Bölüm parçası: Sadık Gürbüz - Yetim
/80/ ACI GERÇEĞİM/
27 ARALIK 🍂🍂
'Kaybettim dedim... Ardına sığındığım dört harfin, sevgisini beklediğim bir kelimenin hayatımdan çıktığını sandım. Bulmaz dedim baba dediğim adamın gözleri beni bir daha bulmaz. Yıllarca sırtımı ona dayayacağım günü beklerken en büyük darbeyi yemiştim.
'Kızım değilsin' dediği gün baba kavramını çıkarmıştım ben hayatımdan. Fırat'ın derinlerinde kaybetmiştim ben sevecek diye gözlerinin içine bakan içimdeki çocuğu.
Şimdi ise o benliğimi tümüyle acıtan kelime hayaller kurmaktan korktuğum adamın dilinden dökülüyor. Bakışlarında acı kadar güven var. Kokusunu, teninin sıcaklığını biliyorum.
Ama olmaz ki... Baba diyemem ona...
O, en başından bırakmış beni. Satmış! Onun yüzünden yıllarca muhtaç kalmışım ben babam sandığım adamın sevgisine. Ettiği her eziyete, kötü söze katlanmıştım. Niye? Babam beni birgün sevecek diye! Onun yüzünden umut etmekten vazgeçmedim ben. Birgün sıkıca sarılacak diye avuttum kendimi yıllarca. Her gece sorguladım kendimi 'babam beni niye sevmiyor?' diye.
Ben yıllarca babam olmayan adamın beni sevdiğini hayal ettim! Kim yüzünden? Onun...
Bu yüzden sonramızı merak edemiyorum. Çünkü o da sevmemişti ki sattı beni. Sevseydi bırakmazdı.
Benim hayalimde babalar kızlarına kıyamazdı! Ama o kıymıştı. Şimdi ise karşıma geçmiş 'kızım' diyor. Duyabilmek için deli divane olduğum kelimeyi sarf ettiği her an canımı yaktığından habersiz yüzüme bakıyor. Bunca yıl sonra bunca yalanın üstüne baba kız olur muydu bizden...?
Hep hayal ettiğim gibi sarılır mıydı bana? Tutar mıydı elimden bırakmayacakmışcasına? Ömrümünü heba eder miydi kızına? Kolum kanadım olur muydu? Peki ya kokusu... İçime çekişim de diklenebilir miydim hayata? "Bakın benim de babam var. Benim de bir kahramanım var " diye. Ortak olur muydu sevincime hüznüme? Elimden kayıp giden çocukluğumu geri getirebilir miydi?
Getiremezdi! Çünkü o benim hayalimdeki adam değildi. Ben hayalimde onun ellerini hiç öpmedim... O bana istediğim oyuncakları hiç almadı... Elimden tutup okuluma götürmedi. Canımı yakanları şikayet etmedim ben ona. Benim hayalimdeki babam o değildi ki... Benim yıkılmayan dağım o değildi! .
Bu yüzden bana doğru adımlar atmaya başladığında durdurdum onu. Bir kez daha o kelimeyi sarfetmeden engelledim.
Sarfettiğim iki kelime oldu.
' Lütfen, susun...'
Susmasını istedim anne, çünkü aklım artık almıyor. Benim aklım hiçbir şeyi alamaz oldu...'
" Küçüğüm, güzelim benim... yüreğimin en güzel yanı..."
Sarfettiği her kelimeden sonra kardeşinin yatağa dökülen saçlarını okşadı Elif... Her tutamı ayrı ayrı sevdiği gibi döküldü yaşları yanaklarından. Duymasın, rahatsız olmasın diye sessizce iç çekti ve gözlerini bir an olsun yüzünden ayırmadı.
Kokusunu solurken ne kendisine düşmanca bakan Berfu'yu umursadı ne de burada kalmasının tehlikeli olduğunu söyleyen teyzesine kulak astı. Günlerdir merak ettiği, hasretini çektiği kardeşini bırakıp gitmeye niyetli değildi. Bir bilse kardeşinin uyandığında göstereceği tepkiyi, gözlerini aralamadan gitmiş olmayı dileyebilirdi.
" Mert'i de zor durumda bırakıyorsun Elif. Babası gelmeden git. " diyen teyzesini duymamazlıktan gelerek kardeşinin sol omuzuna dudaklarını bastırdıktan sonra baş parmağıyla öptüğü yeri okşamaya başladığı sırada Berfu, onun varlığına daha fazla katlanamadığı için attığı hızlı adımlarla odanın dışına saniyeler içinde vardı.
Ondan haz etmesede görülmemesini ve yakalanmamasını isteyen genç kız, Civan dan hastaneye gittiğini öğrendiğinde kendi kendini yiyip bitirmeye koyulmuştu ve yetmezmiş gibi babasının birkaç sokak ötesinde bulunan teyzesinin evine gelmeye cesaret edebilmiş olması çileden çıkmasına fazlası ile yeterdi. Berfu'ya göre bu yaptığı kaderi ile alay etmekten başka bir şey değildi.
Odadan çıktığı gibi soluğu salonda alan Berfu'nun niyeti Mert ten, Elif'i götürmesini istemekti ancak telefon ile konuştuğunu gördüğünde fısıldayarak " Bahçede bekliyorum." deyip, yanından ayrılmak zorunda kaldı. Elif'i gitmeye ikna etmeye çalışan Hatice Hanımın sesi kulaklarına ulaşırken, evden çıkan Berfu daha öfkesini yatıştıracak havayı soluyamadan karşısında ağabeyini bulduğunda şansına içinden küfürler yolladı.
Dışından ise " Bu nasıl şans Allah'ım? Yıldım yemin ederim!" derken saçlarını yolmamak için kendisini zor tutuyordu.
Ağabeyi bahçe kapısını açıp içeriye girerken, Elif'in sesini duymasın diye telaşla dış kapıyı kapatan genç kız, kapıldığı endişe yüzünden titremeye başlayan vücuduna rağmen Erkam'a doğru ilerledi ancak unuttuğu bir şey vardı; Esila'nın kaldığı odanın penceresi bahçeye bakıyordu ve hafif aralıktı.
" Neden geldin abi?"
Sorusunun saçmalığını ağabeyinin bakışları ile farkeden Berfu, bozuntuya vermemeye çalışarak eve doğru attığı adımların önünü kesti. Yaptığına anlam veremeyen Erkam ise sol tarafına adımlamaya çalıştığında Berfu onunla aynı anda hareket ederek engel olduğunda " İyi misin sen ne yapıyorsun?" diye sormaktan kendini alamadı.
" İyiyim de. Yani-"
" Bak eğer babasıyla tartışacağmı düşündüğün için engel olmaya çalışıyorsan merak etme bir şey demeyeceğim adama. Tek isteğim Esila'yı görmek. Nasıl, kendine geldi mi?"
" Gelmedi."
Ağabeyinin, Emir Bey ile tartışmayacağını söylemesine Elif'in varlığı yüzünden sevinemeyen Berfu, yeniden eve doğru adımlamak isteyen ağabeyinin göğsüne ellerini koyarak durdurmayı denedi. Bu yaptığı Erkam'ın yavaştan öfkelenmesine neden olurken kaşlarını çattığını görünce doğruyu söylemek zorunda hissetti. Daha doğrusu köşeye sıkıştığını kabullenmesi gerekti.
Bir iki derken ağabeyi bu yaptığına sinirlenerek içeri girmeyi başaracaktı ve bu yüzden zor gelse de direkt olarak söylemeyi seçti. Tabi Elif ondan önce sesini duyurmasaydı korkusu telaşına bu kadar hızlı yarenlik etmezdi.
' Nereden biliyorsun teyze?'
Erkam, duyduğu anda tanıdığı ses yüzünden anlı kırışana dek kaşlarını çatarken, Berfu " Hayır ya!" diye mırıldandı ve tam o anda ağabeyinin göğsüne dayadığı elleri havada asılı kaldı.
" Abi! Abi ne olursun girme içeri!"
Koşar adımlarla ağabeyi ile kapı arasına son anda giren Berfu, önünden çekilmesi için kollarına uzandığında ondan önce davranarak bileklerinden yakaladı ancak nereye kadar direnebileceği meçhuldü.
" Ne işi var onun burada? Bunun için mi oyaladın beni? Bu yüzden mi aramadın? "
" Hayır! Daha beş dakika oldu geleli abi yemin ederim. Gidicek birazdan, kalamaz ki burada!"
Konakta kardeşi, burada Elif... Onlara daha ne kadar sabretmesi gerektiğini bilemeyen Erkam, kardeşinin " Esila varken bir şey yapma ne olur abi! Zaten kötü durumda bir de bunun için üzülmesin. Esila için lütfen. " demesiyle hiç düşünmeden kollarını sertçe geriye çekerek bileklerini tutuşundan kurtardı. Anne ve babası için Ferit'e, karısı için ise Elif'in midesini bulandırıp, öfkesini harlayan kinine katlanmak zorunda kalan Erkam " Gittiğinde ara beni!" diyerek bahçenin çıkışına yönelirken, Berfu arabasına binip gidene kadar eli göğsünün üzerinde nefes nefese ardından baktı. Kıl payı, resmen kıl payı kurtulmuştu ve Hatice Hanım ikna edemez ise Elif'i evden çıkarmayı kendisi deneyecekti çünkü aynı stresi bir kere daha yaşamayı kalbi kaldırabilecek durumda değildi.
Tansiyonu yeniden fırlayan Emir Bey'in , yeğenlerinin zoruyla hastaneye götürüldüğünü duyar duymaz, Mert'e teyzesinin evine götürmesi için ısrarda bulunmuştu Elif, çünkü kardeşinin buraya geldiğini öğrendiğinde içi içine sığmaz olmuştu. Bir an önce yanına varmak istediğinde ise Emir Bey istememiş, görüşmelerinin her ikisi içinde olumlu olmayacağını söylemişti ancak adamın rahatsızlanması resmen işine gelmişti. Ve şimdi bu sayede kardeşinin güzel yüzünü izleyebiliyordu. Mert'e onlar dönmeden gideceklerine dair verdiği sözleri ise unutmuştu.
"Hiç mi korkmuyorsun biri görür, duyar diye? Hem seni günlerdir koruyup, kollayan Emir Bey'in de sözünü çiğniyorsun şu an Elif. "
Yatağa bir iki adım daha yaklaşan teyzesinin yüzüne göz ucuyla bakan Elif, başını olumsuz anlamda salladığında Hatice Hanım, sabır çekerek ağrıların yoğunlukta olduğu alnını ovaladı. Bir yanı odadan zorla çıkarmasından yanaydı ancak Esila'nın uyanmasını ve komşularının seslerini duyup gelmesini ya da kapı camdan bakmasını göze alamıyordu.
Emir Bey gibi kendisi de Esila ile konuşmasının şu an için doğru zaman olmadığını düşünüyordu, bu yüzden de gitmesi için son kez uyarıda bulundu. Ama Elif'in kendisine kulak astığından bile şüpheliydi.
" Kendini toparladığında gelir görürsün ya da ben getiririm ama şimdi git. Hiç iyi şeyler olmayacak Elif. Seni gördüğünde düşündüğün gibi olmayacak, iyi hissetmeyecek. "
Elif 'in " Nereden biliyorsun teyze?" demesiyle kendisini dinlendiğini anlayan Hatice Hanım cevap vereceği sırada Elif, kardeşinin omuzunu baş parmağıyla okşamaya ara vermeden konuşmasının devamını getirdi. Onun da çok fazla umudu yoktu ancak uyandığında yanında bulmasının, ona sıkıca sarılmasının iyi hissettireceğine inanıyordu çünkü kendisi kardeşini gördüğü anda tahmin edilemeyecek derecede iyi hissetmişti. Ve Esila'nın da öyle hissedeceğinden neredeyse emindi. Sevgisine güveniyordu... Esila'nın kendi de dahil herkesten nefret ettiğini bilmeden.
" O bana iyi geliyor, ben de ona iyi geleceğim. Yaralarını saracağım-"
" Sen var ya sabır düşmanısın! Sus diyorum kendime! Rahmetli ablanın hatrına üstüne gitme Hatice diyorum ama yeter! Cidden yeter! Sen değil misin onu ardında bırakıp giden?! Kim yaralar kazanmasına ilk sebep olan ha? Sensin! Onun ilk yarası sensin Elif! "
Dolan gözlerini kardeşinin yüzünden ayırarak uzandığı yerden kalkan Elif, oturur hâle geldiğinde " Bilmiyordum... evlendirildiğini bilmiyordum..." diye fısıldayarak konuşmasına rağmen yüzündeki çaresizlik teyzesinin sesini yükselterek sert bir tonda konuşmasına engel olmadı. Elif'e olduğu kadar kendisine de kızgındı Hatice Hanım. Yıllar önce ikisine de kıyamayıp sustuğu için en çok kendisine öfkeliydi. Ve ne yaparsa yapsın, pişmanlığından kurtulamayacaktı. Geleceğini çalmışlardı Esila'nın, ötesi var mıydı? Çocukluğu onlar yüzünden harap olmuş, gençliğinin en güzel sayılabilecek yıllarında ise en ağır yükleri taşıyordu.
" Duyanda başka yerde doğup, büyüdün sanır. Diyelim ki bilmiyordun, baban, abin, halan peki! Onların insanlıktan nasibini almamış olduklarını en iyi sen biliyorsun! Esila evlenmemiş olsa bile onların yanında bırakmaya nasıl razı oldun? Ki bunun sonunun evlilik olduğunu nasıl tahmin edemezsin?"
" Ama bana-"
" Ferit sana söylemedi, Ferit senden sakladı! Bunları geç Elif! Bunları geç! Sen bu şehirden çıktın mı çıktın! Ailenin zalimliğini bile bile gittin mi gittin? Esila evlendirilmese bile onların huzur yüzü göstermeyeceklerini biliyordun. Sen vazgeçtin ondan! Sebep ne olursa olsun sen gittin Elif! Bilmiyordum, duymadım, bana yalan söylediler desen de sonuçta sen gittin."
Sinirinden ağlamaya başlayan teyzesinin sarfettiği her kelimede göğsünün sol yanına bir darbe alan Elif, birkaç saniyelik suskunluğunu bitirdiğine yormak istedi çünkü fazlasına dayanacak gücü yoktu. Başını önüne eğip, devam etmemesi için içinden yalvarırken, nefesini düzene koyan Hatice Hanım, yeğeninin bedeni yüzünden Esila'nın yüzünü göremiyordu. Ablası yanından kalktığı sırada gözlerini aralayan Esila, sabahın tekrarını yaşıyor gibi hissetti. Ve bu kez uyanık olduğunu belli edecek hiçbir harekette veya söylemde bulunmayıp, yalnızca dinlemeyi seçti. Zaten ağzını açıp, tek kelime edecek hali yoktu. Öylece boş gözlerle Elif'in sırtını izliyor, onlardan çok acının uyuşturduğu kalbinin cılız çığlıklarını duyuyordu.
" O seni anne yerine koydu, küçük annem diye diye her şeyi sineye çekti. Seni, gözü kapalı, hiç düşünmeden canından olacak kadar çok seviyordu. Sen de biliyordun, senin için her şeyi yapabileceğini herkesten iyi biliyordun. "
Şakaklarından süzülerek saçlarına ulaşan yaşlarını hisseden Esila, zorla yutkunup, bakışlarını tavana doğrulturken aklında tek bir soru yer aldı.
Yine aynı şeyleri yapar mıydı küçük annesi yerine koyduğu kadın için?
Yapardı; yalanlarla büyütmüş olmasaydı eğer, sevgisini önüne katıp kendisini büyütmüş olmasının hatrına elinden geleni yapardı onun için ama şimdi diğerlerine olduğu gibi ona da kapanmıştı kapıları. Sesini duyduğu anda yüreğine akan bir sıcaklık hissetmiyordu. Buz gibiydi içi... Öyle soğumuştu ki ondan varlığını yanında istemiyordu... Sadece gitsin istiyordu... Yine gitsin.
" Pişmanım teyze. Yemin ederim pişmanım... Onu düşünmediğim bir an bile olmadı ki... Yüreğim her an onun için yanıp tutuştu." derken titreyen ellerini göğsünün hizasına kaldırarak parmak uçlarıyla kalbini gösterirken, ne söyledikleri ne de kendini ifade ederken çıkan ağlamaklı sesi teyzesinin gözüne gelmedi. Sanki kendini teyzesine değil de yabancı birine açıklamaya çalışıyordu.
" Ee neye yaradı bu? Onu her an düşündün de ne oldu Elif? Senin hayatın, kimle nasıl bir yol çizmek istediğin senin bileceğin bir şey ama kabul et biz en başından hatalıydık. Şimdi kendine gelse, seni gördüğünde her şeyden önce sana 'neden hayatımla oynadın?' diye sorsa ne diyeceksin? "
Cevabı vardı; " Annemin emanetiydi-" diyerek söze girmişti bile ancak teyzesi bir türlü cümlelerini tamamlamasına izin vermiyordu. Hoş bundan sonrasını nasıl getireceğinden de emin değildi aslında.
" Emanet oluşunu bahane etme! Sen yalnız kalmak istemedin. Sen resmen onun kaderini değiştirdin Elif! Bencillik ettin ve benimde destek olmamı sağladın. Yaşadıkları sadece senin değil benimde suçum. Hayatımda ilk kez babanı dinlenmemenin pişmanlığını yaşıyorum. Keşke götürmek istediğinde sana kıyıp, izin verseydim. O zaman bunların hiçbirini yaşamazdı. Yaralarını saracağım diyorsun ama ikimizde çok iyi biliyoruz ki sen iki gün sonra yine Ferit ile gideceksin. "
Hızla yerinden kalkan Elif, başını olumsuz anlamda salladığı sırada
" Hayır, gitmeyeceğim." dedi ve kara gözlerini teyzesinin kan çanağına dönmüş gözleriyle buluşturdu.
" Ne yapmayı düşünüyorsun? Burada kalırsan bugün değil yarın, biri mutlaka görecek seni. Sonra Esila yine senin canının telaşına düşecek. İyisi mi sen yine en iyi bildiğin şeyi yap ve git Elif!"
Teyzesinin ellerini tutmak için ellerini ona doğru uzatarak itiraz etmeye hazırlanan Elif " Git ki Esila bu sefer sadece kendini düşünebilsin, kendi için endişelensin. Bırak bu sefer yolunu kendisi çizsin." diyerek dokunmasına fırsat vermeden geri çekilmesiyle ne yapacağını bilemedi. Tüm çaresizliğini gözlerinde toparlayarak, teyzesine bakarken Hatice Hanım kararlılığını kapıyı işaret ederek gösterdi. Yine başını olumsuz anlamda sallamaya yeltenmişti ki az önce dokunmasını istemediği için ondan uzaklaşan Hatice Hanım, ayakta olmasını fırsat bilerek kolundan tuttuğu gibi kapıya doğru sürükledi. Birinin gerginliği diğerinin çaresizliği ile aralarında geçen yüksek sesli konuşmalar ikisinin de odadan çıkmasıyla son bulurken, Esila'ya bakmak akıllarına bile gelmemişti.
Hatice Hanım antreye çıkardığı yeğeninin kucağına dış kapının arkasında bulunan askılıktaki paltosunu kolunu bırakmadan verirken, Esila onun sarfettiği son cümleleri düşünmeye koyulmuştu.
'Git ki Esila bu sefer sadece kendini düşünebilsin, kendi için endişelensin. Bırak bu sefer yolunu kendisi çizsin.'
' Nasıl yapacağımı bilmiyorum ki? Bir yol var mı ki önümde? Dört bir yanım karanlık, ne sokaklarımda ne gökyüzünde ışığa dair bir iz yok... Ben karanlıkta yürümeyi bilmem ki... Oturur, beklerim. Alışkınım buna ama yürüyemem, korkarım. Yaşamaktan korkarım artık. '
...........
30 ARALIK 🍂🍂
Üç Gün Sonra
' Hissetmiyorum sanıyor ama geceleri saçlarımı okşayışını hissediyorum. Yapma demek istiyorum. Sen beni satan adamsın, saçlarımı kıyamazmışcasına okşama demek istiyorum ama yapamıyorum. Üç gecedir, sıcaklığını ve kokusunu emanet edip, sabaha karşı gidiyor. Ne git diyebiliyorum ona ne de kal. Hiçbir şey söyleyemiyorum. Uyuyorum sanıyor ama ben o gidene kadar uyuyamıyorum.'
Kimse ile konuşmadan, susarak geçirdiği üç gün boyunca akacak gözyaşı kalmadığında kağıda kaleme vurdu duygularını genç kadın. Beyaza değen siyah ile birlikte bir bir döktü dilinde ve yüreğinde birikenleri... İlk sayfaları bebeğine ayırırken devamında Erkam'a yer verdi ve geriye kalanını babasına ayırarak göz yaşlarını şahidi kıldı. Yer yer konuşmaktansa yazmak daha iyi diye düşündüğündendi elleri tutulana kadar kalemi bırakmayışı. Konuşsa da, sussa da bir faydasını görmüyordu kendince. Hem yorulmuştu da kendini ifade etmeye çalışmaktan. Bu yüzden içinde bulunduğu dört duvarın arasında sıkışıp kalmayı tercih etti. Akışına bıraktı olanları ve sadece kendine odaklandı. Kendine ve onu terk etmeyen mutsuzluğuna...
Teyzesinin kahvaltılıklarla doldurduğu tepsiyi bırakıp gitmesinden sonra sadece birkaç dilim ekmekle birlikte tabaktaki siyah zeytinleri bitirene kadar yiyen Esila, tepsiyi kenara iteledikten sonra çayı eşliğinde yine kaleme alırken duygularını, Emir Bey'e satırlarında daha çok yer verdiğini farketti. İçindeki boşluk kadar fazlaydı sayfaları ve tükenmek bilmiyordu ona olan öfkesi, sitemi ve özlemi... Durmadan 'Neden?' diye sormaktan kendini alıkoyamıyordu. Kırılgan yüreği bu sessizlik içinde tek bir cevaba affetmeye içten içe hazırdı aslında. Ama yediremiyordu işte yıllarca içinde debelenip durduğu mutluluk arayışına... Ve sevgisinin açlığına... Geceleri saçlarını okşayışı yetmiyordu hayalkırıklıklarını yok etmeye. Daha çok ikileme sokuyordu onu. Daha çok sığınası geliyordu sessizliğe.
"Yetmedi mi bu sessizliğin kuzum?"
Odaya giren teyzesini farkeder etmez arasına kalemini sıkıştırdığı defterini çekmeceye gelişi güzel koyan genç kadın, sayfalara döktüğü canının acısını kimsenin görmesini istemiyordu. Ancak ela gözleri acısını saklamasına izin vermiyordu ve o bunu bilmeden bakıyordu yanına uğrayanlara. Elif'in gidişinden sonraki gün Berfu ve halası Zeynep Hanım gelmişti ve onlar da konuşturamamıştı Esila'yı. Birkaç kez gelen Pınar ise konuşturmak için uğraşmamış, sessizliğine ortaklık etmişti. Yiğit ve Mert ise odasının kapısı her aralandığında girişten izlemekle yetinmişlerdi. Üçü de sabırla konuşmasını beklemekten başka bir şey yapamıyorlardı.
Dün ise hiç beklemediği bir misafiri ağırlamıştı Esila. Nasıl olduğunu merak eden Kenan, konağa yığılan akrabalarının arasından zar zor sıyrılarak, bağ evinde kalan Erkam ile birlikte yanına gelmişti. Tabi geldiği gibi Emir Bey ile kavgaya tutuşan kardeşi yüzünden Esila'nın yanında yalnızca on dakika kalabilmişti. Kızını görmesine izin vermeyen Emir Bey'e tahammül etmekte zorlansa da karısı için beşinci kez geldiği evin önünden Esila'yı göremeden ayrılmak zorunda kalmıştı Erkam. Zaten gitmese de Esila onu görmeye niyetli değildi. O günden sonra küçük annem dediği Elif'i bile merak edip, sormamıştı kimseye.
Kapı girişinde duran teyzesinin kendisinden bir cevap beklediğini bilen Esila, bakışlarını olduğu yöne çevirip, başını olumsuz anlamda salladı ve önüne döndüğü gibi çayının kalan son yudumlarını içti. Bardağı, tabağına yerleştirip, tepsiye koyduktan sonra oturduğu sandalyeden kalkıp, yatağa oturduğunda bile Hatice Hanım gözlerini üzerinden ayırmamış, onu her görüşünde sızlayan burnunu yazmasının ucuyla bastırarak ağlamamaya çalışmıştı. Ne konuşmamaya yeminli gibi olan Esila'nın hâline dayanabiliyordu artık ne de kızının varlığına rağmen yokluğunu tadan Emir Bey'in hâline.
Bu yüzden evde Pınar dan başka kimse yokken konuşmaya karar vermişti. İyi, kötü ağzından bir iki kelime çıksın isteyen Hatice Hanım odaya girdiği anda birkaç adım gerisinde bekleyen Pınar da hemen ardından odaya girdi.
Yanına oturan teyzesinden çok az önce kalktığı sandalyeye oturan Pınar'a dikkat kesilen Esila, Hatice Hanımın ellerini tutmasıyla bakışlarını ondan ayırıp, soğukluğunu şefkatle saran sıcak ellere odaklamak zorunda kaldı. Yalnız kalmak istiyordu fakat bir yanı sıcaklığı hissetmenin iyi geldiğini inkar edemezdi.
" Biliyorum..." diyerek Esila gibi, gözlerini ellerinde gezdiren Hatice Hanım, zorlukla yutkunarak devam etmeye çalıştı. Gerçekleri öğrenmeye hazır olmadığını bilse de bir yerden başlaması ve Esila'yı sessizliğinden çok geç olmadan çekip alması gerektiğini düşünüyordu. Bir karar verecekse bunu gerçekleri bilerek yapmasından yanaydı. Ve onu bu konuda cesaretlendiren tek kişi olan Pınar ise ikisi arasında ki bağı en derinlerinde hissetmekteydi. Aralarında kan bağı olmasa dahi Hatice Hanım, Esila'ya bir annenin sıcaklığı ile bakıyordu.
" Neden diye soruyorsun kendine? Neden bıraktılar beni?"
Araya girme ihtiyacı hisseden genç kadın, teyzesinin sözünü " Hayır. " diyerek kesti ve ellerini, sıcak ellerinden ayırıp bacakları arasına sıkıştırdı. Soruları bu şekilde değildi çünkü.
" Neden bıraktılar değil, neden sattılar diye soruyorum. Bir anne baba evladını nasıl satar diye soruyorum. Varsa bunlara cevabın ver ama yoksa dinlemek istemiyorum seni."
Pınar gibi telaşlanan Hatice Hanım, boğazında büyüyen yumruya rağmen hızla " Satmadılar. Yok öyle bir şey kuzum. İnandın mı gerçekten onlara?" diye sorduğunda Esila, öfkesini gülümsemesiyle gösterdi. Hemen ardından ise kaşlarını çatarak yüzünü o çok sevdiği kadına çevirdi.
" Ben size de inandım teyze. Hatta şu an sana teyze dememem lazım değil mi? Teyzem değilsin, o da ablam değil. Hiçbir şeyimken, her şeyim olduğunuza inandırmadınız mı beni? Ben onlara inansam ne inanmasam ne? Gerçeği değiştiremem ki..."
Son cümlesini sarfederken ağlamamak için var gücüyle kendisini sıkan Esila, çatık kaşlarının gölgesindeki gözlerini " Doğru söylüyor." diyen Pınar'a çevirdi. Bir yanı inanmadığını belirtmek istese de karşısında oturan genç kızın samimiyetine inanıyordu. Bu yüzden o yanını bir süreliğine susturarak, konuşmaya devam etmesini bekledi.
" Amcam seni satmadı Esila. Senin yaşadığından haberi bile yoktu. Hiçbirimizin yoktu."
Aldığı cevap ile gözleri kararan Esila, başını hafifçe önüne eğerek, gözlerini kapattı ve kalbi, varlığını daha çok hissettirmeye başladı. Günlerdir kendisine 'Neden sattılar?' diye sorup durduğundan ve hep en olumsuz cevapları bulan Esila, bunu beklemiyordu. Gerçekten öldüğünü mü sanıyorlardı? Peki bu nasıl mümkün olmuştu?
" Nasıl?" diye sorduğu sırada gözlerini aralayan Esila, kararmayı tekrar yaşamayınca başını kaldırıp, Pınar'a baktı fakat cevap sağ tarafında oturan Hatice Hanımdan geldi.
"Senin doğduğun gün babandan mutlusu ve öldüğünü öğrendiği gün ondan perişan olanı yoktu. Yaşadığın halde ona insafsızca öldüğünü söylediler Esila! Annen ile sen sattı diye suçladığın o adamın gözbebeğiydiniz. Sen kadar kimsenin üzerine titremedi. Sana geç kalışı onun suçu değildi Esilam..."
Geçmişe dönüp, anıları kızgın ve bir o kadar üzgün bir dille anlatan teyzesine göz ucuyla bakan Esila, kafasında dönüp duran bilindik soruları def edip teyzesinin anlattıklarıyla oluşan sorulara yer verdi. Artık merakı öfkesi ile değil, şaşkınlığı ile harmanlanıyordu.
"Baban ailesinin rızasını almadan evlendi annen ile. Zengin bir aileydiler ve haliyle anneni kendilerine yakıştırmadılar. Öte yandan annenin babası da istemiyordu ama tek evladı seviyor, istiyor diye evlenmelerine müsaade etti . Düğün dernek yapıldığında mutluluklarına ablamla bende şahitlik ettik... Baban, annen istiyor diye gitmek yerine burda kaldı fakat ara sıra annesi için İstanbul'a gidiyordu. Sen daha iki aylıkken... yine gitmesi gerekti."
Hatice Hanım son cümlesinin devamını nasıl getireceğini bilmezken Esila'nın yüzüne dokunmasıyla ağladığını farketti. Yaşlarını silen Esila'sına nasıl diyecekti annen intihar etti diye? Mutluluğuna şahitlik ettiği arkadaşının, can yoldaşının canına kıydığını nasıl söyleyecekti?
Yüreği yavaş yavaş soğumaya başlayan Esila devamının kötü geleceğini anlamıştı fakat yine de duymak istiyordu. Çünkü babasının onu neden ölü bildiğini deli gibi merak etmeye başlamıştı. En çok ta annesini merak etmeye başlamıştı.
Esila'nın gözlerindeki isteği farkeden teyzesi boğazındaki acı düğümü yutkunup kendini devam etmeye zorladı.
"Baban İstanbul'a gideceği gün annen ve ablamla birlikte onu yolcu ettik. Sonra annen yalnız kalmasın diye ablam evine çağırdı. Akşam olduğunda ablamla bekledik fakat annen gelmedi... Ablam evin ışığı yanıyor mu, evde mi yoksa dedene mi gitmiştir diye merak edip, bakmak için mutfağın damına çıktı. Birkaç dakika sonra da telaşla Ali eniştemle yanımıza geldi."
Teyzesinin göz yaşlarının hıçkırığa bulanmasıyla "Sonra?" diye acıyla fısıldadı genç kadın. O an teyzesi dizlerine hafifçe vurmaya başlayıp " Ablam... Hasret'in amcasının oğlunun evden üstü başı dağınık çıktığını söyledi. " dedi. Tahmin ettiği şeyin olmamış olmasını dileyen Esila teyzesinin kendisinden geçecek gibi olduğunu görünce ellerini kulaklarına doğru götürüp sıkıca kapatırken dudakları tekrar tekrar aynı kelimeyi kısık tonda sarfetmeye başladı.
" Hayır... Hayır.. Hayır!"
Devamını duymaya gücü yoktu ve o an annesine ne olduğunu merak ettiği için pişmanlık duydu. 'Keşke bilmeseydim' diye geçirdi içinden ancak teyzesi devam etti. Yüreğini her kelimesinde parçalara bölerek dile getirdi gerçekleri.
"Ablam ve eniştemle evden çıkıp karşı yoldaki evinize koştuk. Ağlama sesin eve varmadan doldu kulağımıza. O an deli gibi yanına varmak istedim fakat sanki yürüdüğüm yol bitmiyordu. "
Teyzesinin durdurak bilmeyen göz yaşlarının eşliğinde Esila daha sıkı kapadı kulaklarını. 'Sus' demek istiyordu. Konuşmasın istiyordu fakat onu susturmaya yetecek kadar bile sesi çıkmıyordu artık... Yanaklarını kor misali yakan yaşları, dilinin dönmesine fırsat vermiyordu. Kesik kesik kopan hıçkırıkları duyuluyordu bir tek.
Onun gibi Hatice Hanımın devam etmesinden yana olmayan Pınar, Esila'nın diğer yanına oturarak bedenini hızla kolları arasına aldı. Yaşananları biliyor olmasına rağmen acısını ilk öğrendiği gün ki gibi yaşıyordu Pınar ve teselli edecek cümlelerinin olmayışı canını yakıyordu. Onun gibi daha küçük bir çocuk iken kaybetmişti annesini ve bunun ne demek olduğunu biliyordu fakat böylesini değil. Böylesi bir acıyı değil.
"Eve girdiğimiz de ben hemen yatak odasına geçip seni kucağıma aldım. Ablamla eniştem de salona girdi."
Sesi boğuk çıkmaya başlayan Hatice hanım ellerini elbisesinin yakasına götürüp, çekiştirmeye başladı. O gün, aklına her gelişinde nefessiz kalıyor, yapana lanetler yağdırıyordu. Tuttuğu yakasını bırakıp, yanan gözleriyle Esila'sına baktığında hem dostunun hem de ablasının yüzünü görür gibi oldu. Daha bitmemişti anlatacakları ablasının 'kadersizim' dediği emanetine.
"Kucağımda senle salona vardığımda ablam, anneni kendine getirmeye çalışıyordu. Ali eniştemse dedene haber vermek için aceleyle çıkıp gitti."
Kulağına Esila'nın annesinin acı inleyişleri dolan Hatice hanım gözlerini yere dikip anılarından kaçmak istedi fakat artık çok geçti. Göz yaşlarının ardı arkasının kesilmediğini gördüğü Esila'nın dizine elini koyup, canını yakmayacak şekilde sıktı çünkü devam etmek için güce ihtiyacı vardı ve bunu bir kez daha darmadağın olan Esila da buldu!
"Annen kendine geldiğinde bir süre etrafına boş gözlerle bakındı. Sonra... Sonra 'bakamam yüzüne !' diye bağırıp, evin içinde dolanmaya başladı. Ne ara oldu, nasıl oldu anlamadan bir anda onu sarmaya çalışan ablamın kollarından sıyrılıp dış kapıya koştu. Ablamda peşinden gitti vakit kaybetmeden... Sonra... Birkaç saat sonra deden, eniştem ve ablam eve döndüğün de o acı haberi aldım..."
Pınar'ın kolları arasına aldığı bedenini daha sıkı sarmasıyla yüzünü göğsüne gömmek zorunda kalan Esila'nın çığlığı, duyanın içini yakacak bir hâl alırken Hatice Hanım son cümlesini sarfetmekte idi.
"Annen, nehire atlamış, yetişememiş ablam..."
Ve sarfettiği son cümle genç kadının kalbine durması, nefesine sonlanması için yalvarmasıyla sonuçlandı. Göğsüne kapandığı genç kızın kollarına sıkıca tutunarak çektiği ah... yüreğinde ezilmedik yer bırakmayan acı... Bir kez daha düşmüştü ve bir kez daha kalkamayacak kadar derin yaralara sahip olmuştu...
Hatalarım olduysa affola...
Düşüncelerinizi esirgemeyin lütfen..