AĞLA SEVDAM

By goncabeyza

10.3M 467K 72.7K

Kapak Tasarımı: DogaKock More

Bölüm 1☘ Uçurum
Bölüm 2☘ Bir Umut
Bölüm 3☘ Çözüm?
Bölüm 4 ☘ Çare
Bölüm 5 ☘ Sızı
Bölüm 6 ☘ Öksüz
Bölüm ☘7☘ Kimsesiz
Bölüm ☘9☘ Vicdan
Bölüm ☘ 10☘ Yüzsüz
Bölüm ☘ 11 ☘ Merhamet
Bölüm ☘12☘ Zor Seçim
Bölüm ☘13☘ Korkak!
Bölüm ☘14☘ Bitmeyen Bedel
Bölüm ☘15☘ Günahkâr
Bölüm ☘16☘ Sabrın Son Damlası
Bölüm ☘17☘ İsyan
Bölüm ☘18☘ Pişmanlık
Bölüm ☘ 19☘ Şiirin Başlığı
Bölüm ☘20☘ Aynı Yatakta!
Bölüm ☘21☘ Benim Hayatım!
Bölüm ☘ 22☘ Mabedim...
Bölüm ☘23☘ İnkâr
Bölüm ☘24☘ Sustu Küçük Kız...
Bölüm ☘ 25☘ Gideceksen Gelme!
Bölüm ☘26☘ Veda
Bölüm ☘ 27 ☘ Son Susuşum
Bölüm ☘ 28☘ İlk Yanan
Bölüm ☘ 29 ☘ Can Bulan Şiir
Bölüm ☘ 30 ☘ Kavgam Kalbimle
Bölüm ☘ 31☘ Derdim Sensin
Bölüm ☘32☘ Dokunma...
Bölüm ☘33☘ Mağlup
Bölüm ☘34☘ Tutkun
Bölüm ☘35☘ Bence Seviyor!
Bölüm ☘ 36☘ Vakitsiz Gelen
Bölüm ☘37☘ Kimsesizliğin Mahkumu
Bölüm ☘38☘ Şiir İçin Yolun Sonu?
Bölüm ☘39☘ Senin İçin...
Bölüm ☘ 40☘ Sevilmemenin Acısı
Bölüm ☘ 41☘ Canımın Yarısı
Bölüm ☘ 42☘ Duymak Yetmiyor...
Bölüm ☘43☘ Güzelim!
Bölüm ☘ 44☘ Yerimde Olsan
Bölüm ☘45☘ Seni Seviyorum /part 1/
Bölüm 🍀 45🍀 Seni Seviyorum / part 2
Bölüm ☘46☘ Bizi Bul...
Bölüm ☘47☘ Birlikte Vâr Olduk...
Bölüm ☘48☘ Söz Veriyorum
Bölüm ☘49☘ Bu İnsanlık Değil
Bölüm 🍀50🍀 Sensizliği Sevmiyorum
Bölüm 🍀51🍀Sahte Pişmanlık
Bölüm 🍀52🍀 Küçük Dünyamın En Güzel Parçası
Bölüm ☘53☘ Bekleyiş
Bölüm ☘54☘ Umudun Dirilişi
Bölüm ☘55☘ Kızımız
Bölüm ☘56 ☘ Bakmaya Kıyamadığın Olamadım...
Bölüm ☘57☘ Neredesin Huzurum?
Bölüm ☘58☘ Küçük Annesiyim...
Bölüm ☘59☘ Kalmamı İsteyip Gitme..
Bölüm ☘60☘ Sevmemiş Seni
Bölüm ☘61☘ Benim Yerim Burası Mı?
Bölüm 🍀62🍀Acıtan İtiraf / Part 1
Bölüm 🍀62🍀 Acıtan İtiraf / Part 2
Bölüm 🍀63🍀 Çok Aşığım/ Part 1/
Bölüm 🍀63🍀 Çok Aşığım /Part 2/
Bölüm 🍀64🍀 Susalım...
Bölüm 🍀65🍀 Yirmi Birinci Gün
Bölüm 🍀66🍀 Benimle Evlenir Misin Şiirim? Part 1
Bölüm 🍀66🍀 Benimle Evlenir misin Şiirim? Part 2
Bölüm 🍀67🍀Seveceksen Ömürlük Sev
Bölüm 🍀68🍀 Dengesizliğimi Çok Görme/ Part 1
Bölüm 🍀68🍀 Dengesizliğimi Çok Görme/ Part 2
Bölüm 🍀69🍀 Hayal Etme
Bölüm 🍀70🍀Özlemimi Sorgulama
Bölüm 🍀71🍀Dilimin Ucundaki Veda
Bölüm 🍀72🍀 Yangın Yeri
Bölüm 🍀73🍀Kaybettim...
Bölüm 🍀74🍀 Gitti Canım
Bölüm 🍀75🍀Kadersizim
Bölüm 🍀76🍀 Hâline Yan
Bölüm 🍀77🍀 Keşke Sevmemiş Olsaydın Beni
Bölüm 🍀78🍀Kızımı Almadan Gitmeyeceğim
Bölüm 🍀79🍀Ne Yazık Ki Yaşıyorum
Bölüm 🍀80🍀 Acı Gerçeğim
Bölüm 🍀81🍀Adı Hasret
Bölüm 🍀82🍀Soğukluğunu Hissetmeden Isınamıyorum
Bölüm 🍀83🍀Ölüm Kokan Veda
Yeni Bölümler Hakkında ( Okumadan Geçmeyin Lütfen)
Bölüm 🍀84🍀 Gitmelisin Elam
Bölüm 🍀85🍀Babam Onu Sevmiyor
Bölüm 🍀86🍀 Karşına Çıkmam Bir Daha
Bölüm 🍀87🍀 Gitti mi?
Bölüm 🍀88🍀Cümleleri Yok Ancak Gözleri Hiç Susmuyor
Bölüm 🍀89🍀Onsuz Kendimle Yapamıyorum
Bölüm 🍀90🍀 ESKAM
Bölüm 🍀91🍀Kendinden Kurtar Beni
Bölüm 🍀92🍀 Oğlun Bizi Mahvetti
Bölüm 🍀93🍀Sabahı Bekleyecek Sabır Yok Kalbimde
Bölüm 🍀94🍀 Böyle Hayal Etmemiştim 🤍
Bölüm 🍀95🍀Anahtarlığımız Boş Kalmasın
Bölüm 🍀96🍀Kalbim Senden Alacaklı
Bölüm 🍀97🍀 O Öyle Güzel Ki
Bölüm 🍀98🍀Bu Gerçekten İlk
Bölüm 🍀99🍀 Evimiz
Bölüm 🍀100🍀 Ben O Arkadaşa Muhtacım, Aşığım
Bölüm 🍀101🍀 Onun Mutluluğu Yüreğimi Sızlatıyor
Bölüm 🍀102🍀 Su Toprak Üzümlü Kek
Bölüm 🍀103🍀 Ardımıza Değil Önümüze Bakalım
Bölüm 🍀104🍀 Daha Sonra Yazılmak Üzere Boş Bırakılan Bölümdür
Bölüm 105 Sana Gelmeye Çalışıyordum
Bölüm 🍀106🍀 Sen Daha Yanmadın
Bölüm 🍀107🍀 Şimdi Özgür Hissediyorum
Bölüm 🍀108🍀 Umudunu Yeşerten Varlığı ile Büyüten Kadın /Part1/
Bölüm 🍀108🍀 Part2 / Umudunu Yeşerten Varlığı İle Büyüten Kadın
Bölüm 🍀109🍀Gün Işığında Yüreğimi Okşayan Gecem
Bölüm 🍀110🍀 Umut ve Özlem
Finalden Önce ( Açıklama- Okumadan Geçmeyin Lütfen)
🍂FİNAL 🍀

Bölüm ☘8☘ Dinmeyen Öfke!

162K 6.8K 589
By goncabeyza

/8/DİNMEYEN ÖFKE/

12 AĞUSTOS 🍂🍂

' Büyüdün artık Esila... Bak gurbet ellere giden bir parçan var... Büyümüşüm anne ama sensiz ve gurbet sadece yollar ve yüksek binalardan ibaret değil! Sözde büyüdüm anne! Küçükken çamura bulanan ellerimi artık elbisemle değil yüreğimle temizliyorum...'

Keşke veda diye bir şey olmasa hayatta... Büyümesek keşke! Çamur içinde bez bebeklerimle oynadığım o günlere uzanıp tutunabilsem küçük mutluluklarıma! Kirlenmese yüreğim; vicdanım başını duvarlara vurmasa! ' Yalnızsın' diye bağırmasa gece. Kimse kimsenin hayatından gitmek zorunda kalmasa keşke. Ama olur mu? Olmaz! Ayrılık olmadan büyümez insan... Acı, sineyi dağlamadan olgunlaştırmaz ruhu... Ben hiç büyümek istemedim ki! Annesiz büyüyebilir mi bir çocuk?

Ablamın yüzünü son görüşüm olduğunu bilmediğim düğün gününde ki anlara gidip dönmekten yorulan kalbim sessizce köşesine çekilirken, ona sarılamadan ettiğim veda yaramın acısını unutturacak derecede başıma ağrılar saplanmasına neden oldu. Ne yüreğimin sızı dinecek gibiydi ne de başımın ağrısı.

Kırılmayan tek dalım olan anne yarımla konuşmamızın üstünden geçen saatleri sayamaz olmuştum ama şehirden ayrıldığını biliyordum. Gül kokusuna göz yaşlarını ekleyerek rüzgara emanet edip, benden gittiğini kabullenmek istemesem de biliyordum.

" Geç artık geç!"

Duvara defalarca kez vurduğum elim acıyınca sırtımı dayadığım duvardan ayrılarak ayağa kalktım. Şu an ihtiyacım olan tek şey başımın ağrısını dindirecek bir ağrı kesiciydi. Bedenim öyle böyle bir yolunu bulurdu acısını azaltmanın ama ruhumun ilacı zamana esir düşmüştü.

Perdeyi aralayıp bir süre avluya bakındıktan sonra gelen giden kimsenin olmamasını fırsat bilerek  adımlarımı kapıya yönlendirdim. Ne ona ne de bir başkasına görünmeden mutfağa gidebilmeyi dileyerek odadan çıktığım anda baş ağrıma, korkum rakip oldu.

İçimden şansıma tükürmeme bile fırsat vermeyen adamın gözleri beni bulduğunda bakışları öfkesine öncelik verdi ve kaşları aynı hızda çatıldı. Bende onu gördüğüme memnun değildim ancak baş ağrımın memnuniyetsizliği daha ağırdı. Bu yüzden bakışlarımı ondan ayırıp hemen arkasından salondan çıkan ağabeyi  Kenan ve yengesine doğrulttum.

Üzerimde bir öfkeli, iki meraklı bakışın gezinmesinden rahatsız olup geriye doğru bir adım attım ancak Berfu'nun sesi arkamı dönüp gitmeme engel oldu.

" Esila? Bir şey mi oldu?"

Ne diyeceğimi bilmeden yüzlerine bakmaya başladığımda Kenan ağabey  karısına yürümesini işaret ederek merdivenlere uzanan koridora ilerledi. Ara ara arkasına bakarak kocasının peşinden giden Meryem'de gözden kaybolduğunda, onun yüzüne bakmamaya çalışarak " Ağrı kesiciye ihtiyacım var." dedim ama gözlerini üzerimden bir saniye bile ayırmadığına göğsüme çöken ağırlık yüzünden emindim.

" Getiririm hemen."

" Gerek yok Berfu. Odana git sen."

Yanıma gelmek için hareketlenen Berfu'nun " Ama abi..." deyişine aldırış etmeden omuzunu dürterek  koridora yönlendirdiğinde onun gibi kaşlarımı çattım. Tabi bende bıraktığı etkinin binde birini bırakmam mümkün değildi orası ayrı.

" Şunun için ikide bir kalbini kırdırtma bana Berfu. Git diyorsam git!"

Bir şey söylemek için araladığı dudaklarını bıkkın bir nefes verdikten sonra birbirine bastıran Berfu'da gidince sabahı nasıl edeceğimi düşünerek odaya geri döndüm. Sertçe çarparak kapattığımı hayal ettiğim kapıyı hemen arkamdan odaya girdiği için kapatmaya firsat bulamamıştım ancak bu defalarca kez kapıyı yüzüne kapattığımı hayal etmeme engel değildi.

" Bir daha sakın bu odadan dışarı çıkma!"

Aynı odada olmanın yarattığı gerginlikle içimden ' Emredersin hazretleri.' diye geçirip, ağrının çöreklendiği alnımı ovuşturmamak için ellerimle adeta bir savaş içerisine girdim. Karşılaşmasaydık eğer ağrım beni terkedecekti ama şimdi ikiye katlanmış, sinirlerimi bir yay gibi geriyordu.

" Bu kapının ardındaki hiç kimse senin yüzünü görmek zorunda değil. Bu yüzden bir daha adımını dışarıya atayım deme!"

" Bende meraklı değilim çıkmaya!"

Sessiz kalmayı seçen ruhumun aksine ağrıdan kıvranan bedenim dile geldi ve acı çok geçmeden  sol kolumdaki yerini aldı. Tuttuğu kolum  alev almışcasına yanıyordu ve tutuşuna engel olmak  isteyen elimi yumruk yapıp, yüzüne baktığımda gözleri hakettiğimi bağırıyordu. Peki umursadım mı? Hayır! Çünkü alışıktım. Çünkü o bile canımı ablamın yokluğu kadar yakamazdı artık!

" Burada kalmak bile fazla sana!"

Gözlerini yüzümden ayırıp, yumruk yaptığım elime doğrulttuğunda, duymakta zorlandığım bir şeyler mırıldandı ve canımı almadan dinmeyecek olan öfkesini gözüme soka soka kolumu bırakıp  yanımdan ayrıldı.

Ceketini çıkarıp yatağın diğer tarafına fırlattıktan sonra sanki sağırmışım gibi " Işığı kapat!" diye bağırdığında " Memnuniyetle." diye mırıldanarak ışığı kapatmak için kapının yanına vardım. Gözlerimiz karanlığa gömüleceği için seviniyordum ama tüm geceyi aynı odada geçirecek olmak... İşte bu hiç ama hiç hoşuma gitmiyordu.

Işığı söndürmeden önce yerini hafızama kazımama rağmen kenarına ayağımı çarptığım  koltuğa oturduğumda yatağa vuran ay ışığı yüzünden üzerimde gezinen gözlerine  denk geldim. Böyle bir ömür geçirme ihtimali düşüncelerime işkence etmeye başladığında başımı önüme eğip, gözlerimi kapattım. Nefes ala ala ölmek gibi bir şeydi bu... Çarpıyor olmasına rağmen kalbi, toprağın altına hapsetmekti!

15 AĞUSTOS 🍂🍂ÜÇ GÜN SONRA

Canını yakanı özler mi insan? Hiç durmadan ne yaptığını, nasıl olduğunu merak eder mi? Ben hesapsızca özlüyor, ne yaptığını merak ediyordum. Çünkü babam benim için dört harften oluşan koca bir dağdı. Ve ben o dağı defalarca kez üzerime yıkılıp canımı yakmasına rağmen özlüyor, ruhumda kapanmayan yaralar bıraksa da seviyordum. Ne yaparsa yapsın babamdı o benim... Beni sevmeyen  kahramanım...

Bıyık altından da olsa bana bir kez bile gülümsemeyen babamın elini öpüp, gözlerinde ki öfkeyi silebildiğimi mümkün olmasa bile hayal edip durdum tüm gece. Çünkü o kaç yaşında olursam olayım gölgesine dahi muhtaç olduğum adamdı.

" Esila?"

Kapıyı aralayıp başını içeri uzatan Berfu'nun, odanın içinde gezinen bakışlarındaki tedirginliğe son vermek için ağabeyini  kastederek " Merak etme yok." dedikten sonra babamın yüzüne çok yakışan fakat bana hiç sunmadığı gülümsemeyi hayalimdeki evin güneş gören odasında, onun için ayırdığım duvara astım. Çünkü benim babam hayalimdeki bu odada biriktirdiğim yalancı anılar arasında kalmayı seviyordu.

" Dilan, abimin çıkıp çıkmadığını görmediğini söyleyince yanına gelip gelmemekte kararsız kaldım. Aslında gitmemiş olsa bile gelirdimde kavga edecek halim yok."

Ayağıyla kapıyı itip,  odaya giren Berfu, yanıma oturduktan sonra kucağına aldığı poşetleri boşaltmaya başladı.

" Bunları senin için aldım. Üstüne olmayan ya da beğenmediğin olursa yarın gider değiştiririm."

" Neden zahmet ettin?"

" Zahmet? Geç bile kaldım almakta."

Elbise, etek ve penyeleri ikimizin arasına koyan Berfu'nun diğer poşetten iç çamaşırları ve çorap çıkardığını gördüğümde, gözlerimin üzerine çöken sisler dağılmaya başladı. Kalbinin güzelliğine hayran kaldığım kızın telaşını tebessümle izlerken o poşetleri boşaltmaya devam etti. İhtiyacım olan her şeyi yanıma yığıp ayağa kalktığında bir kez daha minnetle baktım yüzüne. Ağabeyi  yüzünden yüzünü sık göremesemde yemek vakitleri elinde tepsiyle yanıma geldiği an yalnızlığımı birkaç dakikalıkta olsa çekip alıyordu benden.

" Anneme iki saat dedim ama akşamı ettim çarşıda. Bunları da kendime aldım. Şimdi neredeydin, ne aldın diye baskına gelirse gösteririm. "

" Çok sağ ol Berfu."

" Keşke daha fazlası gelse elimden."

Gözlerindeki tebessümün yaşlarla gölgelendiğini gördüğüm Berfu, yanımdan ayrılmak üzereyken adını söyleyerek gitmesine engel oldum.

" Berfu,"

Ne söyleyeceğimi merak ettiğini belli eden bakışlarını yüzümde gezdirmeye  başladığında, "Ablam aradı mı?" diye sordum.
Gideceği gün ki konuşmamızdan sonra bir daha sesini duymamıştım ve ne yaptığı, nasıl olduğu konusunda bir şey bilmemek yüreğimi eziyordu. Sadece ' iyiyim' dese bile yetecekti bana ama ben nefesinin sesinden dahi mahrum kalmıştım.

" Aramadı..."

" Peki Ferit abi?"

" O da aramadı Esila."

Ne kadar merak ettiğimi bildiklerine emindim ve buna rağmen aramamalarını kötüye yormamak için   umuttan elini ayağını çekmeye çalışan düşüncelerime direndim. Belki fırsat bulamamışlardı ya da ona yakalanmayalım diye aramıyorlardı.

' Ya da Berfu'nun dediği gibi umurlarında değilsindir artık.'

Yüreğimi darlayan düşüncemin sesini " Asma yüzünü Esila. Yemekten sonra  geldiğimde yanımda telefonuda getiririm ararız olur mu?" diyerek kesen Berfu'ya ne kadar teşekkür etsem azdı.

" Olur. Olur tabi."

" O zaman ben anneme yakalanmadan kaçayım."

Ayağa kalkmama izin vermeyip, omuzumu sıcacık gülümsemesi eşliğinde ovalayarak odadan çıktığında içimden teşekkürler ederek rengi gül kurusu olan elbiseyi elime aldım. Günlerdir  üzerimde olan elbiseyi çıkaracağım için memnun olmuştum olmasına ama tenime sinen ter kokusundan arınmam için banyo yapmam gerekiyordu ve onun bir anda gelme ihtimali yüzünden tüm tadım kaçtı. Çünkü banyonun anahtarı yoktu!

Banyonun kapısı ile elbise arasındaki bakışmama son verip iç çamaşırlarını da alarak ayağa kalktığımda ilk işim pencereden avluya bakmak oldu. Onun olmadığını görünce rahatlayan bedenimi banyoya attığımda vakit kaybetmeden elimdekileri kirli sepetinin üzerine koyup, üzerimdeki elbiseyi çıkarttım.

Köşe bucağa sinen  kokusunu solumak zorunda kaldığım için her saniye asık kalan yüzüm, göz göze geldiğimiz anlarda daha fazlası mümkünmüş gibi düşüyordu. Onun da yüz ifadesi benimle aynıydı ama tek bir farkla. Öfkesi... Azalmak bilmeyen öfkesi, umudumu sindirmekten vazgeçmiyordu.

Kokusuna daha fazla maruz kalmamak için şampuanını göz ardı ederek, avucumu sıvı sabunla doldurup kabine girdim. Suyun sıcaklığını ayarlarken tek isteğim gelmemesi idi. Aynı odada uyuyor olmak daha doğrusu uyuyana kadar gözlerini üzerimde hissetmek yeterince kötüydü ve bunun üzerine birde bu halde karşılaşmak... Düşüncesi bile hissettiğim tüm duyguları ateşe verip,  üzerinden yükselen kara dumanları seyretmeye zorluyordu!

Tüm bedenimi şefkatle kucaklayan  sudan  ayrıldıktan sonra siyah mermerleri naif bir şekilde tamamlayan şampanya rengi dolabın önüne dikkatli adımlar atarak geldim.  Gözlerinin rengine bulamadığı tek yer olan banyoda resmen huzuru bulur olmuştum.

Dolaptan aldığım havlulardan büyük olanı bedenime sarıp, küçük olanla saçlarımı kurutmak için başımı önüme eğdiğim sırada kapının açılmasıyla tenimden süzülen damlalar, kalp ritmime ayak uydururcasına zemine damlamaya başladı. Gelmişti!

" İşin bittiyse çık!"

Sadece ayaklarını görebilecek derecede eğik olan başımı olumlu anlamda sallayıp, sinir ve utançtan  yanan yüzümün saçlarım sayesinde görünmemesine şükrettim. Her ne kadar Allah katında karı koca olsakta, birkaç gün öncesine kadar enişte dediğim adamın karşında bu halde durmaktan utanıyordum.

' Ne olurdu birkaç dakika geç gelseydi?'

" Hadi!"

" Tamam.. " diye fısıldarken gözlerimi hemen yanında bulunan kirli sepetinin üzerine koyduğum elbise ve iç çamaşırlara doğrulttum. Alıp gitmek  için önünden geçmem gerekiyordu ve ne o kenara çekilecek bir adım atıyordu ne de ben ona doğru gidebiliyordum.

"Tamam deyip beklemeye devam etmeni başka şeylere yormamı mı istiyorsun?"

Neyi kastettiğini anlar anlamaz başımı olumsuz anlamda sallayarak gitmek için hareketlendim ancak aramızdaki mesafeyi kapatıp, omuzuma  işaret parmağının ucuyla dokunmasıyla  durmak zorunda kaldım. Bedenim gibi ruhumu da rahatsız eden belli belirsiz dokunuşu yüzünden  geri çekilmek istedim ama izin vermeyip temasının  baskısını çoğalttı.

Ne diye elbiseleri almak istemiştim ki? Geldiğinde bir şey söylemesine fırsat vermeden çıkıp gitmediğim için kendime kızarken diğer eliyle çenemi tutup, başımı kaldırdı. Gözlerine bakmamak için kaçırdığım gözlerim dudaklarının hizasına geldiğinde bundan hemen vazgeçip gözlerine baktım. Evet, öfkesine maruz kalmak yanlış anlaşılmaktan daha iyiydi.

" Bu şekilde nereye kadar gider?"

Yüzümde gezdirdiği bakışlarını bedenime doğrultmasıyla neyi kastteğini anlayınca,  kalbimin gölgesinde konaklayan  korkum titremelerini tüm bedenime yaydı.

" Sana ne demiştim? Bir şey söylediğimde ikiletmeden cevap ver. Doğru ya diyemeden bayılmıştın. Şimdi biliyorsun artık. "

Aynı anda çenem ve omuzumdaki baskısını  arttırınca dikkatimi dokunuşuna mı,  kulağımı delip geçen ses tonuna mı yoksa tetiğe basılmasını bekleyen kızgın bir  kurşunu andıran gözlerine mi vereyim bilemedim.

Cevap vermeden kurtulamayacağım için başımı salladığımda, " Konuşarak cevapla." dedi ve omuzumdaki parmağını  çekti.

" Biliyorum ağam."

" İyi. Şimdi ilk soruma cevap ver."

İlk soruya verecek bir cevabım vardı elbette ama kelimelerim ondan çekindiği için bir araya gelmek istemiyordu. Hoş ne cevap verirsem vereyim o beni ne anlayacak ne de kaale alacaktı.

"Sabrımı zorlamada cevap ver!"

" Bilmiyorum!"

Evet. Cevabım buydu! Nereye kadar bu şekilde devam edeceğini bilmiyordum. Bildiğim tek şey düşündüğü şeyi gerçekleştirmeden ölü ya da sağ ondan kurtulmam gerektiğiydi.

"Ama ben biliyorum."

Cümlesini destekleyen ses tonundaki imânın nereye varacağını anlamak zor değildi. Yine ablamın nerede olduğunu, kimle kaçtığını soracaktı. Ama onun anlamadığı benim hiçbir şekilde cevap vermeyeceğimdi.

" Seninle nikahlı olmak bile yeterince eziyet veriyor bana. Daha fazlasının olmasını ikimizde istemeyiz değil mi?"

" İstemeyiz..."

Kim isterdi ki? Kim böyle bir durumda olmayı isterdi? Kim bedenine böyle hadsiz hesapsız dokunulmasına rıza gösterirdi?

" O zaman ikimizi de bu eziyetten kurtaracak şeyi söyle Esila."

Yüzünü yüzüme yaklaştırarak adımı söyledikten sonra çenemi bırakmasıyla aldığım rahat nefes aramızdaki mesafeyi bir adım daha atarak kapatmasıyla son buldu.
Sessiz kaldığım için üzerime doğru  eğilmesine  dayanamadığım için  birkaç adım geriledim.

" Ne o? Yakınlığımdan  rahatsız mı oldun Esila?"

Tenime temasına rızası olmayan bedenim, korkuyla titremeye son vermeyi başardığında gözlerimi gözlerine diktim. Bana istediği her şeyi yapardı biliyorum ama daha fazla ileri gitmesine izin vermeyeceğimi bilmeliydi.

"Buraya gelip hepimizi kandırmaya cesaret eden kız kendisine olan ufacık temasımdan  rahatsız oldu. Ne tuhaf!"

Kulaklarımı sızlatacak derecede bağırarak üzerime gelmeye başladığında gözlerimi gözlerinden bir saniye bile ayırmadan geriye doğru birkaç adım daha attım. Ondan sonrası ise sırtım duvarla buluştuğu için mümkün olmadı.

"Söylesene,  ablanın yerine geçecek cesareti kendinde nasıl buldun? Günlerdir o ürkek, masum , iyilik meleği olan Esila böyle bir şeyi nasıl yaptı diye düşünüp duruyorum. Cevap ver! Hangi akla hizmet cesaret ettin böyle bir şeye? "

"Ablam... için yaptım. O mutlu olsun diye her şeyi yaparım."

Verdiğim cevap  yüzünden kaldırdığı eliyle  yüzüme vuracağını düşünürken kulağımın hemen dibine, duvara vurmasıyla yerimden sıçradım. Birkaç  gündür konuşmuyor, laf söylemiyor  diye sevinmenin acısı şimdi çıkıyordu madem ve ben konuşmaya cesaret edebiliyordum, o halde gerisini getirmemde bir sakınca yoktu.

"Madem kaçıp gidecekti neden kabul etti evlenmeyi? Neden beni seviyormuş gibi davrandı?"

Öyle ya da böyle bedenim  öfkesinden nasibini alacağı için  içimde biriktirip boğulmaktansa konuşmak her şeye rağmen bir nebze olsun rahatlatacaktı.

"Babam ablamın  fikrini bile sormadan verdi sana! Seviyormuş gibi yapıp iyi davransın diye hergün dövüp, tehdit etti. Ablam seni hiçbir zaman sevmedi. Gitti ve şimdi sevdiği adamla  mutlu olacak."

Elini yeniden kaldırması ile yüzümü atacağı tokata hazırladım fakat o boğazımı tutarak başımı duvara dayadı. Boğazımdaki elinin baskısı saniyeler içinde çoğalınca, nefes almam imkansız hâle geldi. Gözlerim, kırışan alnındaki birkaç damla terden, intikam hırsıyla yanıp tutuşan gözlerine kaydığında bir yanım onu son görüşüm olmasını isterken diğer yanım ablama kavuşmak için direnmem gerektiğini söylüyordu.

"Ablan bunun hesabını verecek. Ve sen bu yaptığının bedelini benimle hergün aynı yastığa baş koyarak ödeyeceksin."

Ellerini boğazımdan çektiği an dizlerimin üzerine çöküp nefes almaya çalıştım. Kalbim göğüs kafesimi delecekmiş gibi çarparken kapıyı çarpıp çıkmasına şükrederek ellerimi acıyan boynumun üzerinde gezdirdim. Bedenime vereceği zararların, tehditlerinin sonu gelmeyecekti biliyordum ama buna rağmen dayanmak, ablama kavuşabilmek için sabretmem gerekiyordu!

☘☘Birkaç Saat Sonra ☘☘

Bıçak sırtında, sağına soluna korkuyla bakındı içimdeki çocuk... Ela gözlerini diktiği ellerimle ona uzanmamı, kendisini kurtarmamı bekliyordu. Ama ben her zaman ki gibi ellerimi arkama saklayıp, yüzümü başka yöne çevirdim. O da biliyordu gerçeği! Biliyordu ama yine de bir umut korkularına, yalnızlığına son vermemi istiyordu. Onun bile bana oranla umudu hâlâ vardı! Vazgeçti sanmıştım. Benim gibi vazgeçti! Ama feri sönmüş ela gözlerinde gördüğüm umut ve seçtiği yol... İşte o yol bana göre değildi.

Gözlerini üzerimden ayırıp bana öfkeden başka bir şey hissetmeyen adama doğru inadıma bir adım daha attığında düşsün istedim! Ona gitmemeliydi! Benim içimdeki çocuk benden kaçıp, canının acıyacağını bile bile benim babama gittiğim gibi ona gitmemeliydi...

" Biraz daha orada kalıp, avluyu gözetlemeye devam edersen Erkam sana tapusunu vermek zorunda kalacak."

Beni boğan fakat bir yandan da rahatlatan sessizliği, yine çekilmez alayları ile bozan Meryem'e yüzümü dönüp, ne var dercesine baktım. Yemek vakti neden geldiğini merak ederken sırtını kapı kenarına yasladı ve " Oradan bakmana gerek kalmadı." diyerek yüzündeki alayı sildi. Hemen ardından ise kaşlarını çatması merakımı daha da arttırdı.

" Bakma öyle aval aval. Babam odadan çıksın artık dedi. Yemeğe bekleniyorsunuz Esila Hanım!"

Bakışlarındaki ve sesindeki hoşnutsuzluğun sebebi belli olmuştu olmasına ama ben bu kadar çabuk kabul edilmeyi beklemiyordum. Hele ki o, kapının önüne bile çıkmama müsaade etmiyorken.

" HasbinAllah! Anlamadın galiba yemeğe bekliyorlar. Oradan bakmayı kes, düş önüme hadi."

En az beni istemeyen kadın kadar isteksizdim pencerenin önünden ayrıldığımda ve tüm bedenim, yüz ifademden attığım adımlara kadar bunu belli ediyordu.

" Geç."

Başını hafifçe yana yatırarak sıkıntılı nefesler alıp veren Meryem den önce odadan çıktığımda " Sen böyle sersem gibi  yürürsen, millet sofradan kalktığında biz yeni varmış oluruz." diyerek önüme geçti. Omuz silkip Meryem'in adımlarının aksine ağır adımlar atarak aramızdaki mesafeyi açmasına aldırış  etmeden yürümeye devam ettim. Onun çardakta oturduğunu bildiğim için o yöne doğru bakmamaya çalışırak basamaklardan indiğim sırada duyduğum ses ile yüzüm ve kalbim aynı anda gülümsedi.

" Aklın orada kalmasın babam. Dediğin her şeyi eksiksiz yaptım."

Babasının hemen karşısında duran Ferit ağabey  ile göz göze geldiğimizde o da benim gibi gülümsedi ancak bu ikimizide göz hapsine alan adam yüzünden uzun sürmedi. Ruhumu tekmelercesine attığı bakışlardan ve banyoda söylediklerini gerçekleştirmeden ondan kurtulmam gerekliydi ve tek umudum Ferit ağabey  idi.

"Yapacağına emindim oğlum.  Hadi sofraya geçelim."

Ferit ağabeyin  sırtına keyifle vuran Hasan Ağa bir ona bir bana bakarak  masanın başındaki yerini aldığında başımı hafifçe eğip, ellerimi önümde birleştirdim.

" Esila... Gelsene."

Birkaç adım ötemde duran Ferit ağabeyin  omuzumu tutup masaya yönlendirmek istemesine,  sesim onlara ulaşmayacak tonda " Ben babanın yanında yiyemem." diyerek karşı koydum. Şimdilerde pek çok uygulayan olmasa da gelinlerin  kayınpederlerinin  yanında yemek yememesi ve onunla konuşmaması adetlerimizdendi. Hoş adet olmasa bile ben herhangi bir büyüğün yanında yemek yemeye utanırdım.

" Ferit. Hadi oğlum. Esila sende."

Babasının dediğini yaparak Kenan ağabeyin  karşısına oturan Ferit ağabey  yanına oturmamı işaret ettiğinde ' Olmaz' dercesine kaşlarımı kaldırarak olduğum yerde beklemeye devam ettim. 

" Esila."

Gözleriyle oğlunun karşındaki sandalyeyi işaret eden Hasan Ağanın neden oturmadığımı bildiğine emindim ama nasıl itiraz edeceğimi  bilmiyordum.

"Sende benim bir evladımsın ar..."

Babasının sözünü elindeki su bardağını  masaya sertçe bırakarak kesen adama baktığımda gözlerinde ki kıvılcımlar doğru adresi bulmuşcasına gözlerime saldırmaya başladı. Beni görmeye bile tahammülü yokken sofrasında istememesi normaldi.

" Onun bu sofrada yeri yok baba!"

" Erkam!"

Babasının adını uyarır tonda söylemesiyle bakışlarını benden ayırmıştı ama annesi onun görevini devralmış gibi gözlerini üzerimden ayırmıyordu.

" Seninle bu konuyu konuştuk! Öyle ya da böyle Esila artık bu konağın gelini!"

" Biz değil sen konuştun baba ama bu kez rıza göstermemi bekleme. Evlen dediniz evlendim ama onunla aynı sofraya oturmam! Aramıza karışmasını çok istiyorsanız gitsin mutfakta yesin. Hoş orası bile fazla ona!"

Alnını ovuşturarak oğluna öfkeyle bakan Hasan Ağa konuşmak için ağzını araladığı sırada araya Ferit ağabey  girdi ve onun gökyüzünde ki kırmızı bulutları andıran gözleri beni buldu.

" Esila'nın yeri orası değil abi!"

" Sen karışma! Hiç kimse karışmasın!"

Son cümlesini babasına bakarak tamamladığı sırada Ferit ağabey  sandalyesini geri iterek hışımla ayağa kalktı. Onun benim için yaptığı her savunma, ağabeyinin  bana karşı olan öfkesini harlıyordu.

" Ona böyle davranmaya hakkın yok abi!"

" Haddini biraz daha aşmaya devam edersen..."

" Ne olur devam edersem?"

Oğullarının atışmasına elini masaya vurarak son veren Hasan Ağa, Ferit ağabeye  oturmasını söyledikten sonra ona bakarak konuşmaya devam etti. O  ise çatık kaşlarının gölgelediği gözlerini üzerimden ayırmıyordu.

" İstesende istemesende o artık senin karın."

" Madem karım onunla ilgili verdiğim kararlara kimse karışmasın o zaman baba!"

Babasının bir şey söylemesine fırsat vermeden bakışları ile mutfağı işaret ettiğinde başımla onaylayıp tebessüm ettim. Evet tebessüm ettim çünkü beni aşağıladığını düşündüğü isteğin zoruma değil tam tersine  hoşuma gittiğini düşünmesini istedim. İkimizinde birbirine gram tahammülü yoktu ve birbirimize karşı sıkıca kapattığımız kapılar hiçbir zaman açılmayacaktı. Zaten ne o gelirdi, ne de ben gidecek olsam - ki bunu asla yapmazdım- kapısını açardı...

Hatalarım olduysa affola...

Düşüncelerinizi paylaşırsanız çok mutlu olurum.

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 7.5K 2
Bu hikaye 4 Ocak 2017 yılında yayınlanmaya başlamış olup 4 Temmuz 2017 yılında nihayete ermiştir. Çeşitli sebeplerden dolayı kaldırılsa da yazarın ya...
299K 10.2K 82
Zeynep, yeni bir sayfa açmak için, yeni başlangıçlar, yeni maceralar yaşamak için çok sevdiği şehre, İstanbula, geri döner. Sadece mutlu olucak, huzu...
5.5K 318 30
Asım Kale'nin isteklerine karşı gelmek olanaksızdı. Biricik kızı bilinmezlikler içinde geçmişin silik bir anısına giderken etraflarını çevreleyen ka...
41.7K 313 5
Yeni dünyanın geçmişinde kaybolmaya hazır mısınız? O zaman saltanatınız uzun olsun.