarının tesellisini attığı mesajlarda ve birkaç dakika süren aramalarında bulmuştu. Konuşma ve mesajlarının içeriği  ' Nasılsın, iyi misin'ler ve günaydın, iyi geceler' idi ancak bu bile yeterliydi göğsünün altında o günü bekleyerek dinlenen kalbi için. Fazlası yoktu çünkü konuşacakları günü beklediklerinden bundan ileriye gitmiyorlardı.

Erkam'ın fotoğrafı gönderdikten sonra yaptığı ilk aramada ne o konuşabilmişti ne de Erkam. Yalnızca alıp verdikleri nefeslerin sesleri duyulmuş, iç çekişleri kulaklarına ulaşıp kalplerine dokunmuştu. Tek bir cümle yer almamıştı ilk aramada ve ikisi de sessizliklerini konuşturmuş, aramayı gözleri yaşlı sonlandırmışlardı. Ertesi gün bir umut Erkam'ın yeniden aramasını bekleyen Esila, konuşup konuşmak istemediğini bilmediğinden çekimser davrandığını Berfu dan öğrendiği gibi ' Günaydın' yazıp göndermiş, çekimserliğinin son bulmasını sağlamıştı.

Anahtarlığı bulduğu günden bu yana sevinci odalarında ağırlayan kalbi birkaç gündür endişe tohumlarını benliğine serpmemek için uğraşıyordu ancak bugün gelmeyen o mesaj yüzünden bir sorun olduğundan emin olmuştu.

" Konu Erkam olunca beni unuttuğunu farkettim."

Oturduğu çardağın altına koşar adımlarla giren babasının sesini duyduğu an telefonunu masanın üzerine bırakan Esila, yağmurdan nasibini alan babasının karşısına oturmasıyla gözlerini bedeninde gezdirdi.

" Çok ıslanmışsın, eve girelim."

Ev ve bahçenin ön kısmında bulunan çardak arasında pek fazla bir mesafe yoktu ancak yağmurun şiddeti saçlarının sırılsıklam olmasını sağlamıştı. Babasının hasta olmasından endişe ederek yerinden kalkacağı sırada " Sorun değil. Hatta iyi bile geldi ıslanmak." deyip gülümsemesiyle içi rahat olmasa da gülümsemesine karşılık vermeye çalıştı.

" Hasta olacaksın ama."

" Olmam, merak etme kızım. Tecrübeliyim bu konuda. Ama sen hasta olabilirsin. Bu soğukta dışarıda durman iyi değil."

' Kar boranda bile dışarda kaldım, bu yağmur, bu soğuk beni hasta etmez. ' diyemedi Esila. Kimine keyif veren kar, onun çilesiydi ve daha küçücük yaşında alışmıştı bünyesi. Ama ruhu bir türlü alışamamıştı. Kızıp, öfkelendiğinde Elif'i kapının önüne atan adam yüzünden sıcacık oda içinde üşüdüğünü hissederdi. Sonra dayanamaz o adam onu da dışarı atmadan, gidip anne yarım dediği Elif'in yanında beklerdi. Kaç kez bu şekilde  yağan karın altında, bedenleri beton zemin üzerinde oturduklarını sayamamıştı. O zamanlardan sonra bu soğuk onu hasta etmez, yağmur ruhuna ateş topları misali yağmazdı. Yağmıyordu da zaten. Buraya geldiğinden beri yağan kar ve yağmura Erkam'ı anlatıyor, üşüdüğünü hissettiğinde hırkasının önünü kapatıp anlatmaya devam ediyordu. O zamanların çilesi, şimdinin özlemi saklıydı benliğinde. Unutamıyordu. Aldığı birçok solukta geçmişi canlanıyor, küçük kız çocuğunun içinde bulunduğu odanın kapısını yumrukluyordu.

"Bir sorun mu var?"

Kızının gözlerine yerleşen anlık hüznü farkederek bu soruyu sarfeden Emir Bey, sadece bugün değil birkaç gündür keyifsiz olduğunun farkındaydı. Kendisinin anlatmasını bekliyordu fakat Esila, ağzını aramak için girdiği uğraşlarını boşa çıkartıyordu. Baba kız olmaktan önce iki arkadaş olmayı teklif ettiği günden beridir araları günden güne daha iyiye gidiyordu. Hatta günün belli bir saatini yapacakları  sohbetlerine ayırmışlar ve buna alışmışlardı. Her gün aynı saatte çay ya da kahve eşliğinde konuşuyorlardı ve Emir Bey kızının sözleri kadar mimiklerine de dikkat kesiliyordu. Bu süre zarfında bahsi en çok geçen iki kişi vardı. Biri Erkam diğeri Hasret'i idi. İkiside yüreklerindeki yaraların sahiplerinden bahsederken hem üzülüyor hem de birbirleri ile paylaşabildikleri için seviniyorlardı.

Tam ' Bir sorun yok.' demek üzere olan Esila, arkadaşlıkları için verdiği sözden kaçmanın kötü hissettirmesi yüzünden telefonunda gezinen gözlerini yeniden babasına çevirdi. Hasta olmayacağından emin konuşmuştu ancak ıslak saçları yüzünden içi rahat değildi.

" Bir sorun var ve bundan uzak tutulduğumu hissediyorum."

" Ne gibi bir sorun?"

Derin bir nefes alarak sızlanan ciğerlerini rahatlatmaya çalışan Esila, kısa bir süre seslerini bastıran yağmurun sesini dinlemeye koyuldu. Bulundukları yere yağmur damlaları ara sıra sıçrıyor, koyu gri bulutların sebep olduğu karanlığı çakan şimşeklerin ışığı aydınlatıyordu. Babası gelmeden önce gökyüzünde kopan gürültü yüzünden yerinden sıçramış, bir an oturduğu yere yıldırım düşeceğini düşünmüştü fakat yine de eve girmek istememişti. Çamura dönüşen toprağın kokusu, çalkalanan gökyüzü nedeniyle oluşan korkusunu bastırıyordu.

" Üç gün önce  Civan'ın beni aradığını söylemiştim ya, işte o günden beri bir şeyler ters gidiyor, hissediyorum."

Araya girmeyip  devam etmesini belirtircesine kızına bakan Emir Bey, zihnini bir çırpıda boşaltıp sadece bulundukları âna odaklandı. Esila'nın söyleyeceklerini dikkatle dinlemeli, gözlerindeki endişeyi sonlandıracak çözümler üretmeliydi.

" Civan, Berfu'nun kendisini arayıp dolaylı yoldan sevdiğini söylediğinden bahsedince o telefonu kapatır kapatmaz Berfu'yu aradım ama açmadı. Uyuyana kadar defalarca kez aradım, mesajlar attım ama geri dönmedi. "

O gün hem Civan hem de Berfu adına çok sevinmişti Esila. Civan'ın Esila dan başka mutluluğunu paylaşacağı kimse yoktu ve genç adam göz yaşları dindiğinde Esila'yı aramış, aralarında geçen konuşmayı ağlamaklı çıkan sesiyle anlatmıştı. Heyecandan yerinde duramadığını hattın diğer ucunda olmasına rağmen farketmişti Esila. Ve o an mutlu olduğu gibi ters giden bir şeyler olduğunu da farketmişti çünkü Berfu bir şeyler hissettiğini telefon konuşmasında ima edecek biri değildi. O daha çok gidip yüzüne vururcasına söyleyecek tipte biriydi. Belki bir anlık duygusallığa kapılarak söylediğini düşünmüştü ama böyle bir şeyi ondan önce Civan dan duymak gibi aramalarını açmaması da garip gelmişti. Nasıl Civan ilk onu aradıysa Berfu'nun da kendisini arayıp söyleyeceğini düşünmüştü.

" O gün Erkam aradığında sesi kötü geliyordu. Ne olduğunu sorduğum anda sesini düzeltmeye çalıştı ama farkettim. Berfu'yu sorduğumda da geçiştirdi beni. Birde beni neredeyse her gün arayan Kenan abi aramayınca ben aradım ve  pek keyfi yok gibiydi. Ertesi gün Berfu aradı, sevindim ancak onunda sesi iyi gelmiyordu. Hastayım dedi ve  Civan ile ilgili bir şey sormama fırsat vermeyip, sonra ararım deyip kapattı. Dün sabah konuştuk ve yine aynı şeyler oldu. Dilan'ı aradım öğrenmek için. Onunda annesi benimle konuştuğunu anlar anlamaz telefonu elinden aldı."

Cümleleri ard arda sarfettiği  için tıkanan nefesini düzene koymak için beklediği sırada telefonundan yükselen melodi ile kalbi göğüs kafesine vurmuştu ancak ekranda gördüğü isim Dilan'a aitti. Bir boşluk bulup kendisini aradığını düşünerek telefonu eline aldığında aramayı cevaplamadan önce babasının " Kim?" diye sormasıyla " Dilan." dedi ve ekrandaki yeşil simgeyi yukarı kaydırıp telefonu kulağına dayadı.

Duymayı beklediği genç kızın sesi iken Zahide Hanımın ateş püsküren sesi dolmuştu kulağına. Önce şaşkınlığı yüzünden kurduğu ilk cümleyi anlayamayan Esila, babasının bakışlarının değişmesiyle sesin ona ulaştığını anlayıp parmağını telefonunun kenarındaki ses tuşunun üzerine kaydırdı ancak duydukları yüzünden parmağı tuş üzerinde kaskatı kesildi. Yaşlı kadının sarfettiği cümleler önce kalbini sonra ise umudunu ayaklar altına alıp ezdi. Şimdi anlamıştı hissettiği tersliğin nedenini. Anlamak istemezdi, duymak istemezdi. Hele ki Elif ve Ferit'i öğrendiklerini.

" Gavurun dölleri içiniz rahat etti mi ha? O kahpe Elif Ferit'imi aldı elimden! Sen Erkam'ımı aldın! Başınız göğe erdi mi soyu kuruyasıcalar?! Benim bağrımı yaktınız, ocağımı söndürdünüz Allah ta size gün yüzü göstermesin! Ciğerleriniz ağızlarınızdan dökülsün inşallah! Amansız hastalığa düşüp derman bulamayın emi! Sürüne sürüne, kıvrana kıvrana verin canlarınızı! İki cihanda da yakanız bir araya gelmesin-"

Babasının telefonu elinden alması ile boşta kalan eli bacaklarının üzerine düşünce kendine gelen Esila, Emir Bey'in telefonu kulağına dayamasıyla gözlerini sıkıca kapattı. Duydukları zihnini talan ederken hâlen  daha sesini duyuyordu. Dinleyen sadece babası değildi. Ne söylediği tam anlaşılmıyordu ancak öfkesinin yakıcılığını hissetmeye devam ediyordu.

Sesin kesilmesiyle " Gelemez artık." diye mırıldanarak gözlerini araladığında önce babasının yüzüne sonrasında ise sağ avucu içinde sıktığı telefona baktı. İşte şimdi geçmişindeki yaşanmışlıklar yüzünden üşümekten nefret eden ruhu bu hissi farklı bir şekilde tadıyordu. Daha keskin daha sancılıydı. Bütün geceyi bahçede geçirdikten sonra eve girdiklerinde soba önünde bedenlerini ısıtabiliyorlardı ama şimdi titremeye tutulan bedenini üşüten soğuk olmadığı gibi dindirecek bir şeylerde yoktu.

Erkam'ın yollara düşmüş kendisine geldiğinden habersiz orada kopan kıyameti, akşam gözlüsünün düştüğü halleri, zorlukları düşünen Esila, ağır ağır  öne eğdiği başını kaldıramayacak gibi hissettiği sırada ıslak toprağın kokusunu  göz yaşlarını akıtarak çekti içine. Erkam'ı aramak, ne halde olduğunu sormak istiyordu fakat bedeni ağırlaşmış, kendini bıraktı bırakacak bir haldeydi. O burada umudunun ezilişinin acısını yaşarken Erkam, kalan birkaç saatlik yolu şiirine sarıldığını hayal ederek aşıyordu...

Hatalarım olduysa affola...

Düşüncelerinizi esirgemeyin lütfen...







Continue Reading

You'll Also Like

5.5K 318 30
Asım Kale'nin isteklerine karşı gelmek olanaksızdı. Biricik kızı bilinmezlikler içinde geçmişin silik bir anısına giderken etraflarını çevreleyen ka...
3.5M 218K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
SAKLI DENİZ By 🐢

Teen Fiction

15.7K 4.9K 48
#TAMAMLANDI# DÜZENLENİYOR.. (Bölümler değiştirilmeden ve kaldırılmadan) Bir aşk, uğruna neleri ezip geçebilirdi.? Ya da özlem, ne kadar tutkulu ne k...
Sev Beni By Gaye

Teen Fiction

2.3M 92.9K 63
Bazı yalanlar vardır, gerçeklerden çok daha az can yakıcı. ♥ Korkunç bir iftiranın ardından atılan tokadın başlattığı bir oyun. Tamamen yalan ağları...