/63/ÇOK AŞIĞIM/ Part 2/
4 KASIM 🍂🍂
' Bir el yapışmış boynuma kadınım, zar zor aldığım nefeslerin ciğerlerime ulaşmasına engel oluyor. Tek çarem sensin... Ya kurtar beni ya da son nefesime şahit olan sen ol elam...'
İki gün... Darmadağın ettiği salonun sırtını yasladığı duvarıyla bütünleşmek üzere olduğu iki gün geçirmişti karısından uzakta. Uykusuz iki gün. Başını yastığı yerine soğuk duvara dayamış, ela gözlüsünün kokusu yerine sigara dumanını çekmişti içine. Yanına uğrayan ağabeyi Kenan ve kuzeni Civan dan istediği tek şey ciğerlerini zehirlemekten vazgeçmediği sigara olmuştu. Onun dışında ikisi ile ettiği tek kelam karısının nasıl olduğunu sormasıydı. Bu kadardı. Başka bir söz dökülmüyordu kuruyan dudaklarından. Yalnızca tuvalet ihtiyacını gidermek ve mutfağa gidip su içmek dışında kalkmıyordu oturduğu yerden adam. Getirdikleri yemeklerin paketlerini dahi açmamıştı. Ara ara gömleğinin cebine koyduğu tokayı çıkarıyor, onunla konuşuyor, ağlıyor ve yeniden sol göğsünün üzerinde yer alan cebine geri koyuyordu. İki gün boyunca devam eden bu döngü canına tak etmişti etmesine ancak utancı karısına olan özlemine galip gelmekteydi.
" Dumanaltı olmuş gene burası."
Aşağı yukarı üç dakika boyunca salon kapısının önünde dikilen Kenan, kardeşinin dalgınlığını sözleri ile dağıtıp içeriye girdi. Kırık olan pencerelerin bile kirli havayı temizlemekte yetersiz kaldığını farkedince geriye döndü ve giriş kapısını açıp, kapanmaması için önüne ayakkabı koyduktan sonra mutfağa ilerledi. Oranın ve diğer odaların pencerelerini açan adam evin içini saran esinti sayesinde rahat nefes alabildi.
" Ne kadar daha orada öylece oturacaksın? "
Yüzüne bakmadan omuz silken kardeşinin vazgeçmişliğine artık sabredecek gücü kalmayan Kenan, Berfu ile yaptıkları plana uyma zorunluluğu olmasa yaka paça, gerekirse vura vura bu evden çıkarıp konağa götürecekti ancak amaçları bir şekilde Esila ile iletişime geçmesini sağlamak olunca kendisine hakim olmaya çalıştı. Kırmadan, dökmeden elinden geldiğince sakin olmalı, kardeşini konuşturup içini dökmesini sağlamalıydı. Plana sadık kalabilmek için Rabbinden sabır dilenen Kenan, mutfaktan bir sandalye getirdi ve Erkam'ın karşına koyup oturdu. Belki olur da kendisi konuşma ihtiyacı duyar diye bir süre bekledi. Beş dakika on dakika derken konuşmayacağını anlayıp söze girdi. Ama bundan hemen önce kendisine bakmamasından yararlanarak cebinden telefonunu çıkardı. Arama için hazırda beklettiği numarayı arayıp, ses seviyesini önceden ayarladığı için telaşsızca açılmasını bekleyen Kenan, Berfu'nun aramayı yanıtlamasıyla ses seviyesini yeniden yükseltip telefonu dikkatlice cebine koydu.
" Babam seni sorup duruyor. Artık ne cevap vereceğimi şaşırdım. Ferit'in habersizce çekip gitmelerine alıştığından İstanbul'a döndüğünü söylediğimizde bir sorun çıkmadı. Esila'nın misafir odasından hiç çıkmayışı, senin konağa dönmeyişini karıkoca kavgası adı altında elimizden geldiğince inandırmaya çalıştık ama bir şeylerin ciddi anlamda ters gittiğinin farkında. 'Hadi karısı ile kavgalı diye konağa gelmiyor işinin başında niye değil?' diye sorup duruyor Erkam. "
Kardeşinin sessiz kalması bir yana yüzüne bakmamaya devam etmesi yüzünden içinden sabır çekerek yüzünü bıkkınlıkla verdiği nefesleri arasında sıvazlayan Kenan ne yapıpta dile getirebileceğini düşünmeye başladı. Erkam'ın dili ne söylerse çözülürdü hiçbir fikri yoktu. Tam biraz daha zaman tanımaya karar vermişti ki aklına gelen şey ile dudaklarını yalayıp konuşmasına kaldığı yerden devam etti.
"Bir tek şu soruma cevap ver ondan sonra gideceğim." diyen Kenan, Esila'nın duyduğunu bile bile sorusunu sormaya hazırlandı. Gönül isterdi ki kardeşi yüz yüze geldiklerinde söylesin, genç kadın sevildiğini bu şekilde öğrenmesin ama şu an yapabileceği başka bir şey gelmiyordu aklına.
" Karına gerçekten aşık mısın Erkam?"
Telefonun diğer ucunda, sorduğu soru ile nutku tutulan genç kadından habersiz kardeşinin yüzüne bakan Kenan başını kaldırmasıyla rahat bir nefes aldı.
Yüzüne yüreğinin acısını yansıtan bir gülümseme yerleştiren Erkam, karısının yüzünü hayal ederek " Aşığım..." diye mırıldandı. Duymuyor diye rahatça sarfetmişti fakat Esila duyuyordu.
" Çok aşığım..."
Sesli bir şekilde gülümseyen Erkam gözlerinden silinen hayalin üzüntüsüyle başını yeniden önüne eğdi. Ela gözlüsünün hayalinin bile kendisine kızgın ve kırgın olduğunu düşündüğünde yüreği sancılandı, gözleri doldu. Normalde olsa ağabeyi ile dertleşirken bu kadar ileriye gitmeye utanırdı. Ama şimdi biriyle konuşmaya ihtiyacı olduğunu farketmişti. Birilerine anlatmalıydı, nasıl yandığından söz etmeliydi. Birinin kendisini anlamasına ihtiyacı vardı.
" O zaman neden dönmüyorsun Erkam?"
" Çünkü utanıyorum!" diye bağırarak söylendi Erkam. Az önce neredeyse fısıltı şeklinde çıkan sesi şimdi isyan edercesine çıkıyordu. Bu eve geldiği gün ki öfkesi yeniden bulmuştu onu. Belki de hiç gitmemişti, bilmiyordu.
" Yüzüne bakmaya utanıyorum abi! Yok abi yok. Hayalini gözümün önüne getirip konuşayım diyorum ama olmuyor! Diyecek, kendimi affettirecek bir cümle kuramıyorum! Onun hayaline bakmaya bile utanıyorum ben!"
Başını geriye doğru atan Erkam, duvara kendisine lanetler yağdırarak vurmaya başladığında Kenan sandalyeden kayarak dizleri üzerine oturup, kardeşinin duvara vurduğu başını elleri arasına aldı.
"Şişş yapma! Sakin ol!"
Zar zor zaptettiği kardeşinin başını kaldıran Kenan, çökmüş yüzüne daha dikkatli bakma fırsatı buldu. Esmer teni mümkünmüş gibi daha fazla kararmış, göz altları morarmıştı. Yanakları içe çökmüş, gözlerinin akı kırmızı damarlarla kaplanmıştı. Ruhunun tükenmişliği yüzüne yansımış gibiydi.
" Seviyormuş abi. Düşünebiliyor musun? Benim gibi bir adamı sevmiş. Affetmiş aslında beni. Ona verdiğim onca zarardan sonra beni affetmiş aslında. Yetmemiş, sevmiş beni."
Ağlamaya başlayan kardeşinin başından ellerini ayıran Kenan, ensesinden turarak alnını omuzuna yaslamasını sağladı. Ağlarken yaslanabileceği bir omuz bulmak kimilerini az da olsa rahatlatırdı. Erkam'ı da rahatlatmıştı. Koca adam küçük bir çocuk gibi ağabeyinin omuzuna sığınıp içinde ne var ne yoksa göz yaşlarıyla döküyordu.
" Ama ben her şeyi mahvettim. Kendinden nefret etmesini sağlayacak kadar kırdım onu. Kahrolası şüphelerime kandım."
" Yanlış anlama ama- ya da yanlış anla Erkam tanıdığım en aptal insansın kardeşim. Hiç mi farketmedin, hiç mi anlamadın bakışlarından? Yedi kat el anlardı seni sevdiğini! Beni, halamı, Berfu'yu geçtim annem bile farketmiştir. Sen nasıl farkedemedin aklım almıyor?!"
Kardeşinin hıçkırmasıyla gözleri dolan Kenan, başını koyduğu gibi omuzundan ayırdı. Ona biraz zaman tanıdıktan sonra gece karası saçlarında parmaklarını sertçe gezdirerek öğrenmek istediği asıl soruyu sordu.
" Ne oldu da böylesine aşağılıkça bir düşünceye kapıldın?"
" Telefon almı-"
" Onu geç. Olanı biteni anlattılar bana. İnsan bir kere de o noktaya gelmez Erkam."
Ağabeyinin geriye çekilip olduğu yere oturmasıyla, yanaklarını usulca silen Erkam " Yakınlardı." diyerek söze başladı. Ama aslında her şeyin daha nişanlı iken düşüncelerine yerleşmeye başladığını nasıl söyleyeceğini bilmiyordu.
" Bunun ben de farkındaydım ama abi kardeş yakınlığının aksini düşünmek bir kez bile aklımdan geçmedi."
" Ben de düşünmek istemedim. Ama olmadı. Esila, Ferit'e hep çok farklı baktı."
" Saçmalıyorsun!"
Kenan'ın sesini yükseltmesiyle omuzlarını düşüren Erkam, sırtını duvara yasladı ve onların düğüne bir hafta kala olan hallerini, kulağına ilişen dedikoduları düşündü.
" Düğünden önce hani hazırlıklar yapılıyordu ya. Esila konağa gelip gidiyordu. Araları çok iyiydi, sürekli şakalaşıyorlardı birbirleriyle. Mesude yengem bir laf attı ortaya. Düğünden sonra Esila'yı da-" derken duraksadı Erkam. Yanan gözlerini kapatıp, derince bir nefes çekti içine. Bu cümlenin daha başında bıçaklar saplanan yüreği sonunu getirdiğinde ne halde olurdu? Göğüs kafesinin altında boğuluyormuş gibi çırpınan kalbi dayanabilir miydi? Emin değildi.
" Esila'yı da Ferit'e istersiniz demişti. Eğer bu ise ben de duydum."
" Buydu."
" Devam et."
" Yapamıyorum. Bunu konuşmak istemiyorum. Zorlama beni git buradan."
Sürekli aynı şeyleri düşünmekten yorulan Erkam, üst kata çıkıp ağabeyi gidene kadar orada kalmayı planlayarak yerinden kalktığında, Kenan da onunla birlikte oturduğu yerden kalktı. Erkam'a göre konuşma sona ermişti ancak Kenan için henüz bitmemişti.
"Daha bitmedi?"
" Benim söyleyecek bir şeyim yok! Zorlama diyorum sana!"
Yanından geçip giden kardeşinin ardından bugün kaçıncı sabrını çektiğini unutan Kenan, burun kemerini sıkarak atağa geçmeye hazır öfkesine hakim olmaya çalışsa da onunda bir sınırı vardı ve kardeşi çekip giderek bu sınırlarını talan etti. Aldığı soluklara öfkesini karıştıran adam, merdivenlere yönelen kardeşine hızlı adımlar atarak yetişti. Kolunu sertçe yakalayarak kendisine çevirdiği Erkam'ın da gözlerinde yer edinen tek duygu öfkeydi ve Kenan bunun altından ne yapıp edip kalkacak, onu konuştaracaktı. Güzellikle olmuyordu madem zorlayacaktı.
" Derdin neyse adam gibi anlat artık! Yeni yetme ergenler gibi kendini buraya kapatıp, paket paket sigara içmekle bu sorunu çözemezsin!"
" Burada kalma sebebimi söyledim sana!"
Kolunu birkaç adım geriye çekilerek ağabeyinin elinden kurtaran Erkam, basamakları tırmanacağı sırada " Korkaksın!" diye bağırmasıyla duraksadı. Devamında ise elleri yumruk halini aldı.
" Konuşmak yerine kaçtığın için daha beter olacak her şey bunun farkında değil misin?"
" Beni anlamıyorsun abi!"
" Ya sabır! Ulan doğru düzgün anlatıyor musun ki? Ancak bir korkak gibi kaçıyorsun işte!"
Kardeşinin kendisine dönmesiyle yüzüne dikkatlice bakan Kenan istediği noktaya gelip gelmediğini anlamaya çalıştı. Eğer gelmediyse daha ağır cümleler sarfedecekti.
" Ne duymak istiyorsun? Nişanlı iken onların o halini gördüğümde o zamanlar benimde evlenmelerini içten içe istediğimi mi? Ya da insanların karımı bana yakıştırmadığını mı? Yaşının büyük olduğu yetmezmiş gibi dul bir adamla evlendiği için Esila'ya üzülüp, aslında onun Ferit'le evlenmesini bekleyenlerden, Ferit'le birbirlerine yakıştıklarını söyleyenlerden mi bahsedeyim? Bunun gibi birçok şey duydum ben abi! Onları yakın gördükçe aklıma hep bunlar geldi. Kızdım kendime abi yemin ederim çok kızdım ama atamadım içimden!"
Bulunduğu kalabalık ortamların birkaçında tesadüfen kulak misafiri olduğu dedikodular yüzündendi bu şüpheyi aklından çıkarmaması. Tabi bunu Ferit ve Esila'nın birbirine olan yakınlıkları izlemişti. Ve son yaşananlar yüzünden sonuçlarını düşünmeden dışa vurmuştu kirlenen düşüncelerini. Ama bu iki gün içersinde birçok şey değişti. Onları yakın gördüğü her anı karısının itirafını düşünerek yeniden gözden geçirdi ve ulaştığı sonuç kendisinden daha fazla nefret etmesini sağladı.
" Şu iki günde yakaladığım düşünme fırsatım var ya abi ölmek istememe neden oluyor! Esila, Ferit'e umuduymuş, kurtarıcısıymış gibi bakıyormuş aslında. Ona öyle şeyler dedim ki... Ferit'te onun için sürekli araya giriyordu, Esila'yı hak etmediğimi söylüyordu. Karımın benden kurtulmak istemesi, kardeşimin onu koruması normaldi. Ama ben kötüye yordum. Şimdi daha iyi anlıyorum."
Sonlara doğru ses tonu alçalan Erkam, merdivenlerin ahşap kollarına tutunarak basamağa oturdu. Elini gömleğinin cebine götürüp, varlığını hissettiği anda kalbini sızlatan tokayı okşadı. Ve bir kez daha nefret etti kendinden.
" En kötüsü de benim onu sevdiğimi bilmemesi. Öyle imkansız geliyordu ki onun beni sevmesi... Ona ilk tutulduğum andan bu yana hep benim gibi bir adamı sevmez diye düşündüm. Niye sevsin ki dedim. O da ablasını sevdiğimi düşünmüş ama bilmiyor ki kalbime ilk düşen onun kalbi... Aklımdan çıkmayan bir tek o... Bunca şeyden sonra karşısına çıkıp ona nasıl ' Esila... ben ilk kez birini sevdim.. O da sensin.' diyeyim? Yapamam abi- Bu utançtan kurtulmadan yapamam."
' Vazgeçme... Biz onunla var olmuştuk hani... Vazgeçemeyiz...'
Kalbinden kovduğu şairin sesini işiten Erkam, karısını sevmekten elbette ki vazgeçmemişti ama aralarının düzelebileceğine dair bir umudu kalmamış gibiydi.
" Bugüne kadar yaşadığım hiçbir acıda şu an istediğim kadar ölmeyi istemedim. Pişmanım... Çok pişmanım ama bunu ona söyleyemiyorum. Evet, haklısın. Korkuyorum! Beni affetmemesinden korkuyorum! Benden gitmesinden korkuyorum! Karşısına çıkarsam gider benden! Haklı öyle değil mi abi?"
" Haklı evet ama bunları ona da söylemen lazım." diyerek kardeşinin yanına oturan Kenan, desteklediğini belli etmek istercesine sırtına birkaç kez vurdu. Başı önüne eğik kardeşinin omuzunu sıkarken cebindeki telefonu çıkaran adam aramanın devam edip etmediğine baktı. Devam ettiğini görünce de yüzüne ufak bir tebessüm yerleştirdi. Kardeşi nasıl söyleyeceğini düşünürken Esila her şeyi duymuştu. Bunun rahatlığı ile aramayı sonlandıran Kenan " Kalk hadi." diyerek ayağa kalktı ve koluna girdiği kardeşini de kendisi ile birlikte kaldırdı.
" Şimdi ben Civan'ı arayıp senin için kıyafet isteyeceğim. Sende o gelene kadar banyoya gir çünkü zift gibi kokuyorsun. Sonra da konağa dönüyoruz. Anlaştık mı? "
" Bana biraz daha zaman veremez misin abi? "
" Veremem kardeşim. Çünkü birkaç güne sende ciğer namına bir şey kalmayacak. Hem biricik yeğenimde özlemiştir babasını. Seni geri getireceğime dair ufaklığa söz verdim ben. Sözünün eri olmayan bir amca olmamı mı istiyorsun?"
Yeğenim derken göz bebekleri titreyen, yüreği sızlayan Kenan dolan gözlerini kardeşinin kahverengi gözlerine diktiğinde Erkam'ın duyduğu sözler sayesinde direncinin kırıldığını farketti. Hâlâ delicesine korkuyordu adam ama buna rağmen ağabeyini başıyla onaylayıp basamakları tırmandı. Esila yüzüne bakacak mıydı? Kendisini dinler miydi? İkinci bir şans verir miydi? Vermese bile hakkıdır diye düşünerek ikinci katta bulunan banyoya doğru adımlarken kalbi onu görebileceği için özlemle harmanlanan atışlarını hızlandırdı. Kavuşacaktı ela gözlüsüne... O yüzünü görmek istemese bile onu görebilecekti ya bu bile acılarının içinde aldığı huzurlu bir soluktu onun için...
🍂🍂🍂
" Duydun her şeyi... Bunu yaptığımız için bize kızma ne olur."
Sağ elinde tuttuğu telefondan ayırdığı bakışlarını Esila'ya doğrultan Berfu bir aksilik yaşanmadığı için şükrederek alnındaki birkaç damla teri titreyen elinin tersi ile sildi. Kenan ağabeyinin konuya bu şekilde girmesini beklememesi bir yana Erkam ağabeyinin itirafı ile kalbinin bir an için duracağını zannetti genç kız. Öfkesine kapıldığı için o şekilde davrandığından emin olduğu için böyle bir plan yapmıştı ve amaç ağabeyinin pişmanlığını dile getirmesiydi fakat hesaba katmadıkları itiraf kendisini bu hâle getirince Esila'nın neler hissettiğini tahmin dahi edemiyordu. Birde ağabeyinin böyle bir şey yaptığını öğrendiğinde vereceği tepkinin belirsizliği de eklenince kalbi rotasını yeniden kaybetti. Konağı başına yıkma ihtimalini düşünmemek için başını olumsuz anlamda sallayan Berfu boğazını temizleyerek tüm dikkatini yengesine vermeye çalıştı.
Gözleri kendisine tedirginlikle bakan genç kızı görüyordu ama sesini duyamıyordu Esila. Kulaklarında yalnızca Erkam'ın sesi kalmış, uğultular şeklinde kalbinin duvarlarına çarpıyordu. İki gündür üzerine durmadan ölü toprağının atıldığını hissediyordu genç kadın ve şimdi içindeki küçük kız çocuğu küçük parmaklarıyla ruhunu topraktan arındırmaya çalışıyordu. Duygularının mezarına diz çökmüş bir ağlayıp bir gülerek kazıyordu. En çok içindeki küçük kız çocuğunun hâline üzüldü Esila. Sevildiğini öğrendiği anda hüznünü, geçen gün ki korkusunu atmıştı üzerinden. Koşarak yetişmişti imdadına. Öyle sevinçliydi ki... Yüzüne ve gözlerine yerleşen mutluluğu tarif edecek cümleleri bulamıyordu genç kadın. Bu kadar mı çok sevilmek istiyordu onun tarafından? Bu küçük kız çocuğu neden hiç vazgeçmiyordu? Bu kadar mı açtı sevgiye?
Küçük ellerin üzerinden aldığı her toprak parçasında göğsü rahatlığa bir nebze daha ulaştı. Kalbi yine sözünden çıkıp, küçük kız çocuğunun mutluluğuna ortak oldu.
' Bizi seviyormuş! Onu hiç sevmemiş! İlk bizi sevmiş!'
'Uslanmazsınız...' dedi içinden kalbine ve küçük kız çocuğuna bakarken. ' Sen sevinmedin mi?' diye sorduklarında ise sessiz kaldı Esila. Gözlerini onlardan ayırıp odanın içinde gezdirdi. Sevinmişti. Akşam gözlüsünün kendisine aşık olduğunu sevdasının karşılıksız olmadığını öğrenmişti. Buna nasıl sevinmezdi ki? Ama bir şeyler eksikti. Tamamlanmamış hissetmesi, kırgınlığını tam anlamıyla silmesine izin vermemişti.
" Seni sevdiğini biliyordum. Hatta birkaç kez söylemek istedim. İkinize de aslında. Çünkü birbirinizi severken sevilmediğinizi düşünerek acı çekiyordunuz. Niyet ettim ama benden duymanızın doğru olmayacağını düşünüp vazgeçtim. Hoş senin öğrenme şeklin benim yüzümden biraz tuhaf oldu ama."
Esila ile göz göze geldiklerinde mahcup hissedip bakışlarını gerginlikle birbirine sürttüğü ellerine doğrultan Berfu, 'Olan oldu artık içimde kalmasın.' diye düşünerek konuşmasına devam etti. Aklının bir köşesinde ise hâlâ ağabeyinin vereceği tepkinin büyüklüğü vardı. Yine de huzura eren tarafına bel bağlamayı seçti.
" Yüzük bakıyordu sana ve mekan ayarlamıştı. Süsleyip - hoş o benim romantik fikirlerimi odun olduğu için geri çevirmişti- sana sürpriz yapacaktı. Açılacaktı yani ama bir türlü nasip olmadı. Alelade bir itiraf olsun istemiyordu. İnan bana denedi Esila fakat olmadı."
Yüzük kelimesinden nefret edecek noktaya gelmişti aslında ama Berfu'nun anlattıkları ile çatık kaşları düzeldi, gergin yüzü tebessümle aydınlandı. Huzur bildiği adamın denediğini duymak yüreğinde kopan fırtınaya eklendi.
' Çok aşığım.' Bu iki kelime idi fırtınayı başlatan ve kalbini düştüğü yerden kaldıran.
'...ama bilmiyor ki kalbime ilk düşen onun kalbi... Aklımdan çıkmayan bir tek o... Bunca şeyden sonra karşısına çıkıp ona nasıl ' Esila... ben ilk kez birini sevdim.. O da sensin...' diyeyim? ' Bu cümleler ile kanayan dizlerinin acısını umursamadan ayaklanmış, dibine düştüğü kör kuyunun içine yansıyan ışıklarla yüreğinin elinden tutmuştu. Sevdası karşılıksız değildi ya biliyordu ki eceli gelse gözleri açık gitmezdi.
" Belimi ağrıttı bu sandalye.'
Konuşmanın başından sonuna kadar hiç konuşmadan yalnızca Esila'yı izleyen Zeynep Hanım, oturduğu sandalyenin rahatsızlığına daha fazla dayanamayınca belini tutarak ayağa kalktı. Yatakta oturan Berfu ve Esila'nın arasına yerleştiğinde elini genç kadının dizine koydu ve " Bir şans verecek misin bizim deli oğlana?" diye sordu.
Bu soru ile eksik yanı sızlanarak kendisini belli ettiğinde Esila ' Sen olsan verir miydin?' dercesine baktı Zeynep Hanıma. Sesli bir şekilde soramıyordu çünkü sesini kaybetmiş gibiydi. Konuşan yalnızca kalbi ve içindeki küçük kız çocuğuydu. Zeynep Hanımın " Anlaşıldı." demesiyle vereceği cevabını alt dudağını kemirerek bekleyen Esila elini göğsünün sol tarafına koymamak için direndi. Kalbinin deli çarpışlarına göğüs kafesi zor dayanır olmuştu.
" Ben sevdaya bir kere düştüm kızım. Ve yalan yok feleğimi güzel şaşırttı." diyen Zeynep Hanım, sesli bir şekilde ah çeken Berfu'nun bacağını çimdikleyip " Sakın adını ağzına almayasın." dedi ve ondan onay alana kadar konuşmasına devam etmedi. Acıyan yerini ovalayan Berfu, dudaklarını büzerek başını salladığında Zeynep Hanım yönünü Esila'ya çevirdi. Halasının dönmesi ile elini havaya kaldıran Berfu, ' S' harfi çizidiğinde Esila anlamadığını belirtircesine yüzüne baktı. Vazgeçmeyen genç kız bedenini geriye çekerek halasının sırtı ile yüz yüze geldiğinde geriye kalan harfleri yazmaya başladı.
" İki yıl kadar uzaktan uzağa sevdim onu. Umudum tükendikçe kor olup düştüm konağa. Rahmetli babam çok çekti benden. Bir keresinde babamın askerlik arkadaşı haber göndermişti, hayırlı bir iş için geleceğiz diye işte o gün benim kırılma noktam oldu. İstemediğimi söyledim ama babamın gönlü vardı, çoktan olur gözüyle bakmaya başlamıştı."
Berfu'nun ilk denemesinde ne yazdığını anlamayan Esila ikinci denemesinde yazan isimle neye uğradığını şaşırdı. ' Said Bey ve Zeynep hala mı?' diye düşünürken irileşen gözlerini Berfu dan ayırıp Zeynep Hanıma dikti. Ve şaşkınlığının ikinci dalgasını "Bende istemediğimi anlasın diye onlar gelmeden önce kendimi odama kilitleyip ateşe verdim her yanı." demesiyle yaşadı. Esila elinde olmadan ikisini hayal etmeye başlarken Zeynep Hanım yüreğini yakan sevdasından söz etmeye devam etti.
" O günden sonra babam bir daha ilişmedi bana. Biri haber gönderdiğinde bana sorar oldu ama gel gör ki benim istediğim kişi kapımı çalmadı. Gel git zaman bende gönlü olduğunu öğrendim. Gizli saklı konuştuk, buluştuk. Tam her şey yolunda gidiyor derken babası, yani benim amcam hastalandı. Son demlerini yaşarken evlendiğini göreyim deyip diğer amcamın kızını istemeye niyetlendi."
Gözleri dolan kadının bacağının üzerindeki elinin üstüne elini koyan Esila, geri kalanını tahmin edebiliyordu. Ama yine de bir şey söylemeyip dinlemeye devam etti.
"İstemedi, babasının hastalığına rağmen karşı koydu ona ama beni sevdiğini de söylemedi. O aralar başka başka şeyler de oldu aramızda tartıştık ve ben gururumu sevdamın önüne koyup her şeyi bitirdim. Çünkü bir kere gururumu çiğnersem gerisi gelir diye düşündüm. Vazgeçmedim sevmekten ama onunla da olmadım."
"Peki hiç pişman oldun mu hala?"
Esila'nın ağlamaklı çıkan sesi ile dalgınlığından kurtulan Zeynep Hanım yüzüne yerleşen acı tebessümle birlikte " Oldum..." dedi. Deli dolu geçirmişti çocukluk ve gençlik yıllarını. Kendisini ezmeye kalkan kim olursa olsun haddini bildirir, söz konusu gururu olduğunda gözünü karartırdı. Ele avuca sığmamıştı hiçbir zaman ve aldığı hiçbir karardan pişmanlık duymamıştı ömrü boyunca. Ama Said Bey'e gelince işler değişmiş, en büyük pişmanlığını onunla yaşamıştı.
" İnsan kalbini teselli etmenin bir yolunu mutlaka buluyor kızım. Ben de buldum ama bunun sahte bir teselli olduğunu evleneceğini duyduğum da yaşadığım acı ile anladım. Yine de vazgeçmedim, onun olduğu ortamlardan kaçtım, uzak tuttum kendimi. Elimden geleni yaptım fakat karısı ile yan yana gördüğümde... işte o an pişman oldum. Bu deli kalbim başıma bela oldu. İkinci bir şans vermediğime o gün pişman oldum Esila."
Esila anladığını belirtircesine başını sallarken Berfu halasının koluna girip başını omuzuna yasladı. Tanıdığı en güçlü kadındı halası. Hayal meyal hatırladığı dedesinin nasıl bir adam olduğunu öğrendiğinde halasına olan hayranlığı artmıştı çünkü bir bakışıyla herkesi hizaya sokan dedesi dahil kimseye boyun eğmemişti. Doğru bildiğinden şaşmayan bu kadını örnek alıyordu Berfu ancak sevda yönünden başına gelenleri yaşamak istemiyordu.
Kalbinin bir köşesinde sakladığı sevdasından bahsederken yaşları akmak için çabalayan Zeynep Hanım, aldığı derin nefesle boğazındaki yumrudan kurtuldu ve çok dağılmadan kendisini toparlamayı başardı.
" Şimdi kimse istemez bir yuva yıkılsın ama ben kimseye illa devam edin demem çünkü aralarını yaptığını sanırken daha beterinin yaşanmasına yol açabiliyor insan. O yüzden kaybettiklerinle kazandıklarını koy önüne, iyice bir düşün. Erkam hayatımda olursa ne olur olmazsa ne olur de. Bebeğimle nasıl devam ederim diye sor kendine. Birde kalbine sor onun yanında başka bir kadını görünce ne hisseder? Erkam'ın senden başkasıyla olacağına ihtimal vermiyorum ama kader bu belli olmuyor kızım. Ama kararın ne olursa olsun bil ki ben senin yanındayım. Berfu benim için neyse sende öylesin."
Son sözlerini sarfederken yanağını okşayan kadına minnetle baktı Esila. Zeynep Hanım başkaları gibi değildi. Kurduğu hiçbir cümlede zorlama görmemişti ve ona bir kez daha hayran kalmıştı. Tıpkı Said Bey'e her seferinde hayran kaldığı gibi. Keşke birlikte bir ömür geçirselerdi diye içinden geçirmeden edemedi Esila.
" Bu arada bir şey takıldı aklıma. Onu da deyip gideceğim kızım. "
Merakla Zeynep Hanıma odaklanan Esila " O gün aklın, bedenin bende kalbin, ruhun ablamda dedin. Bu senin düşüncen değildi, değil mi kızım?" diye sorduğunda ilk önce ne diyeceğini şaşırdı çünkü tamamlanamamış hissetmesine neden olan konuyu ele almıştı.
Esila'nın kendisini onaylaması ile tebessüm eden Zeynep Hanım sorarcasına " O gün bizi duydun?" dediğinde genç kadın bir kez daha başını sallayarak onayladı. Erkam o gün bunlardan söz etmişti fakat bugün ilk kez sevdiği kişinin kendisini olduğunu söylemişti. İçindeki boşlukta kucak açmış bekleyen eksiklik buydu işte. Tam olarak mutlu hissetmesine engel olan buydu.
" Sanırım o gün bayılmasaydın devamını da duyucaktın. O gün ki konuşmanın ne kadarını duydun bilmiyorum ama o cümleler Erkam'a değil rahmetli abime aitti. Bende Erkam'a hatırlayıp hatırlamadığını sordum çünkü seni sevip sevmediğinden emin olmak istemiştim. Ben o gün cevabımı almıştım, sen de az önce aldın kızım."
Esila'nın omuzunu şefkatle sıkan Zeynep Hanım koluna giren yeğeninide kendisi ile birlikte ayağa kaldırdı.
" Ben şimdi gidip fırına kek atacağım, Berfu da çay demleyecek. Sen de o vakte kadar düşün. Sonra çayımızı içelim, bakarsın Erkam da gelmiş olur."
' Erkam keki sevmiyor ki...'
İçinden geçirdiği cümlenin yakıcı etkisi gözlerine kadar ulaşınca bakışlarını kaçıran Esila " Tamam." diye mırıldandığında Zeynep Hanım kalbini okşayan bir gülümseme sundu. İkisinin odadan çıkmasıyla ayaklarını yatağa çıkaran genç kadın sırtını yatak başlığına yasladı. İki elinide karnının üzerine koyup, gözlerini tavana diktiği sırada içindeki küçük kız çocuğu toprak bulaşan ellerini elbisesinin kenarlarına sürerek temizledi. Kendisine tebessümle bakan küçük ela gözlerin sahibi gülümsemesinde umudu taşıyordu. O an gülümseyerek baktı ona Esila ancak çok geçmeden kırgınlığı 'Seni kardeşiyle yakıştırdı, seviyor diye affedemezsin!' diyerek dikildi karşısına. Sonra adamın o gün ki öfke dolu bakışlarını hatırlattı.
O günü ömrü boyunca unutmayacaktı genç kadın ama onunla göz göze gelmeden, adam akıllı konuşmadan net bir karar vermeyecekti.
Ağlamaktan acıyan gözlerini kapatıp karnını okşarken Erkam'ın bebeğine verdiği sözler düştü aklına ve kendisinden bir cevap bekleyen kalbine ve içindeki küçük kız çocuğuna ' Uslanmayız biz...' dedi. Ama buna rağmen güzel günlerin hayalini kurmadı. Onu başka bir kadınla da hayal etmeye cesaret edemedi. Yalnızca bebeğinin varlığına tutunarak Erkam'ın gelmesini bekledi.
Hatalarım olduysa affola...
Düşüncelerinizi esirgemeyin lütfen..